23 Temmuz 2008 Çarşamba

Organ nakli haftası kutlama programı 3-9 Kasım

Niçin Organ Nakli?
Sağlık Bakanı Recep Akdağ: “Organ bağışı, tedavileri süren hastalarımız için yaşam umududur. Tüm vatandaşlarımı ‘organ bağışı’ konusunda duyarlı olmaya davet ediyorum”


VEYSİ PAMUKOĞLU

Tedavisi sadece organ ve doku nakli ile mümkün olan hastalıklar, tüm dünyanın olduğu gibi, ülkemizin de en önemli sağlık sorunlarının başında yer alıyor. Türkiye’de, organ ve doku nakli bekleyen hastaların sayısı her geçen gün artıyor. Özellikle kalp ve karaciğer nakli bekleyen hastalar, uygun organ bulunamaması nedeniyle hayatlarını kısa süre içinde kaybediyor.

Türkiye’de, yaklaşık 30 bin kronik böbrek yetmezliği hastası, haftanın 3 günü diyaliz cihazına bağlı olarak ‘böbrek nakli olabilmek umuduyla’ yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Ancak, bu hastaların yılda sadece 600’ü bu olanağa kavuşuyor.

Ülkemizde, 211’i Sağlık Bakanlığı’na bağlı toplam 480 diyaliz merkezinde, kronik böbrek hastalarına diyaliz hizmeti veriliyor. Ancak diyaliz hizmetleri, böbrek hastaları için geçici bir tedavi şekli iken, bu hastalar için nihai iyileşme, böbrek nakliyle sağlanabiliyor.

Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, Türkiye’de yeterli sayıda ‘Organ Nakli Merkezi’ ve deneyimli bilim adamı olmasına rağmen, nakil sayılarının henüz istenilen düzeye ulaşamadığını belirterek, “Organ bağışı, tedavileri süren hastalar için yaşam umududur. Tüm vatandaşlarımı organ bağışı yapmaya ve hayatını kaybeden yakınlarının organlarını bağışlamaya davet ediyorum” diye konuştu.

“TOPLUMUMUZ ORGAN BAĞIŞI KONUSUNDA YETERİNCE DUYARLI DEĞİL”

Akdağ, Bakanlığı’nca, Türkiye genelinde organ bağışında bulunan kişilerin temel özelliklerinin belirlenmesi ve organ bağışçılarının illere göre dağılımının tespiti amacıyla bir araştırma yapıldığını belirterek,

“yapılan araştırmanın sonuçları, toplumumuzun organ bağışı konusunda, yeterince duyarlı olmadığını gösteriyor.Vatandaşlarımızın organ bağışı konusunda duyarlı olmaları, hayat kurtarmaya vesile olacaktır” dedi.

Akdağ, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ‘Organ bağışı konusunda, İslam dini açısından hiçbir sakınca olmadığı, hayat kurtarmaya vesile olunmasının çok önemli bir insani görev olduğu’ yönünde yayımladığı fetvanın konuya dini yönden önemli bir açıklık getirdiğini kaydetti.

Türkiye’de, 12 kalp, 17 karaciğer, 21 kemik iliği, 25 böbrek nakli merkezi ile 11 göz bankasının faaliyet gösterdiğini dile getiren Akdağ, Bakanlığı’nca organ bağışının artırılması ve organ nakli hizmetlerinin hedeflenen düzeye çıkarılması amacıyla geniş kapsamlı çalışmalar yapıldığını bildirdi.

Organ ve doku nakli hizmetlerinde yaşanan en önemli sorunun, organ ve doku bağışının temini olduğunu vurgulayan Akdağ,

“ Ülkemizde, organ nakli bekleyen vatandaşlarımızın 6501’i böbrek, 3635’i kornea, 351’i karaciğer, 191’i kalp, 64’ü kalp kapağı, 65’i pankreas, 277’si kemik iliği hastasıdır. Tüm vatandaşlarımızın ‘organ ve doku nakli’ konusunda çok duyarlı olması gerekmektedir. Bu konu tüm Türkiye’yi yakından ilgilendiren çok önemli bir sağlık sorunudur. Bu konuda basın yayın kuruluşlarımıza da önemli görevler düşmektedir” diye konuştu.

‘Ulusal Organ ve Doku Nakli Koordinasyon Sistemi’nin, organ nakli çalışmalarında, verimliliği artırmak, adaletli organ ve doku dağıtımını sağlamak amacıyla kurulduğunu ifade eden Bakan Akdağ, şu görüşleri kaydetti:

“Bakanlığımızın koordinasyon ve denetiminde, üniversitelerin, kamu ve özel sağlık kuruluşlarının da katılımıyla yürütülen sistemin amaçları; ülke genelinde organ ve doku nakli hizmetleri alanında çalışan kurum ve kuruluşlar arasında gerekli koordinasyonu sağlamak, sınırlı sayıda temin edilebilen organ ve dokuları, bilimsel kurallara, tıbbi etik anlayışına uygun olarak, adaletli bir dağıtımla, en uygun hastalara, en kısa süre içerisinde naklini sağlamaktır.

Sistemin yürütülmesi amacıyla, Bakanlığımıza bağlı, ‘Ulusal Organ ve Doku Nakli Koordinasyon Merkezi Ankara ilinde, Bölge Koordinasyon Merkezleri de; İstanbul, İzmir, Antalya, Adana ve Kayseri illerinde faaliyetlerini sürdürüyor.

Ülke genelinde ‘kadavra donör’ (verici) tespit edildiğinde, görevli organ nakli koordinatörleri bu bilgiyi ‘Ulusal Koordinasyon Merkezi’ne bildirmektedir. Bu merkez, ilgili mevzuata uygun olarak organların nakil merkezlerine dağıtımını sağlamaktadır.”

“ORGAN NAKLİ HASTALARIN YAŞAM KALİTESİNİ ARTIRIR”

Kronik böbrek hastalığı dolayısıyla, diyaliz programına alınmış bir hastanın, ülke ekonomisine yıllık maliyetinin yaklaşık olarak 23 bin dolar olduğuna dikkat çeken Bakan Akdağ, şu görüşleri kaydetti:

“Ülkemizde halen 30 bin kronik böbrek yetmezliği hastası, haftanın 3 günü diyaliz cihazına bağlı olarak yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Bu hastalar için, cihaz yatırımı hariç, yılda yaklaşık 600 milyon dolarlık bir kaynak gerekiyor. Oysa organ nakli yapılmış bir böbrek hastasının ilk yıl maliyeti diyalizle neredeyse aynı düzeyde gerçekleşmekte, ancak bundan sonraki yıllık tedavi maliyeti 10 bin dolara düşmektedir.

Hastaların, diyaliz cihazı bağımlılığından kurtularak ulaşmış oldukları yaşam kalitesindeki artışı değerlendirebilmek ise imkansızdır. Benzer bir maliyet ve yaşam kalitesi farkı, diğer organ nakilleri için de söz konusudur. Karaciğer yada kalp yetmezliği hastası için organ nakli öncesi ve sonrası arasında dramatik bir fark mevcuttur. Organ nakliyle, kaybedilmesi kaçınılmaz olan hastalar ikinci bir yaşam şansı yakalamakta ve aileleri dahil pek çok insanın yaşam kalitesi yükselmektedir”.

Türkiye’de halen yürürlükte olan “Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında 2238 Sayılı Kanun” doğrultusunda, 18 yaşını dolduran kişilerin, ölümlerinden sonra kullanılmak üzere organ ve dokularını bağışlamak istediklerinde, sağlık kurum ve kuruluşlarında bulunan organ bağış bürolarına başvurmalarının yeterli olduğunu bildiren Akdağ, organ bağış senetlerini imzalayan bağışçılarının bu isteklerini gerçekleştirebildiklerini sözlerine ekledi.
Organ Nakli Haftası hakkında genel bilgi
"Kim bir insana hayat verirse o tüm insanlara hayat vermişçesine sevap kazanacaktır." Kuran-ı Kerim'in Maide Suresi, 32. ayet organ naklini bu şekilde anlatmaktadır. Dinimizce büyük sevap sayılan organ nakli ülkemizde o kadar yaygın değildir. 03-09 Kasım tarihleri arası "Organ Nakli Haftası" olarak belirlenerek Organ naklinin önemi anlatılmaya çalışılmaktadır. Bu konu ile ilgili olarak Fethiye Kaymakamı Hasan Karakaş imzasıyla yayınlanan basın bildirisinde, organ naklinin ne olduğu neden önemli olduğu anlatılmaktadır.

Organ bağışı yapmak isteyenler, serbest iradeleri ile tıbben yaşamı sona erdikten sonra doku ve organlarının başka hastaların tedavisi için kullanılmasına izin vermeleri gerekmektedir. 18 yaşından büyük, akli dengesi yerinde olan herkes organlarının tamamını veya bir bölümünü bağışlayabilmektedir. Fethiye'de organlarını bağışlamak isteyenler 1 no lu Merkez Sağlık Ocağına, Fethiye Hastanesine, organ nakli yapan merkezlere, Organ nakli ile ilgilenen vakıf, dernek gibi kuruluşlara müracaat ederek, iki tanık huzurunda ilgili kartı doldurarak imzalamaları yeterli olmaktadır. Fethiye Kaymakamlığı organ bağış kartı dolduran, organlarını kısmen veya tamamen öldükten sonra nakline izin veren herkesi uyararak, ailelerini bu bağıştan haberdar etmelerini istemektedir. Ayrıca Organ bağış kartlarının her zaman yanlarında taşımalarının gereğini vurgulamaktadır.

Osman Baykuş
dersimiz.com

Deprem haftası 1-7Mart kutlama programı örneği

DEPREM HAFTASI (1 - 7 Mart)


Dünyanın oluşumundan beri, sismik yönden aktif bulunan bölgelerde depremlerin ardışıklı olarak oluştuğu ve sonucundan da milyonlarca insanın ve barınakların yok olduğu bilinmektedir.
Bilindiği gibi yurdumuz dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Geçmişte yurdumuzda birçok yıkıcı depremler olduğu gibi, gelecekte de sık sık oluşacak depremlerle büyük can ve mal kaybına uğrayacağımız bir gerçektir.
Deprem Bölgeleri Haritası'na göre, yurdumuzun %92'sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun %95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98'i ve barajlarımızın %93'ünün deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir.
Son 58 yıl içerisinde depremlerden, 58.202 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 122.096 kişi yaralanmış ve yaklaşık olarak 411.465 bina yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. Sonuç olarak denilebilir ki, depremlerden her yıl ortalama 1.003 vatandaşımız ölmekte ve 7.094 bina yıkılmaktadır.



DEPREM NEDİR?


Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsma olayına "DEPREM" denir.
Deprem, insanın hareketsiz kabul ettiği ve güvenle ayağını bastığı toprağın da oynayacağını ve üzerinde bulunan tüm yapılarında hasar görüp, can kaybına uğrayacak şekilde yıkılabileceklerini gösteren bir doğa olayıdır.
Depremin nasıl oluştuğunu, deprem dalgalarının yeryuvarı içinde ne şekilde yayıldıklarını, ölçü aletleri ve yöntemlerini, kayıtların değerlendirilmesini ve deprem ile ilgili diğer konuları inceleyen bilim dalına "SİSMOLOJİ" denir.

Yeşilay haftası kutlama programı örneği 1.Mart

YEŞİLAY HAFTASI

( 1 – 7 Mart )



Yurdumuzda alkollü içki ve uyuşturucu madde kullanmaya karşı olanlar 5 Mart 1920 tarihinde Hilâli Ahdar Derneğini kurdular. Hilâl – ay , ahdar – yeşil anlamındadır. Hilâli Ahdar, daha sonra Yeşilay adını aldı. Yeşilay Derneğinin kuruluş tarihini içine alan 1 – 7 Mart arası ülkemizde Yeşilay Haftası olarak kutlanır. Yeşilay Haftasında alkollü içkilerin, uyuşturucuların topluma, aileye, bireye zararları anlatılır.

Uyuşturucu denilince esrar, afyon, kokain, LSD gibi uyuşturma özelliği olan maddeler akla gelir. Alkollü içkiler ise içildiğinde insanı sarhoş eden her tür içkilerdir. Alkollü içki veya uyuşturucu alanlar önce rahatlık, baş dönmesi duyar, sonra sarhoş olurlar. Sarhoşlar doğru düşünüp doğru karar veremezler. Kolay suç işlerler, içkili iken araç sürenler taşıt kazalarına neden olurlar. Alkollü içkiler, uyuşturucular insanda zamanla alışkanlık yaratır. Alkol almayı alışkanlık haline getirenlere alkolik denir. Alkolikler kazançlarını içkiye verirler. Çevrelerini rahatsız ederler. Bu yüzden alkolikler toplum içinde sevilmezler, sayılmazlar. İçki ve uyuşturucu kullanımı aile düzenini bozar.

Uyuşturucu ve alkollü içkiler sağlığa da zararlıdır. Vücudumuzda önemli görevler yapan beyin, mide, kalp, akciğer gibi organlar içki ve uyuşturucudan etkilenir. Ülser, siroz, felç gibi hastalıkların nedeni uyuşturucu ve alkollü içkilerdir.

Sigara : Toplumumuzda kullanımı yaygın olan bir keyif maddesidir. Sigara iştahı keser, sindirimi güçleştirir, dişleri sarartır, ülsere sebep olur. Akciğerde bronşları doldurur, öksürmeye yol açar. Sigaranın kansere de neden olduğu ileri sürülüyor.

Ülkemizde uyuşturucu maddelerin yapımı, satışı, kullanılması, taşınması, bulundurulması yasaktır. Bu yasağa uymayanlar suç işlemiş olur. Suç işleyenlere ağır hapis cezaları uygulanır.

Uyuşturucu maddelerin bir bölümü ilaç yapımında kullanılır. Bu amaçla bazı uyuşturucu maddelerin hükümet belirli koşullarla izin verir.

Topluma, aileye, bireye zararlı olan içki ve uyuşturucuların kullanımını eğitim yoluyla engellemek için kurulan Yeşilay Derneği'nin simgesi; beyaz üstünde yeşil bir aydır. Yeşilay Derneği Genel Merkezi, Yeşilay adlı aylık bir dergi yayınlıyor. Bu dergi düzenli olarak alkollü içkilerin, uyuşturucuların, sigaranın topluma ve sağlığa olan zararlarıyla ilgili yayın yapıyor.

Yeşilay Haftası boyunca öğrendiklerimizi yaşam boyu uygulayalım. Kötülüklerin anası olan uyuşturucu ve alkollü içkilerden uzak duralım.



KONUŞMA



Sevgili Arkadaşlar!

Alkollü içki, sigara ve uyuşturucunun zararlı olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Ama ne yazık ki insanlar yine de, bilinçsiz bir şekilde bunları tüketirler. 5 Mart 1920 tarihinde Hilâl-i Ahdar Derneği kurulmuştur. Hilâl ay, Ahdar yeşil anlamına gelmektedir. Hilâl-i Ahdar Derneği daha sonra Yeşilay adını almıştır. Bu derneğin amacı, alkollü içki, sigara ve uyuşturucunun zararlarını topluma anlatmak ve bunları içenleri vazgeçirmektir.

Uyuşturucu denince akla esrar, eroin ve kokain gibi maddeler gelmektedir. Ülkemizde bu maddelerin kullanılması ve satılması yasaktır. Bu yasağa uymayanlara ağır hapis cezaları verilir. Uyuşturucu madde insanı uyuşturur ve bağımlılık yaratır. Sağlıklı bir insanın bu maddelere yaklaşması düşünülemez. Uyuşturucu madde kullanımının sonu ölümdür. Sapık ilişkiler ve bu ilişkilerden kaynaklanan suçları genelde uyuşturucu kullanan insanlar işlemektedir.

İçildiğinde insanı sarhoş eden maddelere alkollü içkiler diyoruz. Sarhoş olan insan kolayca suç işler. Trafik kazalarının büyük bir bölümü, içkili araç kullanmaktan ileri gelmektedir. İçki içen insanların aile hayatları da yok gibidir. Eşlerini ve çocuklarını döven insanların büyük bir bölümü, içki içip sarhoş olan insanlardır. Sarhoş insanlar, çevrelerini de rahatsız ederler. Beyin, kalp, mide ve akciğer gibi organlar içkiden etkilenir. Ülser, felç ve siroz gibi hastalıklara ise içki sebep olur.

Bir başka zararlı da sigaradır. Ne yazık ki sigara, toplumumuzda yaygın olarak içilen bir maddedir. İştahı kesip akciğerlerimizde büyük tahribata sebep olur. Sigara içen insanlar, ömürlerinin önemli bir bölümünü bu canavarın eline teslim etmiş olurlar. Sigaranın kansere olduğunu herkes bilir.

Bütün kötülüklerin anası olan uyuşturucu, alkollü içki ve sigaradan uzak, sağlıklı bir ömür geçirmenizi diliyorum...











YEŞİLAY HAFTASI

Yeşil temiz bir hilal

Yepyeni doğmuş gibi.

Ak bir bayrak üstüne

Gelip de konmuş gibi.

Bu bayrağın vatanı,

İnananların kalbi,

Yeşilay’ın altında

Hepsi kaynaşmış gibi.

İçkinin baş düşmanı,

Bu yeşilaycılardır.

Savaşları durmadan,

Sürüp gider yıllardır.

İ. Hakkı TALAS


DUMANDAN KÜLE DOĞRU

Önce yavaş sinsice...

Girer kanına duman!

Her derde, her sevince,

Sanki ortaktır sigara.



Diler, dudaklar morarır da,

Aldırmaz, umursamazsın.

Nefes darlığı, öksürük,

Korkar, telaşlanırsın!



Artık dersin "Olmuş olan!"

Hayat bitti başlamadan...

Gerek yok ki dostum buna!

Tez zamanda başla bırakmaya....

Merve SEVİM


YEŞİLAY

Düşmanların içinde

İçki en korkunç düşman!

Bin dokuz yüz yirmide

Yeşilay Derneğini

Kurmuştur Mazhar Osman.



Zehir tezce öldürür,

İçkiler yavaş yavaş.

Kimi zehir öldürür,

Kimi, gözden döker yaş.

Sofranda tek içkiye

Yer ayırma arkadaş!

M.Necati ÖNGAY


YEŞİLAY

GENÇLİK MARŞI

Bir zamanlar gelecek,

Göğsümüz kabaracak,

Acunda dalgalansın,

Yeşil aylı bir bayrak.

Bu bayrağın altında,

Bil rahat yaşanacak.

Bayrağın dalgalanıp,

Göğsünde kabaracak.

Arkadaş varlığını,

İki şey doldurmalı.

Bunlar; vatan sevgisi,

Ülkü bağı olmalı.

F.Fuat ÇELEN


SAĞLIĞA ZARAR

Sigara, içki ve kumar,

Hepsi sağlığa zarar.

Kendini, keseni düşün,

İnsan canına mı kıyar?



Eroin, kokain, esrar

Gençliğini tüm yıkar.

Aileni, kendini düşün,

İnsan bir kez doğar.

Kazım SAYMALI



YEŞİLAY

Yeşil bir ay bembeyaz,

Bayrağının tek süsü,

Sağlığımız, canımız,

Yeşilay’ın ülküsü.

Korumaya çalışır,

Yurttaşları içkiden,

İnsanlıktan sıyrılır,

Çünkü sarhoş bir beden.

Vatanını sevenler,

Korumalı milleti.

Ocakları söndüren,

İçki, kumar illeti.

İ.Hakkı TALAS


ALKOL



,Çekmediğim kalmadı alkol yüzünden;

Ne bir yuva kurabildim mesut,

Ne çocuklarım etti rahat.

Evimde düzensizlik alkol yüzünden.



Belimin bükülmesi bu yaşta,

Saçımın ağarması,

Ve titrek ellerim alkol yüzünden.



Benzimde kan kalmadı,

Ağzımda tat,

Hayatım berbat,

İşlerim bozuk, alkol yüzünden.

Ne doyurucu bir iş tuttum,

Ne yükseldim mesleğimde.

Her yerden kovulmuşum,

Herkesle kırgınım, alkol yüzünden.

...

Cinnet geçiriyor insan,

Durup dururken.



Hayaletler uçuşuyor boşlukta,

Korkunç şeytan tırnakları boğazımda,

Cadılar kanımı emiyor.

Cadılar, hayaletler, alkol yüzünden.

A.İhsan İLHAN




Yesilay

5 Mart 1920'de bir hilal dogdu,
Tabiat kendine ahdar'i sundu.
Saglik savascisi Mazhar Osman,
Hilali Ahdar Dernegini kurdu.

Ahdar-yesil,Hilal-Ay'dir,
Bugün bilinen ismi yesilay'dir.
Kötülüklerin anasi ile savasan,
Ülkem cemiyetlerinin en faydalisidir.

Içki ev yikar,ocak söndürür,
Sigara agr agir öldürür.
Afyon-esrar düsmani yesilay,
Bireyleri saglikli yasama döndürür.

Kokain-LSD'den uzak duralim,
Ülser,siroz ve kansere set kuralim.
Berrak beyin,temiz akciger için,
Hepimiz yesilay'a üye olalim.

İshak ÖZLÜ





GÜZEL SÖZLER

· İçki güldürür, süründürür, öldürür.

· İçki sağlığın düşmanıdır.

· İçki kötülükler doğurur.

· İçki aile bütçesini eritir.

· İçki sinir ve sindirim sistemlerini bozar.

· Sigara kanserle kardeştir.

· Akıllı adamların tek içkisi sudur.

· İçki bütün kötülüklerin anasıdır.

· İçki öldürür, kumar söndürür, spor güldürür.

· İçki insanı sefalete, rezalete hatta cinayete sürükler.

· Alkol, veremin en yakın dostudur.

· Alkol kapıdan girerse, mutluluk pencereden çıkar.

· Toplumdaki pek çok facianın sorumlusu içkidir.

· Alkol almak, gönüllü çılgınlıktır.

· İçkinin girdiği yerden akıl, ahlâk ve utanma kaçar.

·

TUTUM YATIRIM VE TÜRK MALLARI HAFTASI ( 12 – 18 Aralık ) kutlama programı örneği

TUTUM YATIRIM VE TÜRK MALLARI HAFTASI

( 12 – 18 Aralık )



AÇIKLAMA-1

İnsanların parasını, malını eşyalarını, zamanını ve sağlığını gerektirdiği gibi korumak ve kullanmasına tutumlu olmak denir. Tutumluluk hiçbir zaman cimrilik demek değildir.

Tutumlu insan eşyasını, malını düzenli ve temiz kullanır. Zamanını boşuna harcamaz. Kendisine ve çevresine yararlı işlerle geçirir gününü. Böylece kötü alışkanlıklardan da kurtulur. Mutlu ve güvenli olur.

Yalnızca kendimize ait olanı değil, elektriği, suyu, yiyecekleri, okulda kullanılan eşyaları, bize ait olmayan eşyaları kendimizinmiş gibi özenle korumalıyız. Topluma ve arkadaşlarımıza ait olan eşyalara zarar vermemeliyiz.

Tutum ve yatırım, ülkeler için de önemli bir konudur. Çünkü devletler de gelirleriyle giderlerini dengelemek zorundadır. Bir devlet eğer gelir ve giderlerini iyi ayarlarsa; gelir kaynaklarını iyi yatırımlarda kullanırsa kalkınır, zenginleşir ve hiçbir devlete bağımlı kalmaz.

Yurdumuz cumhuriyet döneminde yeni savaştan çıkmış bir ülke idi. Yurdumuzun her köşesi çok büyük zararlar görmüştü. Ellerinde bir şeyleri kalmayan halk yoksulluk içerisinde kıvranıyordu. Atatürk bu duruma çok üzülüyor ve bu durumdaki halka bir şeyler vermek istiyordu.

Atatürk 1923 yılında İzmir İktisat Kongresini topladı. Bu kongrede yurdun bağımsızlığının korunması, yerli mallar üretilmesi ve kullanılması kararlaştırıldı. Dönemin başbakanı İsmet İnönü 12 Aralık 1929 tarihinde T.B.M.M.’de bir konuşma yaptı. Konuşmasında ulusal ekonomi, yerli malı ve tutumlu olma konularını anlattı.

12 Aralığı kapsayan hafta “Tutum Yatırım ve Türk Malları Haftası” olarak kutlanmaktadır. Cumhuriyet döneminde temelleri atılan kendi kendine yeter bir toplum olmadaki ilk adım bugün de devam etmektedir.

Tutum ve yatırım alışkanlığı küçük yaşlarda kazanılır. Ders araçlarını, giysilerini, harçlığını tutumlu kullanan çocuk bu güzel alışkanlığı büyüyünce de devam ettirir. Küçükken boşa akan su musluğu, gereksiz yanan lambayı kapatan çocuk bu güzel alışkanlığı büyüyünce de devam ettirir. Okul çağlarında zamanı iyi değerlendirme alışkanlığı kazanan insan bu huyundan vazgeçmez. O nedenle çocukları küçük yaşlarda tutumlu olmaya özendirmeliyiz.

Tasarruf yapmak, milli kaynakların işletilmesi, yerli fabrikalar kurulması, paranın dış ülkelere gitmesini önlemek, temel tüketim maddelerini öz kaynaklardan karşılamak, ekonomimizi geliştirmek bu haftanın belli başlı amaçları içindedir.

Okullarımızda 12 – 18 Aralık tarihleri arasında kutlanan bu haftada tutum, yatırım ve Türk malları hakkında bilgi verilir. Şiirler okunur, konuşmalar yapılır, skeçler ve oyunlar oynanır. Yerli mallarımız tanıtılmaya çalışılır.



AÇIKLAMA-2

Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda düşmanlar kentlerimizi, kasabalarımızı, köylerimizi yaktılar, yıktılar. Evlerimiz, harmanlarımız ateşe verildi. El tezgahlarımız ustasız kaldı. Atatürk, düşmandan kurtulan ülkemizi yokluktan, yoksulluktan da kurtarmak istiyordu. Bu amaçla 1923 yılında İzmir’de İktisat Kongresi toplanmasını istedi.

İzmir İktisat Kongresi’nde yurdun bağımsızlığını korumak, başka ülkelere el açmamak için yerli mallar üretmemiz ve kullanmamız gereği kararlaştırıldı. Başbakan İsmet İnönü 12 Aralık 1929 günü Büyük Millet Meclisi’nde yerli malı, ulusal ekonomi, tutum konusunda uzun bir konuşma yaptı. İsmet İnönü özet olarak, ”Yerli mallar üretmek, ulusça tutumlu olmak, birbirimize inanıp güvenmek zorundayız. Yabancı ülkelerden, sattığımızdan çok mal almayacağız.” diyordu. Başbakanın bu konuşmayı yaptığı 12 Aralık günü Yerli Malı ve Artırma Haftası’nın başlangıç günü oldu.

Tutumlu olmanın yerli malı kullanmanın önemini, değerini yurt çapında yaymak için Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti kuruldu. Derneğe önce Mustafa Kemal Paşa üye oldu. Dernek yöneticileri yurttaşlara yerli malı kullanmanın önemini anlatarak bu düşünceyi her yerde yaymaya başladılar. Çok geçmeden tüm yurtta yerli malı kullanmanın, tutumlu olmanın gereği benimsendi.

Bugün kullandığımız araç ve gereçlerin çoğu fabrikalarımızda yapılıyor. Yiyeceklerimizin hemen hemen tümü ülkemizde yetiştiriliyor. Bu duruma yerli malı kullanmamız ve tutumlu olmamızın sonunda ulaştık.

TUTUM :

Daha okul sıralarında tutumlu olma alışkanlığı kazanmalıyız. Tutumlu olmak bize yaşam boyu rahatlık sağlar.

Tutumlu olmak deyince önce parada tutumlu olmak akla gelir.

Parada Tutum : Paranın gerektiği yerde, gerektiği kadar harcanmasına parada tutum denir. Tutumlu olmak cimrilik değildir. Cimrilik, gerektiği halde para harcamamaktır.

Eşyada Tutum : Elbiselerimizi, ayakkabılarımızı, araç ve gereçlerimizi iyi kullanmakla olur.

Zamanda Tutum: Zamanımızı iyi değerlendirmekle olur. Derse, kitap okumaya, oyuna, dinlenmeye ayırdığımız zamanları amaca uygun olarak kullanmalıyız. Zamanımızı boş yere geçirmemeliyiz.

YATIRIM :

Yatırım, biriken paranın gelir sağlayacak bir işe bağlanmasıdır. Yatırım sonunda araç, gereç üretilir. Yatırımlar sonunda yeni iş alanları açılır. Toplumun gereksinmeleri karşılanır. Biriken para yatırımla değerlenir. Paranın bir köşede bırakılmasının ülke ekonomisine hiçbir yararı yoktur.

TÜRK MALI :

Ülkemiz sınırları içinde yetiştirilen ürünlere, fabrikalarımızda yapılan mallara Türk Malı denir. Türk malına yerli malı da denir. Gereksinmelerimizi yerli mallarla karşılamalıyız. Bugün yurdumuzda her tür araç ve gereç yapılmakta, topraklarımızda her tür ürün yetiştirilmektedir. Yerli malı kullandığımızda ilaç, akaryakıt, hammadde ve dış borçlarımız için gerekli olan dövizimiz azalmamış olur. Yurtseverlik yurdu düşünmektir. Her yurtsever yerli malı kullanmaya özen göstermeli, yaşam boyu tutumlu olmalıdır.

Yerli Malları ve Tutum Haftası’nda okullarda; zamanda, parada, tutumun önemi, yararları anlatılır. Yatırımın önemi üstünde durulur. Yerli malları kullanmanın yararları, yabancı mallara duyulan özentinin ülke ekonomisine olan zararları anlatılır.



KONUŞMA



Sevgili Arkadaşlar!

Önce Birinci Dünya Savaşı, sonra da Kurtuluş Savaşı, ülkemizin bütün kaynaklarını tüketmişti. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ekonomik yönden çok kötü bir durumdaydı. Sanayi kuruluşumuz hemen hemen hiç yoktu. Tarıma elverişli alanların ise çok azı ekilebiliyordu. Tarımla uğraşan köylüler yoksuldu. Hem kaldı ki, peş peşe girdiğimiz savaşlar tarım yapacak genç nüfusu tüketmişti. Bir çok ürünü yabancılardan almak zorunda kalmıştık.

Bu yokluk günlerinde Atatürk ve arkadaşları, kendi kendimize yetecek bir ekonomiye sahip olmak arzusundaydılar. Yabancı mallar yerine, kendi ürettiklerimizle yetinmenin gereğini halka anlatmak istiyorlardı. 12 Aralık 1929 günü zamanın başbakanı İsmet İnönü, Millet Meclisi’nde yaptığı bir konuşmada, yerli malı kullanmanın öneminden ve tutumlu olmaktan bahsetti. Okullarımız, 1946 yılından itibaren 12 Aralık’la başlayan haftayı Yerli Malı Haftası olarak kutlamaya başladılar. 1983 yılında bu haftanın adı, Tutum Yatırım ve Türk Malları Haftası oldu.

Bu hafta süresince, tutumlu olmanın, yatırım yapmanın ve yerli malı kullanmanın önemi anlatılır. Aşırı harcamaya savurganlık, bundan kaçınmaya da tutum diyoruz. Tutumlu olma alışkanlığı küçük yaşlarda başlar. Paranın kâr amacıyla bir mala yatırılmasına ise yatırım denir.

Yabancı mal alırken, verdiğimiz paranın bir daha geri gelmeyeceğini düşünmeliyiz. Bu nedenle, elimizden geldiği ölçüde Türk Malı kullanmalıyız. Yabancı ülkelere para akışını önlemede, Türk Malı kullanmanın önemi büyüktür.

Saygılarımla...


YERLİ MALI VE TUTUM

Arpa, buğday isteyen,

Tarlaya tohum eker,

Gelecek kaygısını

Akıllı olan çeker.



Ben ibretle bakarım

Arıya, karıncaya

Paramın bir kısmını

Atarım kumbaraya.



Yurduma hizmet için

Her zaman tutumluyum

Yerli malı giyerim,

Ben bir Türk çocuğuyum.
Mustafa YILMAZKAYA

YERLİ MALI

Haftamızı açalım,

Yurda neşe saçalım.

Yerli malı dururken,

Yabancıdan kaçalım.



İpekli var, yünlü var,

Pamuklu var, bezi var.

Fabrikalar işliyor,

Öz malım gelişiyor.



Yaban malı almayız,

Düşünmeye dalmayız.

Biz tutumlu oldukça,

Hiç de yoksul kalmayız.
Latif ÖKTEN

YERLİ MALI

Yerli yemiş yiyelim

Yerli kumaş giyelim.

Ülkemizin malları

Sağlam olur bilelim.



Başka ulustan alma

Sakın alıp kullanma.

Dışarıdan gelen mallar

Yararlı olur sanma.



Yabancının malını

Gitsin başkası alsın.

Şaşırma hiç yolunu

Paramız yurtta kalsın.
İbrahim ŞİMŞEK

TUTUMLU ÇOCUK

Damla damla akan sudan,

Koca göller dolup taşar.

Tutumsuzlar kalır yolda,

Tutumlular dağlar aşar.



Biz tutumlu çocuklarız,

Para dolu kumbaramız.



İnsanlar kara günde,

Kimseye el açmamalı.

Çalışmalı, kazanmalı,

Hiçbir işten kaçmamalı.



Biz tutumlu çocuklarız,

Para dolu kumbaramız.
İ.Hakkı SUNAT


MEYVELERİMİZ-YEMİŞLERİMİZ
Portakal

Portakal tatlı serin

Başıdır yemişlerin.

Onda güneşin rengi,

Parlar gibidir sanki.


Elma

Elmayı bilmeyen kim?

Odur, en çok sevdiğim.

Rengi alev kırmızı,

Açar iştahımızı.


Armut

Armudu unutmayın,

Onu da baştan sayın.

Ne güzeldir kokusu,

İçi dolu ballı su.


Üzüm-İncir

Üzümle incir ikiz,

Onlardan vazgeçemeyiz,

Yaz güneşinde olmuş,

İçine şeker dolmuş.


Fındık-Badem-Ceviz

Fındıkla badem, ceviz,

Severek yediğimiz.

Üç arkadaş yemiştir,

Her tadan özlemiştir.


Kestane

Hoş değil mi kestane?

Alırsın tane tane.

Sırtlarını çizersin,

Kızgın küle dizesin.

Pişsin tatlı tatlı ye,

En güzel besin diye.

Bütün meyveler

Bu güzelim meyveler,

Bu güzelim yemişler,

Yurdumuzun malıdır,

Her yiyen kuvvet alır.


Çocuklar

Tutum haftası geldi,

Bizlere neşe verdi.

Yerli yemişlerimiz,

Hep birden dile geldi.


Elma

Amasya elmasıyım,

Meyvelerin başıyım.

Al sarı yanağım var,

Beni yersen kan yapar.


Armut

Ankara memleketim,

Koyu sarıdır rengim,

Isırınca pek yarar,

Yiyenlere can katar.


Üzüm

İzmir’in üzümleri,

Sevilmez mi arkadaş?

İnsanlara pek yarar,

Kurusu var yaşı var.


İncir

Tatlı Aydın inciri,

Pek güzel iri iri.

Hurma alma, incir al,

Ağzına aksın bal.



Fındık

Giresun zengin olsun,

Cebiniz fındık dolsun.

Kırılır çıtır çıtır,

Hem besler, hem ısıtır.


Ceviz

Cevizi de unutma,

Beslenmek zorundasın.

Pestiline sar da ye,

Kuvvet versin diyorsan.


Portakal

Portakal sulu sulu,

İçi vitamin dolu.

Adana, kozan, dörtyol,

Git ağaçtan ye bol bol.


Mandalina

Adımdır mandalina,

Sağlık veririm sana.

Pek sevimli meyveyim,

Bol bol yiyin bakalım.


Nar

Çiçek olur açılırım,

Mercan gibi saçılırım.

Hastaya nar sorulmaz,

Şurubuna doyulmaz.


Kestane

Kestaneyi istersen,

Kavurup da yersin sen,

İstersen suda haşla,

Onun tadı da başka.

Kayısı

Malatya kayısısı,

Yemişlerin nazlısı

Pestili de yapılır,

Yiyenler pek bayılır.


Şeftali

Bursa’nın şeftalisi,

Kilodur bir tanesi.

Şeftaliyi kim sevmez,

Tadına doyum olmaz.


Ayva

Sarı sarı rengim var,

Ne güzel de kokarım.

İstersen reçel yap ye,

İstersen kompostomu.


Çocuklar

Kutlu olsun hafta bize,

Meyveler geldi dile.

Hepinizi seveceğiz,

Güzel güzel besleneceğiz.


ARTIRMA SAVAŞI

BEN TUTUMLU ÇOCUĞUM

Bağrın alev, gözün yaş,

Olsa bile çekinme.

Sıraya gir arkadaş,

Kuytu yerlere sinme.



Yerli malı artacak:

Yükselişin eşidir.

Göğsünü kabartacak:

Yurdun yükselişidir.



Kalsan da dağ başında,

Yüksek kayalardan aş.

Yurt malı savaşında,

Geri kalma arkadaş.


Fabrikaya ver emek,

Bu çağ emek çağıdır.

Yurtta fabrika demek,

Bir hayat kaynağıdır.



Dünü düşünme çalış,

Bu günden gör yarını.

Artırmayı bil, alış.

Harcama her varını.



Bayrak ol genç yaşında,

Bulutlarla kucaklaş.

Artırma savaşında,

Geri kalma arkadaş.
Ramazan Gökalp ARKIN


Ben tutumlu çocuğum.

Bana öğretti anam.

Ben tutumlu çocuğum.

Fazla para harcamam.



Budur tutum usulü,

Koşmalı yerlilere.

Yurdun yerli ürünü

Yakışmalı herkese.



Her gün bilgi atarız,

Kafamız kumbaradır.

Yarın bilgi satarız,

Bu bilgiler paradır.


Bugün derse çalışan,

Sonra para kazanır.

Çalışmaya alışan,

Yarınını kazanır.



Sağlıksız pis olanın,

İyi olmaz yarası.

Böyle başta olanın,

Yoktur ilaç parası.



Sağlıklı, sağlam olmak,

Tutumluluk demektir.

Tutumlu çocuk olmak,

Vatanını sevmektir.
Celal Sıtkı GÜRLER



EKMEK

YERLİ MALI

Eğer avuç açmamak

İstersen hiç kimseye,

Muzu, hurmayı bırak;

Üzümü, inciri ye.

Ey Türk kızı, Türk oğlu,

Budur kurtuluş yolu.

Fındık, ceviz hepsi var;

Yok eşi yün, ipeğin,

Yurduna sevgisi var;

Yerli malı giyenin.

Ey Türk kızı, Türk oğlu,

Budur kurtuluş yolu.

Vatanımız bu toprak

Cennet gibi her yanı,

Yerli malı kullanmak,

Kurtaracak vatanı.

Ey Türk kızı, Türk oğlu,

Budur kurtuluş yolu.
Nahit Nafiz EDGÜER

KUMBARA

Kumbara, kumbara, güzel kumbara,

Atarım içine her gün ben para.



Dağıtmam elime geçen parayı,

Parayla doldururum bu kumbarayı.



Birike birike her gün çok olur,

Başım sıkılınca ön ayak olur.



En büyük bir dosttur bana kumbara,

Kumbaram var iken hiç düşmem dara.
K.Nizam BİGALI

Çiftçi sürer tarlayı,

Sonra eker buğdayı,

Boy verir azar azar,

Saplar gittikçe uzar.

Başaklar olgunlaşır,

İçleri dolgunlaşır.

Yazın artınca sıcak,

Sararır her bir başak.

Biçerler ekinleri,

Şenlenir harman yeri.

Olup bitince harman,

Ayrılır buğday saptan.

Bitmedi işler gene,

Oradan değirmene,



Buğdayı götürürler.

Değirmen taşı döner,

Ezer un yapar bunu.

Fırınlar alır unu,

Su, maya kor yoğurur,

Yapar bir güzel hamur,

Sonra fırına atar,

Pişirir, bize satar.



Güzel kokulu ekmek,

Olmaz seni sevmemek,

Sensin yemeklere baş,

Her yemeğe arkadaş.
Hasan Ali YÜCEL



TUTUM

Tutumlu ol arkadaş,

Savurma hiç paranı.

Geldi çattı bu yıl yine

Yerli malı haftası.



Paranı savurmadan,

Kumbarana atsana.

Biriksin kumbaranda,

Gerekli şeyler alsana.

YERLİ MALI

Üstüm, başım, İçim, dışım.

Ayakkabım yerli malı...

Vatanını seven insan,

Yerli malı kullanmalı.

Neden param avuç avuç

Yabancıya gitsin bütün?

O paralar diken olur,

Canımızı yakar bir gün.

Yerli malı duruyorken

Yabancıya bakar mıyım?

İşçimizin emeğini

Bile bile yıkar mıyım?

Çeşidi az olsa bile,

Yerli malı, vatan malı

Başka türlü düşünenler

Varlığından utanmalı.
Hakkı SUNAT

SAĞLIK, PARA VE TUTUM

Sağlık, para dünyada,

Çok kıymetli iki şey.

Bunları bulamamak,

Kimbilir ne acı şey.

Birini elde etmek,

Mümkündür çalışmakla.

Öteki kazanılır,

Vücuduna bakmakla.

Tutum demek kazancın,

Birazını arttırmak,

Hasislik değildir ha,

Kararında kullanmak.

Zaman, eşya, paranı,

Sade bu hafta değil;

Bütün ömür boyunca,

İyi harcamayı bil.







GÜZEL SÖZLER

· Ak akçe kara gün içindir.

· Ayağını yorganına göre uzat.

· Damlaya damlaya göl olur.

· Har vurup, harman savurma.

· İşten artmaz, dişten artar.

· Bugünün işini yarına bırakma.

· Güvenme varlığa, düşersin darlığa.

· Sakla samanı, gelir zamanı.

· Tutumlu olan kimse fakir olmaz.

· Cennetin kapısını cömert açar.

· Ucuzdur vardır illeti, pahalıdır vardır hikmeti.

· Ekmek olmayınca, yemek olmaz.

· Gençlikte taş taşı, ihtiyarlıkta ye aşı.

· Yerli malı Türk’ün malı, her Türk onu kullanmalı.

24 Kasım Öğretmenler günü kutlama programı

ÖĞRETMENLER GÜNÜ

( 24 Kasım )

ANASAYFA

AÇIKLAMA -1-

Öğretmen; öğretme işini görev edinen kişiye denir. Öğretmenlik bir meslektir. Kişinin öğretmen olabilmesi için öğretmen yetiştiren bir okulu bitirmesi gerekir. İlkokullarda öğretmen Sınıf Öğretmenidir. Sınıfın bütün derslerini aynı öğretmen okutur. Ortaokul ve Liselerde ders öğretmenliği vardır. Meslek okullarında dersler özel şekilde yetiştirilmiş meslek öğretmenleri tarafından işlenir.

Eskiden öğretmene "Muallim", öğretmen yetiştiren okula da "Muallim Mektebi" denirdi. Ülkemizde öğretmen okulu ilk kez 16 Mart 1848'de açıldı.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde eğitime ve öğretime önem verilmiyordu. Az sayıda okul vardı cumhuriyetin ilanıyla birlikte yurdumuzun her yanına yeni yeni okullar açıldı. Okul çağında olanlar bu okullarda okumaya başladı.

Atatürk, eğitimin, öğretimin yayılmasından, yaygınlaşmasından yanaydı. 1928 yılında Arap harflerinin kaldırılıp yerine bugün kullanmakta olduğumuz Türk harflerinin kabulü tüm yurtta sevinç yarattı. Halkın yeni harfleri kısa sürede öğrenip daha çok yurttaşın okur - yazar olmasını sağlamak amacıyla yoğun bir çalışma başladı. Okuma - yazmayı yaygınlaştırmak için okul çağı dışındaki yurttaşlara okuma - yazma öğreten okullar açıldı. Bunlara Millet Mektepleri adı verildi.

Atatürk, Ulus Okulları dediğimiz Millet Mektepleri'nde yazı tahtasının başına geçerek dersler verdi. Bakanlar kurulu 11.11.1928 günü yaptığı toplantıda Ata'ya Ulus Okullar Başöğretmenliği sanını verdi. 24 Kasım Atatürk'ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür.

Öğrencileri, öğretmenleri, okulu çok seven Atatürk yurt gezilerinde okullara uğrardı. Sınıflara girer, sıralara oturur, ders dinlerdi. Öğrencilere sorular sorardı. Öğretmenlerle konuşur, her yerde öğretmenliğin üstün bir meslek olduğunu anlatırdı.

Atatürk, öğretmenlerin Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda nasıl canla başla çalıştıklarını yakından izlemiştir. Yurdumuzun düşman tarafından paylaşıldığı sırada öğretmenler Öğüt Kurulları oluşturarak halka ulusal bağımsızlık, Ulusal Kurtuluş Savaşı düşüncelerini yayıyordu. Öğüt Kurulları dışında öğretmenler 14 eğitim kuruluşu ile birlikte Milli Kongre Cephesini kurdular. Milli Kongre Cephesi, düşmanların İzmir'i işgal ettikleri günlerde Sultanahmet Mitingini hazırladı. Bu mitingin konuşmacılarından çoğu öğretmenlerdi.

Başöğretmen Atatürk, öğretmenlerin Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda gösterdikleri etkinliği hep övmüştür. Atatürk yeni Türkiye'nin yaratılmasında öğretmenlere büyük görevler düştüğü inancındaydı. Çağdaş bir ulus olmamız için eğitimin yaygınlaşması gereğine inanıyordu. Bu nedenle Atatürk "Ulusları kurtaracak olan yalnız ve ancak öğretmenlerdir." Sözleriyle öğretmene verdiği önemi ve duyduğu saygıyı en güzel biçimde belirtmiştir.

Atatürk'ün 100. Doğum yıldönümü olan 1981 yılında, 24 Kasımın her yıl Öğretmenler Günü olarak kutlanması kararlaştırıldı.

Öğretmenler Günü'nde öğretmenin toplum içindeki yeri, değeri belirtilir. Öğretmen sorunları dile getirilir. Öğretmenler Günü'nde; eğitime, öğretime hizmet etmiş, saygınlık kazanmış öğretmenler anılır. Gençlerin yetişmesindeki katkıları anlatılır. Mesleğe yeni giren öğretmenler 24 Kasımda Öğretmen Andı içerek göreve başlarlar.

Öğretmen; yapıcı ve yaratıcıdır. İnsan haklarına saygılıdır. Öğretmen özverili, çevreye güven ve inanç veren, içi insan sevgisiyle dolu bir kişidir. Atatürk; "Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır." demekle öğretmene yüklediği sorumluluğu ve değeri anlatmıştır.

Öğretmenler sevgi dağıtır. İçimizi aydınlatır. Bizi doğruya yöneltir. Bilgili kişiler olmamız için çaba gösterir. Dünyayı tanıtır. Öğretmen her alanda yeniliği, yenileşmeyi savunur. Gerçekleri anlatır. Beceri ve yeteneklerimizin gelişmesine yardımcı olur. Kısaca analar doğurur, öğretmenler yetiştirir.



AÇIKLAMA -2-



Bir milletin milli, ahlâki ve kültürel yönden güçlü ve medeniyet bakımından kalkınmış olması öğretmenlerinin üstün çalışmalarına bağlıdır. Milli birlik ve beraberliğimizin teminatı öğretmenlerdir.

Bizleri ham bir madde olarak ele alan öğretmenler, üzerimizde titiz,dikkatli ve sabırlı çalışmalar yaparak bizi şekillendirirler. Duygularımıza, ruhumuza, fikirlerimize ve hayata bakışımıza en güzel desenleri verirler.

Bize doğruyu, güzeli, iyiyi, mertliği, milli duyguları ve Atatürk ilkelerine bağlılığı öğreten öğretmenlerimizdir. Biz onların eseriyiz. Sıhhatini, nefesini, enerjisini, gençlik yıllarının hepsini bizim için harcar.




ÖĞRETMENİM

"Öğrenci gözüyle öğretmen" adlı

yarışmada birincilik ödülü alan yazı.



Ben bir öğretmen çocuğuyum. İlk öğretmenim de annemdir. Öbür çocuklar gibi okula başlarken yabancılık çektiğimi söyleyemem. Yaşamım okulda başlamıştı. Ancak okula başlamamla yeni bir sorun önüme çıktı. Annemi öbür çocuklarla paylaşmak zorunda kalmıştım. Evde benim üzerime kanat geren, bana bir çiçek gibi özen gösteren annem, okulda ve özellikle sınıfımızda bambaşka biri oluyor, tüm çocuklar onunmuş gibi onlara da aynı sevgiyi gösteriyordu.

Dahası, onların sorunlarını eve de getiriyor ve hepsiyle ayrı ayrı ilgileniyordu. Bu benim kıskançlığımı arttırıyordu. Özellikle "Ümmü" ile çok ilgileniyordu. Bu siyah saçlı, siyah gözlü, tombul yanaklı köy çocuğu pek konuşkan değildi. Teneffüslerde oyunlara da katılmazdı. İçine kapanık, sessiz bir tipti. Annem teneffüslerde "Ümmü" ile oynardı. Ümmü'nün sorununa çözüm bulabilmek için ailesi ile sıkı bir ilişki kurmuştu. Bu çalışma kısa sürede meyvesini verdi.

Ümmü oyunlara bizim çağırmamızı beklemeden katılıyor, çalışmaları ile de kendini gösteriyordu. Annemin sevinci sonsuzdu. Bir ödül almışçasına "Ümmü'yü kazandım" diye seviniyordu. Fakat sevinci uzun sürmedi. Talihsiz bir olay Ümmü'nün yaşantısını alt üst etti.

Soğuk bir kış günü evde yalnız kalan Ümmü, sobayı yakmak istemiş fakat yakamamış. Bakmış ki olmuyor, kızgın odunların üzerine gaz dökmüş ve kibriti yakmış. İşte ne oldu ise o zaman olmuş, sobadan fırlayan alevler Ümmü'yü sarmış. Dumanları gören komşular eve koşmuşlar. Ümmü'yü yarı baygın halde kurtarmışlar, yangını da bastırmışlar.

Ev kurtuldu. Fakat Ümmü geçirdiği korku nedeniyle konuşamaz oldu. Gösterildiği doktorlar Ümmü'yü ancak bir şokun konuşturabileceğini söylemişler. Annem Ümmü'yü sıkıntılı günlerinde yalnız bırakmadı. Sınıfa getiriyor, onunla yine ilgileniyordu.

Aradan iki ay geçti. Annem kalp çarpıntısı geçirerek derste rahatsızlandı. Rengi sararıyor, nefes almakta güçlük çekiyordu. Babam bir taksi getirdi, annemi bir battaniye içinde sarsmadan arabaya yerleştiriyorlardı ki; kekeleyen bir ses işitildi. "Öğretmenim ne olur iyi ol, seni çok seviyorum." Hepimizden önce annem tanıdı sesin sahibini. Ümmü'ydü bu.

Annem kapalı gözlerinin ardından sızan yaşlarla, "Ah ne güzel Tanrım. Ümmü de konuştu." dedi.

Ben de Başöğretmen Atatürk'ümün eğitim ordusunda öğretmen olacağım.

Ben de bilgisizliğin karanlığına ışık tutacağım. Yurdumun çocuklarına bilgiden taç öreceğim. Öğrencilerimin gönüllerinde yaşayacağım.
Özlem ÖZTUĞ



KONUŞMA



Sevgili Arkadaşlar!

Harf devrimini yapan Mustafa Kemal Atatürk, yeni harflerin öğretilmesi için yazı tahtasının başına geçti. Milletimize yeni harfleri öğretmek için canla başla çalışmaya başlamıştı. Bakanlar Kurulu 11 Kasım 1928 günü yaptığı toplantıda, Ata’mıza “Millet Mektepleri Başöğretmenliği” unvanını verdi. 24 Kasım, Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür. Ata’mızın yüzüncü doğum yıldönümünün kutlandığı 1981 yılında, 24 Kasım’ın her yıl Öğretmenler Günü olarak kutlanmasına karar verildi.

Öğretmenler gününde, öğretmenlerimizin değerini, sorunlarını ve hizmetlerini hatırlar, onların emeklerini boşa çıkarmamak için gayrete geliriz. Biliriz ki, çalışkan, dürüst ve insani değerlere sahip insanlar olmamız, öğretmenlerimize verebileceğimiz en güzel armağandır.

Öğretmenlik kutsal bir meslektir. Sevgi dağıtıp içimizi aydınlatan öğretmenler bizi doğruya yöneltir, bilgili kişiler olmamız için çaba gösterirler. Dünyayı tanıtırlar bize. Gerçeği, daima gerçeği, yeniliği, gelişmeyi ve bilimi anlatırlar. Yeteneklerimizin gelişmesine yardımcı olur, doğruluk, dürüstlük ve yardımseverlik gibi evrensel değerlere ulaşmamızı sağlarlar. Bize anne olurlar, baba, kardeş ve arkadaş olurlar.

Dünyanın en saygın insanları olan, siz öğretmenlerimin huzurunda saygı ile eğilirim. Geleceğimiz, gözlerinizde gördüğümüz ışıltılar gibi aydınlık olsun!

24 KASIM ÖĞRETMEN OROTORYOSU
Sarı gelin fon müziği(1dk)
Konuşma başlar:
() Trablusgarp ve Balkan Savaşları’nın hemen ardından Birinci Dünya Savaşı patlak verir. Bu savaşa biz de İttifak Devletlerinin yanında katılırız. Cepheler açılır. Özellikle Çanakkale‘de ordularımız bir tarih yazar. Çanakkale’nin geçilmezliğini bütün dünyaya gösterirler.
“Çanakkale İçinde”(MÜZİK)
()Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de geçit vermediğimiz yedi düvel, İttifak Devletleri arasında yer aldığımız için bizi de yenik sayar.30Ekim 1918 Mondros’ta Ateşkes imzalanır.
İhsan Özgen’in müziği(Koca Arap Zeybeği)-[ışık hafif karartılacak]
() “Kara kara bulutlar çöreklenmiş üstümüze,
Kartal yuvalarına yarasalar tünemişti,
Tutsak etmişti özgürlüğü sömürgeci dünya.

TOPLU-EĞİLMEYEN BAŞLARI EĞECEKLERDİ.
() Önce güneşi kör ettiler
Sonra karanlık karargâh kurdu tepemize,
Üşüştü akbabalar birer ikişer.

TOPLU-GÜZEL YURDUMUZU İŞGAL ETTİLER.
—Müzik devam edecek-[ışık açılır]

() 13 Kasım 1918’de İstanbul işgal edilir. Böylece Anadolu kalın bir sis perdesinin içine doğru itilir. Bu kabullenilemez.
—Müzik devam edecek
() Daha dün boğduk Çanakkale’de teknolojiyi,
Etle, tırnakla, çakaralmaz silahla.
Yine onur savaşı veririz tüm vatan sathında,

TOPLU-ÖLÜMÜ YEĞLERİZ SUSMAKTANSA.
—Müzik devam edecek

() 7 Aralık 1918’de Antakya Fransızlar tarafından;1919’un Ocak, Şubat, Mart aylarında Antep, Maraş, Urfa İngilizler tarafından işgal edilir.

() Bu işgaller İnsanımızı kenetler, yurdun her köşesinde milis kuvvetleri oluşmaya başlar. İşgal edilen bölgelerde düşmana gereken direniş gösterilecektir.
—Müzik:”Eklemedir Koca Konak…”

() Biz biliriz özgürlüğün bedelini.
Biz biliriz toprağın değerini.
Dardaysa eğer vatan,
Namlusuyuz söz konusuyla
TOPLU-YENİDEN KASIRGALAR ESTİRİRİZ,
YENİDEN TUFANLAR YARATIRIZ,
VARSIN, BİRAZ DAHA AKSIN KANIMIZ
—Müzik devam edecek-[konuşmaya hemen girilir]
() 13 Nisan 1919’da Kars ve çevresi İngilizler tarafından işgal edilir. Düşman burada da direnişle karşılaşacaktır.

() “Kınalı eller kağnı çekti,
Mermiler aldı bebelerin yerini,
Siper etti dedeler göğüslerini,
—Müzik “İzmir’in Kavakları”

() “Efeler diyarı burası,
Kuva-yi Milliye pınarı.
Bakmayın suskunluğumuza,
Söz konusu bayrağımızsa
Sığmayız yatağımıza.

TOPLU- IRMAK OLUR, NEHİR OLUR,
YÜKLERİMİZ DÜŞMANA.
[Müzik devam edecek]

() İzmir ve çevresinin ablukaya alınmasının hemen sonrasında Mustafa Kemal Samsun’a doğru yol alır. Artık kurtuluş hareketi gerçek anlamda bir boyut kazanacaktır.

() “Karadeniz’de dalgalar azgın, hava puslu
Samsun’a yol alan Bandırma vapuru mahsun.
Umuda el açmış Anadolu,
Beklemekte zinciri kıracak kılavuzu.”
—Müzik: Sazlar eşliğinde;”Ankara’nın Taşına Bak…”

[Biraz Beklenecek]
() İşgaller karşısında bölgesel direnişler istenilen sonuçları vermez. Bu yüzden birlikte hareket etme gereği vatanın kurtulması için bir zorunluluktur. Mustafa Kemal, bu doğrultuda Çalışmalara yoğunluk verir. Amasya Genelgesi’nin ardından Erzurum ve Sivas Kongreleri yapılır sınırlar. Sınırlar konur.23 Nisan 1920’de T.B.M.M’si kurulur.
[Müzik devam edecek]

() “Yamandı havza yolları,
Tek yürek atacaktı Amasya’da
Erzurum’da şahlanacaktı Dadaş,
Sivas’ta kurtuluşa bayrak açılacak,

TOPLU-ANKARA’DA GÜNEŞ DOĞACAKTI.
[Biraz beklenecek]
—Müzik :”Sarı Zeybek”

() İşte bu buhranlı dönemlerde insanımızdaki kurtuluş inancını güçlendirecek birilerine ihtiyaç duyulur. Bunlar öğretmenlerimizdir.

Bilirim çocuklarım tutunacak tek dal benim
Sınıfımın sayısınca bölük bölük yüreğim,
Duyarım söylemeseler de
Çare ararım geceler boyu


Ben mustarip bir öğretmenim ama
Kısa bir yol bilirim güneşe aya,
Bir yol bilirim
Hıçkırıktan kahkahaya,

Yıllardan beridir
Hamamda türkü söyler gibi
En güzel derslerimi
Geceleri veririm yatağımda
Yumurcaklarım beni dinler uzağımda
Hepsi kulak kesilmiş
Sınıf alabildiğine geniş mi geniş…

Geceler benim kara tahtamdır.
Parmaklarım tebeşir,
Ben bir zavallı öğretmenim ama
Fecrimde devler güreşir.
İki öğretmen
Kısa bir yol bilirim güneşe
Bir yol bilirim aya,
Bir yol bilirim,
Hıçkırıktan kahkahaya

- Sen çocuğum… Niye hep camdan bakıyorsun?
- Annem-babam hâlâ kavga ediyorlar mı diye öğretmenim.

- Sen çocuğum… Niye hep gözlerini ovuşturuyorsun?
- Gaz lambasından alıştım öğretmenim.

- Sen çocuğum… Niye hep niye köşeye gizleniyorsun?
- Kardeşim çok ağladı çalışamadım öğretmenim.

- Sen çocuğum… Niye ellerini yıkamıyorsun?
- Kovadaki su donmuştu kıramadım öğretmenim

- Sen çocuğum... Niye hep kaşınıyorsun
- Üzerimde öcüler geziniyor öğretmenim.

- Sen çocuğum... Niye hep kulaklarını kapıyorsun?
- Ablamın öksürük sesleri geliyor öğretmenim.

Derdimizi dedik sana; dert edindin öğretmenim.
Biliriz yüreğin acı acı burkulur.
Çaresizlik bırakmaz yakanı.
Aldırma yoksulluğa öğretmenim.

Paran olmasın varsın cebinde
Her gün biraz daha
Karanlıklar deliniyor gitgide
Güçlüsün,
Yücesin,
Mustafa kemallerce…
Ve Atatürk gülümser öğretmenim,
Sen sınıfa girince…

(öğretmen) Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.


(öğretmen) Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencileri istiyorum.
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek.
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.

(öğretmen) Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.

Kalın sesler korosu –

Ver, ver hiç alma
Böyledir kanunu bu mesleğin
Gün olur seni aralar ama
Kanadında olacaksın meleklerin
Koro --

Kentlerden köylere ışık taşıdınız bir başınıza.
Açar yurdumun bütün çiçekleri elleriniz dokununca
Sizinle uyandık sildik gözlerimizdeki karanlık kirleri
Usun, bilincin yeşerttiği topraklarda savaştık
Dağ deviren, gücünüzle aydınlandı içimiz
Siz, doğruyu gerçeği öğrettikçe mutluyuz –
Sizin tanrısal ışığınız azalmasın üstümüzden
Dikenli, kıraç topraklarda nasıl yaşanır öğrendik

Ezildiniz ama yücelttiniz.
Toplumlar sizinle uyanır bütün zamanlar boyunca
Sizinle yıkanır ilkel varlığımız
Örümcekli yaban düşünceler sizinle ayıklanır
Tutsaklık haklarını kıran sizin usunuz her çağ
Sizsiz özgürlük düşünülemez
Fışkırır gözlerinizden Mustafa Kemal’in ışığı

Kalın sesler korosu –

Ver ver hiç alma
Böyledir kanunu bu mesleğin,
Gün olur seni ararlar ama
Kanadında olacaksın meleklerin.


8.Solo –
Kederinle sevincinle bizdendin
Cümle sevilerin bizlere verdin
Defterimde kitabımda
Bayrak bayrak açıldı memleketim
Bende sana versem derim
Ama yok ki bir şeyim
Benim her şeyim şu küçücük yüreğim
Alır mısın öğretmenim
Koro –
YÜCE AYDINLIĞINDA TERTEMİZ ELLERİMİZ
SANA YALVARIYORUZ TANRIM
İnce sesler korosu –

Işık verdiğin bu ufacık yüzleri kirletme
Bu elleri hep böyle temiz tut
Tebeşirle büyüyen aklığı koru
Çocuklarımızı iyi rüyanla uyut…
Bilirsin neden yaşadığımızı
Türkümüz neden bu kadar güzel bilirsin
—Bir demet papatya bir deste gül-
Üzerlerine serp iyilik tohumlarını
Varsın yavrularımız saadetten delirsin

Koro –

YÜCE AYDINLIĞINDA TERTEMİZ ELLERİMİZ
SANA YALVARIYORUZ TANRIM





(Arkadan:Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.Öğretmenlerden,e-ğitimcilerden yoksun bir ulus,henüz bir ulus adını alma yeteneğini kazanmamıştır.)



Öğrenci (Koro):



Biz Atatürk Gençleriyiz.



Öğretmen:



-Size gülümseyen

Çocukların ruhunda ben varım.

Uzandığınız çiçeklerde ellerim var.

Edirne’den Van’a kadar bu topraklar

Ben Ağrı Dağında rüzgar

Toroslarda çoban kavalıyım

Sarmış benliğimi vatanım.

Damar damar .



Öğretmen Korosu:



Bir nesil yetiştiriyoruz.

Bu cennet vatanda

Ardahan’dan Edirne’ye kadar rahat uyu Atatürk’üm

Bu nesil bizim ESERİMİZ.



Arkadan bir öğrenci:



Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.



Öğrenci korosu :



Senden öğrendik öğretmenim.



1. ÇOCUK:



Vatan için çalışıp

Vatan için yaşamayı.



2. ÇOCUK:



Kutlu buyruğu Ata’nın

Çağdaş uygarlığı aşmaya

Senden öğrendik.



Koro:



Çağdaş uygarlığı aşacağız biz.

Ata’nın ufkuna koşacağız biz.



3. ÇOCUK:



Ben Öğretmen olmk istiyorum Ben şairimin mısralarında dil,

Genç kızımın gergefinde nakış nakış gül

Aşığımın sazında tel,

Öpülesi bir el olmak istiyorum.



Koro:



Biz Öğretmen olmak istiyoruz.



4. ÇOCUK:



Ben çaresizliğin 10. Çocuklendiği yerde ümit,

Korkunun mayalandığı yerde yürek

Güçsüzlüğün güçlendiği yerde bilek (olmak istiyorum)

Koro : Biz öğretmen olmak istiyoruz.

Öğretmen: Öğretmeniz,koşarız gece gündüz ışığa,

Dilimizde açılır bilgi,sanat çiçeği

Sevgi dolu içimiz bu Vatana,çocuğa

Oya gibi işleriz aydınlık geleceği.



Öğretmenler Korosu:



Başöğretmen Atatürk, O, güneştir.Biz yıldız gösterdiği hedefe ışıl ışıl akarız.



Öğretmen :



Çağdaşlıkta en üstün yerimizi almaya

Sözümüz var ilk günden,sözümüz var Ata’ya

Yarıştayız son hızda ona layık olmaya



Marş :



Alnımızda bilgilerden bir çelenk,

Nura doğru can atan Türk genciyiz.

Yer yüzünde yoktur,olmaz Türk’e denk;

Korku bilmez soyumuz.



Şanlı yurdum,her bucağın şanla dolsun;

Yurdum, seni yüceltmeye andlar olsun.



5. ÇOCUK:



Önce sevmeyi öğretmelisin bana

Her güzel şeyin sevmekle başladığını

bildiğin için



Öğrenci



Korosu:Karda, fırtınada

Ayakta kalmayı öğret bana

Yıkılmayı değil



6. ÇOCUK::



Okumayı öğret bana

Anlamak,anlatabilmek için

Acımayı öğret

Yanımdaki mutsuzken, gülmenin

anlamsız olduğunu öğret.



Öğrenci Korosu:



Hepsinden önce, Atatürk’ü

öğret bana ,

Öğret bana ki topraktan çıkan başak gibi savrulayım Sevgili öğretmenim.



Arkadan:



Toplumların uygarlık düzeyi öğretmenlere verilen değerle ölçülür.



7. ÇOCUK:



Kimse erişemez , kimse aşamaz seni

Sevgin engin denizlere sığmaz.



Öğrenci Korosu:



Gurur duyarım seninle

öğretmenim,

Erişilmez dağ,aşılmaz deniz

gibisin



4. ÇOCUK:



Saçtığın her tohum, kocaman ağaç

olacaktır.

Saracak,çevreleyecek,yüceltecektir

Vatanı.

Öğrenci Korosu:



Gurur duyarım,seninle

öğretmenim.

Yedi renk ışık saçan,güneş

gibisin.



Arkadan:



Gelecek gençlerin,gençler ise öğretmenlerin eseridir.



Marş:



Candan açtık cehle karşı bir savaş,

Ey bu yolda and içen genç arkadaş!

Öğren,öğret halka hakkı,gürle coş;

Durma durma koş.



Şanlı yurdum,her bucağın şanla dolsun;

Yurdum,seni yüceltmeye andlar olsun.



Arkadan:



Bakın dünyaya bakın!!!



8. ÇOCUK:



Ne varsa yeryüzünde zanaatten sanata kadar.



9. ÇOCUK:



Ne varsa insan özünde ilk ateşten atoma kadar.



10. ÇOCUK:



Ne varsa duygu yüzünde şiirden heykele kadar.



11. ÇOCUK:



Ne varsa düşünce izinde sözden bilime kadar.



12. ÇOCUK:



Ne varsa uygarlık sözünde ilkelden en olguna kadar.



Öğrenci Korosu:



Öğretmen eseri değil mi?



Arkadan:



Öğretmenler !

Cumhuriyet fikirce, bilimce, fence, bedence güçlü ve yüksek karakterli koruyucular ister.Sizin başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır.



13. ÇOCUK:



Orta çağ karanlıklarını yırtıyorsa ışık zaman anlamlaşıyorsa akıllarda

Çağdaşlaşma, tırmanışa geçmişse



Öğrenci Korosu:



Atatürk,Atatürk atıyorsa yürekler

Orada bir öğretmen vardır.



2. ÇOCUK:



Uzaklar yakın yakın olmuşsa

Karanlık veriyorsa aydınlığa yerini

Hayat fışkırıyorsa topraktan

Öfke bir sevgiye dönüşmüşse



Öğrenci Korosu:



Atatürk,Atatürk atıyorsa yürekler

Orada bir öğretmen vardır.



Öğretmen:



Açıyorum yoklama defterini

Yeni derslerimize başlamadan önce

Ses versin dün,bugün,yarın

Sınıfımızda görününce



4. ÇOCUK:



İbni Sina

Burda



14. ÇOCUK:



Mevlana

Burda



1. ÇOCUK:



Hacı Bektaşi Veli

Burda



15. ÇOCUK:



Farabi

Burda

Ayşeler,Fatmalar,Mehmetler

Burda ,burda,burda

Geçmiş,bugün,gelecek

Burda,burda,burda

Başöğretmen,14. Çocuk Kemal Atatürk

Burda biziz burda burda....





Boş bir sınıf… Bir öğrenci mikrofondan şiiri okur.

Ben bir öğretmenim

Okulların birinde.

Duymayı, düşünmeyi öğretirim,

Derslerimde…



Bir söz yağmurudur ders dediğin de

İnsan göklerinden rahmet yerine,

Yağar da yağar.

Benim çocuklarım bu bahçelerde,

Bir yağmur altında ıslanmadılar…



Bir yağmur sonrası gelin, seyredin!

Her taraf tepeden tırnağa bahar…

Bulutsuz masmavi dünyalarına

Sevginin, sevincin güneşi dolar!



Zil sesi. Öğrenciler sınıfa dağınık bir biçimde girerler. Gürültüyle sıralarına otururlar. En son sınıfa giren bir kız öğrenci ( Nurcan) öğretmenin masasına bir sap çiçek koyar ve en arka sıradaki yerine oturur. Tekrar zil çalar. Öğretmen sınıfa girer. Öğrenciler ayağa kalkar.



Öğretmen - Günaydın çocuklar!

( Sınıf bir ağızdan) – Günaydın öğretmenim!



(Öğretmen masaya bırakılan çiçeği alır)- Bu çiçeği kim getirdi?



( Sınıf sessizdir. Daha sonra herkes birbirine bakarak sorar)- Yok ben getirmedim.



- Kim getirmiş?



Öğretmen- Mademki getiren kendini göstermek istemiyor, öyle olsun. Açın bakalım ödevlerinizi.



( Arkada oturan Nurcan parmağını ürkekçe kaldırır.)



Öğretmen- Nurcan , ödevini yapmadın mı yoksa? ( Nurcan cevap verecek olur)



Nurcan- Şey öğretmenim… Ben , çiçek…(öğretmen sözünü keser)



Öğretmen- Bahane dinlemek istemiyorum. Ödevini yapmak her öğrencinin başta gelen görevidir.



( Öğretmen ödevlere bakmaya başlar. Altuğ ile Figen’in defterlerini alır ve çocuklara gösterir.)



- Bakın çocuklar! Arkadaşlarınız ödevlerini ne kadar güzel yapmışlar. Yazıları çok güzel. Üstelik dört sayfa yazmışlar. Yedi binlere kadar yazın demiştim. Çoğunuz ödevini eksik yapmış. Ama onlar verdiğim ödevi tam olarak yapmışlar.



( Öğretmen bu sırada Nurcan’ın yanına gelir. Nurcan heyecanla ödevini açar ve öğretmenine bakar. Öğretmen Nurcan’ın ödevine bakmadan geri döner ve yerin oturur. )



- Çocuklar, bundan böyle ödevini eksik yapanlara ceza vereceğim. Arkadaşlarınız Altuğ’la Figen’i alkışlayın bakalım!



( Bütün sınıf arkadaşlarını alkışlar. Bu sırada bütün öğrenciler ve öğretmen hareketsiz kalır. Nurcan ayağa kalkar ve şiiri okur:



2



Nurcan:

Yedi binlere kadar birer birer yazın dedin.

Parmaklarım tutuldu yazmaktan vazgeçmedim.

Defterine baktın Altuğ ile Figen’in

Dokuz yaprak doldurdum, ödevimi görmedin.

Sana çiçek getirdim dikkatini çekmek için,

Her sabah karşıladım bir gülücük görmek için.

Selam durdum en önde bir “ Günaydın” bekledim,

Okan’a gülümsedin, bana selam vermedin.

Seni sevdim öğretmenim, yine de seni sevdim.



(Sınıf canlanır, öğrenciler gürültüyle birbirleriyle konuşurlar. Nurcan uslu uslu yerinde oturur.)



Öğretmen- Çocuklar, susun bakalım. Bugünkü konumuz besinler! Söyleyin bakalım besinler insan vücuduna nasıl faydalar sağlarlar?



( Sınıfta Nurcan’la birlikte üç öğrenci parmak kaldırır. Öğretmen Hasan’a söz verir)



Öğretmen- Hasan sen söyle bakalım.



Hasan- Öğretmenim besinler, vücudumuza çeşitli vitaminler verirler . Böylece bizi hastalıklardan korurlar.



Öğretmen- Aferin Hasan, bu doğru. Başka ?



Aylin- Öğretmenim, besinler bizim büyümemizi sağlar. Ayrıca zekamızı geliştirir.



Öğretmen- Doğru Aylin. ( Bu arada Nurcan’ın parmağı hep havadadır)



Öğretmen- Çocuklar, bizler bütün besinlerden yeterince almalıyız. Onu yemem, bunu yemem dememeliyiz.



( Öğretmen bu arada sırasında uyuklayan Ahmet’e sorar) Söyle bakalım Ahmet, sen kahvaltıda ne yersin?



Ahmet- (Esneyerek) Peynir ekmek öğretmenim.



Öğretmen- Pekiii öğle tatilinde ne yersin?



Ahmet- Peynir ekmek öğretmenim…Annem beslenmeme de peynir ekmek koyuyor. Çünkü peynire para vermiyoruz. Köyden geliyor da…



Öğretmen- Çocuklar sizce aynı yiyecekleri yememiz doğru mu?



( Bütün sınıf bağırır)- Hayır öğretmenim…



Öğretmen- Pekiii, neden? Söyle Ayşe neden?



Ayşe- Şey öğretmenim, sonra peynirimiz biter.



( Bütün sınıf ve öğretmen güler)



Öğretmen- Olur mu kızım, dengeli beslenemeyiz de ondan.

( Ayşe bilmiş bilmiş başını sallar)



Öğretmen- Çocuklar, vitaminler deyince ilk aklımıza gelen besinler sebzeler ve meyvelerdir. Söyleyin bakalım kimler bol sebze yiyor?



( Bütün sınıf parmak kaldırır.)



Öğretmen- Çocuklar, bana kalırsa hepinizin burnu uzadı…( Çocuklar elleriyle burunlarını kontrol eder. Öğretmen gülerek) Hadi bakalım doğru söyleyin... Bu sınıfta en çok sebzeyi kimler yiyor?



( Nurcan ve Selim parmak kaldırır. Öğretmen Selim’in başını okşar)



Öğretmen- Selim, gerçekten de sebze yer misin? Mesela pırasa?



3



Selim- Öğretmenim benim bir annem var, hiç et sevmez ve yemez. Tabii bizim evde yemekleri annem yapar. Valla bütün ev halkı meliyoruz. İşimiz gücümüz yeşillik yemek… Arada patates kızartması, hamburger yesek fena mı olur öğretmenim? Bıraksak yakında yoldaki otları toplayıp pişirir annem.



Öğretmen- Tek yönlü beslenme yanlış derken bunu da kastettim. Sürekli sebze yemek de doğru değil. Vücudumuzun ete de baklagillere de ihtiyacı var.



( Bu arada Nurcan birden bağırır.)



Nurcan- Öğretmenim biz de hep sebze yeriz; çünkü et çok pahalı!



( Bütün sınıf arka sırada oturan Nurcan’a bakar ve kendi aralarında fısıldaşır. Nurcan utanarak önüne bakar ve yerine oturur.)



Öğretmen- Çocuklar özellikle kış aylarında et, süt, yumurta gibi gıdaları daha çok tüketmeliyiz. Eğer tüketmezsek üşürüz ve daha kolay hasta oluruz.



( Öğretmen ve öğrenciler hareketsiz kalır. Nurcan ayağa kalkar ve şiirini okur)

Seni sevdim öğretmenim, yine de seni sevdim.

Oyuncağım olsaydı, inansana verirdim.

Sabah ayazda geldim, buzda karda hep geldim,

Çok üşüdüm öğretmenim,”Üşümüşsün” demedin…



( Nurcan yerine oturur, sınıf yine canlanır)



Öğretmen- Çocuklar, cumhuriyeti ilk kuran kişiler hakkında neler söyleyebiliriz? Biliyorsunuz bu günkü konumuz “Cumhuriyetin Kuruluşu”



Ali- Hepsi ölmüştür öğretmenim! ( Bu söze bütün sınıf güler)



Öğretmen- Aliii! Gene şaklabanlık yapmaya başladın. ( Bu arada Tolga parmak kaldırır.)Söyle Tolga…



Tolga- Onlar bu vatan için ölümü korkmadan göze almış, gece gündüz demeden savaşmış ve bu güzel vatana cumhuriyeti armağan etmiş; başta Atatürk olmak üzere, şerefli Türk büyükleridir öğretmenim! ( Bütün sınıf Tolga’nın bu coşkulu konuşmasını alkışlar.)



Öğretmen – Aferin Tolga, çok güzel açıkladın. Sen de anladın mı Ali?



Ali_ Anladım öğretmenim.



Öğretmen- Peki Ali sana bir soru daha…Vatan nedir?



( Ali şaşkın şaşkın öğretmene bakar. Bütün sınıf kıkırdar)



Ali- Bilmem, yani biliyorum da nasıl anlatacağımı bilmiyorum öğretmenim…

Öğretmen- Sen söyle Elif, vatan nedir?



4



Elif- Vatan anamızdır öğretmenim! Ana kadar kutsal, üzerinde yaşadığımız; uğrunda öleceğimiz topraklardır.



Öğretmen- Aferin Elif, şimdi söyle bakalım Ali, vatan neymiş?



( Ali isteksizce ayağa kalkar)



Ali-Vatan Elif’in anasıymış öğretmenim.

( Bütün sınıf kahkahalar atarak güler. Öğretmen de gülmektedir.)



Öğretmen- Çocuklar, şimdi zil çalacak. Biriniz tahtayı silsin.



( Öğrenciler kalemlerini, defterlerini toplamaya başlarlar. Nurca yerinden fırlar ve tahtayı istekle siler)



( Bütün sınıf yine hareketsiz kalır. Nurcan şiirini okur. Bu kez şiirini öğretmeninin etrafında dolaşarak, ona dokunarak okur.)

Kapılarda bekledim, tahtayı hep ben sildim.

Bazen ayakta kaldım, kimi zaman eğildim.

Gözümden yaşlar aktı, kendi kendime sildim.

Sana yakın olmayı bir ben beceremedim…

Şiir verdin Nalân’a, Zühal’in resmini övdün.

Şule’ ye güven verdin, beni hiç mi sevmedin?

Gücensem de öğretmenim, hiç kızmadan, darılmadan,

Arka sıradaki Nurcan BEN, seni seven NURCAN’IN…



( Gözünden akan yaşları silerken sınıf canlanır. Tam bu sırada öğretmen Nurcan’ın yanına yaklaşır, başını okşar ve ona masasındaki çiçeği uzatır. )



Öğretmen- Çocuklar, ben her gün bu çiçekleri bana Nurcan’ın getirdiğini biliyorum. Ve onu çok seviyorum. En az sizi sevdiğim kadar ya da kendi çocuklarımı… Derslerde başarılı, çalışkan, dürüst bu arkadaşınızı yarın yapacağımız sınıf başkanlığı seçimi için benim adayım olarak belirliyorum. Ne dersiniz?



( Bütün sınıf ayağa kalkar ve hep bir ağızdan haykırır._





Sınıf- Yaşasın yeni başkanımız!( Bu arada Nurcan eliyle yüzünü örter ve sevinçle öğretmenine sarılır. Öğretmen onu kucaklar ve öper. Bütün oyuncular oldukları yerde kalırlar ve alkışlardan sonra seyircinin önüne gelip selam verirler.)







ŞİİRLER


BEN BİR ÖĞRETMENİM

Ben bir öğretmenim

Okulların birinde

Duymayı, düşünmeyi öğretirim.

Derslerimde...



Bir söz yağmurudur, ders dediğin de,

İnsan göklerinden, rahmet yerine,

Kitaplar dolusu yağar da yağar...

Benim çocuklarım bu bahçelerde,

Bu yağmur altında ıslanmadalar.

Bir yağmur sonrası gelin seyredin,

Her taraf tepeden tırnağa bahar...


Bulutsuz masmavi dünyalarına,

Sevginin, sevincin güneşi doğar.

Böyle çocuklarla dolar her yanım,

Çocuklar kardeşim,

Çocuklar arkadaşım,

Canım…



Onlarda toplanmıştır

Geçip giden zamanım,

Bir parıltı görsem gözlerinde,

Bilgiden, anlayıştan yana,

Bir hal olur bana...


Zannedersiniz ki,

Dünyalar benim…

Çocuklar, kitaplar, yazı tahtası

Enine boyuna bütün zamanlar,

Dört duvar arası bir dershanede,

Her dinden her dilden gelmiş insanlar.

Bizimle konuşur hayal ederler,

Bağlanırız kalırız kendilerine.

Hikaye anlatır, şiir söylerler,

Mutluluk üstüne, ümit üstüne…
M.Gündüz GÖKTÜRK


ÖĞRETMEN

Dosttur o çalışanla, dosttur o yarışanla

Yarınlara el ele beraber koşanlarla,

Mutludur o, simsiyah saçları olmuşsa ak,

Dünden daha güçlüdür uyanırken her sabah.



Doğruya, güzelliğe, odur yolu gösteren

Odur hep geleceğe güvenle gülümseyen.

Bir ana, bir babadır çocuklara sunulan.

Odur eli öpülen, odur fedakâr insan.



Sarsılmaz bir inançla görevini sevmekte,

Ömrünü adamıştır milletine hizmette.

Ruhlara şekil veren, kafaları besleyen

Uygarlığa yürürken en öndedir öğretmen.
Nevin EMGEN

BAŞÖĞRETMEN

Atatürk benim,

Başöğretmenim,

Ne öğrendimse,

Ondan öğrendim.



Yenilikleri,

Hep o düşünmüş,

Milleti için,

Ağlamış, gülmüş.



Çocuk kalbimle,

İlk onu sevdim,

Atatürk benim,

Başöğretmenimdir.
Tarık ORHAN

SEVGİLİ ÖĞRETMENİM

Sevgili öğretmenim,

İnan sen bir ışıksın.

Yanarsın gece gündüz.

Aydınlatırsın bizi.



Doğruyu, güzeli,

Bize sen öğretirsin.

Vatanıma sevgiyi,

Kalbimize sen korsun.



Çevreni aydınlatır,

Bir mum gibi erirsin.

Anne - baba gibisin,

Bizi, bağrına basarsın.
Fethi BOLAYIR

ÖĞRETMENİM

Okumayı yazmayı,

Sayıları saymayı,

Güzel resim yapmayı,

Sensin bana öğreten.



Büyükleri saymayı,

Küçükleri sevmeyi,

Yurda hizmet etmeyi,

Sensin bana öğreten.



Kasabamı, köyümü,

Vatanımı, yurdumu,

Ulusumu, soyumu,

Sensin bana öğreten.


DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum

Bütün çiçekleri getirin buraya,

Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,

Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer

Bütün köy çocuklarını getirin buraya,

Son bir ders vereceğim onlara,

Son şarkımı söyleyeceğim,

Getirin, getirin… ve sonra öleceğim.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum

Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum.

Kaderleri bana benzeyen,

Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,

Geniş ovalarda kaybolur kokuları…

Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,

Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,

Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum

Ben bir köy öğretmeniyim, bahçıvanım,

Ben bir bahçe suluyorum gönlümde,

Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden

Ne güller fışkırır çilelerinde,

Kandır, hayattır, emektir benim güllerim

Korkmadım, korkmuyorum ölümden,

Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum

En güzellerini saymadım çiçeklerin,

Çocukları, öğrencilerimi istiyorum

Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,

Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,

O bakımsız ama kokusu eşsiz çiçek.

Kimse bilmeyecek seni, beni kimse bilmeyecek

Seni, beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum

Okulun duvarı çöktü altında kaldım,

Ama ben dünya üstündeyim, toprakta.

Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,

Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım.

Yurdumun çiçeklenmesi için, daima yaşadım,

Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.

Şimdi ustum, örtün beni, yatırın buraya,

Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum

Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini,

Bacımın suladığı fesleğenleri,

Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,

Avluların pembe entarili hatmisini,

Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,

Aman Isparta güllerini de unutmayın,

Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum

Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum

Baharda Polatlı kırlarında açan,

Güz geldi mi Kop dağına göçen,

Yürükler yaylasında, Toroslarda eğleşen,

Muş ovasından, Ağrı eteğinden,

Gücenmesin, bütün yurt bahçelerinden

Çiçek getirin, örtün beni,

Eğin türkülerinin içine gömün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum

Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,

Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,

Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,

Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,

Beni bilse bilse çiçekler bilir dostlarım,

Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,

Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.
Ceyhun Atuf KANSU


BİRİCİK ÖĞRETMENİM

Öpmek istiyorum hep o şefkatli elleri.

Yerimde sayıyordum alıp geçtin ileri.

Bana hep sen öğrettin o güzel bilgileri.

Benim bilgi kaynağım, sevgili öğretmenim.



Hep okulda geçirsem günleri, geceleri,

Daha erken öğrensem harfleri, heceleri.

Sende saklı bulunan o güzel bilgileri,

Ben de almak isterim biricik öğretmenim.



İstemez oldum artık vefasız geceleri.

Hep sınıfımda olsam, okusam heceleri.

Atamın önerdiği olmam istenen yeri,

Bana sen hazırladın biricik öğretmenim.
Hakkı ÇEBİ

SELÂHATTİN ÖĞRETMEN

Kınık köyünün büyük beyaz okuluna,

Pencerelerden bir baktım,

Selâhattin öğretmenin sesi geliyordu.

Öğrenciler taş kesilmiş dinliyordu.

Neler diyordu, o duvarlar biliyordu.

Kımıldamadan öyle kaldım,

Okula güneş vuruyordu.



O, karşımda dinlendiren aydınlık

Gönlüme vuruyordu bir parçası.

Düşüncemi tuttum, açıklara saldım.

Bir at koşar gibi çayırlarda

Selâhattin öğretmen konuşuyordu.

Köyün kara toprak evleri,

İlerde her şeyden habersiz

Kendi hayatını yaşıyordu.
Talip APAYDIN

SEVGİLİ ÖĞRETMENİM

Sabahleyin en erken,

Yataktan kalkan benim.

Okuluma koşarken,

Günaydın öğretmenim.

Her zaman seversiniz,

Bilgiler verirsiniz.

Çalış, öğren dersiniz

Sevgili öğretmenim.

Bu yurdun kızı oğlu,

Tuttuk en aydın yolu

Kalbim sevgiyle dolu,

Hayatım öğretmenim.

Severek sayıyorum,

Üzmemek istiyorum,

Geçiyor böyle günüm,

Biricik öğretmenim.




GÜZEL SÖZLER

· Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.

· Dünyanın her yanında öğretmenler, insan topluluğunun en fedakâr ve en değerli varlığıdır.

· Öğretmen bir sanatkârdır, yarının temelini o attığı gibi, değerli kişilik hamuruna da biçim verir.

· Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.

· Gelecek gençlerin, gençler ise öğretmenlerin eseridir.

· Öğretmen, geçmişin öğreticisi, geleceğin kurucusudur.

· Toplumların uygarlık düzeyi, öğretmene verdiği değerle ölçülür.

· Geleceğin güvencesi eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır.

·



· Dünyada her şeye kıymet biçilebilir. Ama öğretmenin eserine kıymet biçilemez. (Socrates)

· Yeryüzünde öğretmenlikten daha onurlu bir tanımıyorum. (Diyojen)

· Yeryüzünde barışı sağlayacak sihirli değnek analarla öğretmenlerin elindedir. Eğitim demek, vücutta ve ruhtaki güzelliği ve mükemmelliği son mertebesine kadar geliştirmek demektir. (Eflatun)

· Öğretmenlik bir sanat işidir. Sanatçı geçim sıkıntısı çekerse, ondan yaratıcılık beklenemez. (İ.N.Özgür)



-1-



***Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın (kültürün) müspet fikirlerini veriniz. İstikbalin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler uygulandığı zaman Türk milleti yükselecektir.

(ATATÜRK)





ATATÜRK VE ÖĞRETMENİM

Sevgili öğretmenim
Heyecanla beklerdik seni her sabah
"GÜNAYDIN" derdin, seslerin en güzeliyle,
"BUGÜNKÜ KONUMUZ" diye, başlardın söze
Kara tahta Önünde akbilgilerle
Çırpınırdın, birşeyler öğretmek için bize.

"BAYRAK" derdin öğretmenim
Heyecandan dalgalanırdı sesin BAYRAK gibi
"ATATÜRK" deyince coşardın sen
Yatağına sığmayan IRMAK gibi.

"ATATÜRK" deyince öğretmenim
Nefes almaz seni dinlerdik
Anlatırdın hayatını devrimlerini
Cepheden-cepheye koşardın sen
Daha bir büyürdün gözümüzde
Sanki ATATÜRK'Ü yaşardın sen.

Ellerinden öperim öğretmenim.
En güzel duygularla en güzel bilgilerle
Yetiştirdin bizi
Şimdi içimizde inanç başımızda BAYRAK
Bu Yurt sevincimiz tasamız bizim
ATATÜRK ilkeleri en büyük yasamız bizim
ATATÜRK yolundan dönmeyiz biz
MEŞ'ALEMİZ ATATÜRK sönmeyiz biz...

Özkan GÖNLÜM





ÖĞRETMEN OLMAK İSTİYORUM

Ben, öğretmen olmak istiyorum,
Ben, şairimin mısralarında dil
Genç kızımın gergefinde nakış nakış gül,
Aşığımın sazında tel
Öpülesi bir el olmak istiyorum.
Ben, öğretmen olmak istiyorum...

Ben çaresizliğin filizlendiği yerde ümit,
Korkunun mayalandığı yerde yürek,
Güçsüzlüğün güçlendiği yerde bilek olmak istiyorum.
Ben öğretmen olmak istiyorum...

Şu öksüz yavruya sımsıcak kucak,
Şu yetim çocuğa yanan bir ocak,
Çorak topraklara yağan yağmur,
Azgın sulara, bend,
Mehmed'imin elinde çağlar açan kılıç,
Ben ana, ben baba, ben Fatih, ben İbni Sina,
Ben Mimar Sinan olmak istiyorum.
Ben öğretmen olmasam diyorum,
Kim ekecek tohumları toprağa.

Ben ressamımın elinde fırça, tualinde renk
Bestekarımın en içli şarkısında nağme,
Hattatımın, nakkaşımın elinde kalem;
Ben Hoca Ali Rıza,
Ben Itri, Leyla Hanım,
Ben öğretmen olmak istiyorum.

Ben zehirli mantarların,
Deve dikenlerinin,
Ayrık otlarının boy attığı verimsiz bir toprak değil,
Ben,
Kırlarda elvan elvan çiçeklerin açtığı,
Dağlarında hür kuşların uçtuğu,
Pınarlarından susayanın içtiği,
Yollarından yiğitlerin geçtiği
Çiftçisinin başak, başak kardeşliği biçtiği
Bir vatan olmak istiyorum;
Ben, öğretmen olmak istiyorum.

Ben Hakk'a yönelen alınlarda nur,
Vatan topraklarını çevreleyen sur,
Mehmetçiğin göğsünde "iman"
Gençliğimin damarlarında "asil kan"
Bu zulme eğilmeyen baş,
Ben vatan için ağlayan gözlerde yaş,
Barışta güvercin, savaşta kartal olmak istiyorum;
Ben, öğretmen olmak istiyorum.

Nejat SEFERCİOĞLU






BEN ÖĞRETMENİM

Şanlı bayrağımı görünce
Okulumun gönderinde,
Daha bir başka çarpar yüreğim.
Her sabah açtığım kapının
Bilgiye, sevgiye, doğruluğa açıldığını
Çok iyi bilirim.
Gelecek yetiştiririm, geleceğim için
Çünkü;
Ben öğretmenim
Yeni nesil benim eserim!

Murat ŞENGÖNÜL
İçören İlköğretim O. Md. V.
Savur/MARDİN

ÖĞRETMENİN ÖYKÜSÜ

Ben, köy öğretmeniyim,
Dağ başında bulutların altında.
Toprak kokar ellerim,
Pantolonumda çamur lekesi var.
Pis değil ki, vatan toprağı kokar,
Kars'tan Edirne'ye kadar.
Geceleri mum yakarım odamda,
Yarın Dokuz Ekim,
Köyde bayram var.
On beş kız, yirmi erkek kaydettim.
Tüm Anadolu'ya selamları var.
Henüz kara tahtam yok,
İlk harfleri tanelerle yazdırttım.
Aydınlık A'dan başlayacak

O. Köksal MEMİŞ

ÖĞRETMENİN VEDASI

Gidiyorum... Bir yanımda emeklerim,
Bir yanımda uçsuz bucaksız hayallerim.
Sizlerde yaşayacak onlar şimdi.
Bir damla gözyaşına kıyamadığım,
İçimin derdi, saçımın akı çocuklar...
Yavrularım...Evlâtlarım,
Kınalı kuzularım,
Avucu reyhan kokulu küçük dağlarım.
Kiminiz büyüdü, heybetiyle
Nam saldı, kâh korku yedi âleme,
Hatta bana bile!...
Kiminiz kurudu, kara saban arkasında
Ufalandı eller, parçalandı yürekleriniz
Toprakla beraber...Sevgisiz...
Kiminiz, daha çiçek açmadan meyve verdiniz...
Bu ihtiyarın derdi nedir bilir misiniz?
Dört adam,
Çıkacak mı benim dört kolluyu taşıyan?...
Ve olacak mı acep öbür tarafta
Yepyeni bir kara tahtam...
Benimle zamanı gelince oynadın da hazla
Alışamadığım dört duvar arasında ne işin vardı!
Hep benden önce oradaydın ne yazın ne kışın vardı...
İlk harfler, heceler, sözcükler derken
Ve o mabede seninle gelip giderken
Tutuştu ellerimiz birleşti gözlerimiz.
Karga seslerinin rüzgârlara karıştığı bir son yazdı
Son göz göze gelişimizde...
Buruk tebessümlerinle beni ağlatmıştın
ÖĞRETMENİM,CANIM....

Fatma AYDEMİR





ATATÜRK’TEN ANILAR

BEN ATATÜRK'ÜN ARKADAŞIYIM

"Ben 1920 yılında Ankara'da doğdum bütün çocukluğumda bu kentte geçti. Atatürk'te benim doğduğum yıllarda Ankara'ya gelmişti. Biz çocukluktan çıkmaya çabalar, büyürken, Atatürk'te büyüyordu.Atatürk'ü tanıdığımda sanıyorum ki 7-8 yaşlarındaydım. İstasyondan Samanpazarı'na çıkan yokuşun ortalarında, o zamanlar, Türk Ocağı denilen mermer, görkemli bir yapı yükseliyordu.
O günlerin Ankara'sında Atatürk hemen, hemen haftanın birkaç gününde gelir, bu yapının yükselişi ile ilgilenirdi. Evimiz denizciler caddesinde olduğundan, benim yaşımdaki çocuklarda gider, bu yapının kırık mermerlerinden birer parça alır, gazoz kapağı oynardık. Bu oyun gazoz kapaklarını bir çemberin içine dizmek ve oradan bir mermerle dışarı çıkarmak biçiminde oynanırdı.

Mermer kırıklarını almaya gittiğimizde çoğu zaman Atatürk'ü görürdük. Otomobilin çevresinde motosikletli polisleri, arabalara binmiş yakınları ile Atatürk'ün gelişi her zaman belli olurdu. Benim yaşımdaki, mermer almaya gelmiş çocuklarda yani bizlerde tek sıra dizilir, Atatürk'ün önümüzden geçmesini beklerdik. Bizi böyle askermişçesine tek sıralı dizilmiş gören Atatürk'te önümüzden geçerdi.

Artık öyle olmuştu ki biz de Atatürk de birbirimizin tanışı olmuştuk. Bazen önümüzden geçerken kimimizin yanağından sıkar, saçını okşar, kimimizin adını sorardı. Bu tanışıklık,Türk Ocağı'nın yapımına kadar aylarca yıllarca sürdü.Öyle olmuştu ki, Atatürk çoğumuzun adını unutmayacak kadar bizleri tanımıştı.Tek sıra olduğumuzda, " Nasılsın Mehmet? Nasılsın Ahmet? Sınıfını geçtin mi? Kuş palazı olduğunu duymuştum iyileştin mi? " gibi sorular soracak kadar bizleri tanır olmuştu.

İlkokulu bitirdik, ortaya başladık. O zaman Ankara'da bir ortaokulla bir lise vardı, ikisi de bir arada öğrenim yapardı.Atatürk Çankaya'da sıkıldığı zamanlar okulumuza gelir, bazı sınavlara girerdi. Sınavlarda sorular sorardı. Lisede, sorulan sorulara iyi yanıt verenleri Avrupa'ya okumaya yolladığını duyardık. Bunları duydukça da, "Ah, Atatürk bizim sınavımıza da girse bizde sorulara yanıt versek bizi de Avrupa'ya gönderse....." diye özenirdik.
Benim sınavlarıma girmedi. Başka arkadaşlarımın sınavlarına girdiğini biliyorum. İçlerinde Avrupa'ya gidenler de oldu.

Biraz daha büyüdük, izci olarak Atatürk'ün önünden Cumhuriyet bayramlarında geçtik. 19 Mayıs törenlerinde önünde jimnastik gösterileri yaptık. Adı sonradan Türk Ocağı'ndan Halk Evi'ne çevrilen yapıda verilen öğrenci temsillerinde oyunlar oynadık. Bizleri de hep gördü lisenin son sınıfında idim. Bir öğleye doğru idi. Dersten çıkıp bahçede oynarken Halk Evi'nin tepesindeki bayrağın yarıya indirilmiş olduğunu gördük. Okulu, öğretmenleri , yöneticileri bir hüzün kaplamıştı. "Ne oluyor?" dememize kalmadı. Atatürk'ün öldüğü, bayrağın onun için yarıya çekildiği kara haberi kulaktan kulağa dolaştı. Öğretmenlerimiz ne yapacaklarını, bize ne diyeceklerini şaşırmışlardı.
"Hadi, bu gün okul kapalı..." dediler. Evlerimize gittik.

Atatürk'ün İstanbul'da öldüğü haberi bütün kente yayılmıştı. O zamanlar Ankara Atatürk demekti. Ankara başımıza çöker gibi oldu.
" O benim arkadaşımdı...." diye hıçkıra, hıçkıra ağlamıştım. Büyükler, " Nereden arkadaşın oluyor? " diye sorduklarında:
" Mermer alırken, hep bizi sever okşardı. " diyordum. Bundan olacak, Atatürk'e hep çocukluk arkadaşım gözüyle bakmışımdır.
Onun yüceliğini aradan çok yıllar geçtikten sonra daha iyi anlıyorum. Ama anlatabiliyor muyum?...."

ATATÜRK'ÜN EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM

Atatürk, büyük bir asker, büyük bir devlet adamı ve diplomat olduğu kadar, eğitim alanında da milletimizin çağ değiştirmesini, atılım yapmasını sağlayan büyük bir önderdir. Atatürk'ün Millî Eğitim konusuna gösterdi- ği ilgi ve bu konuda ileri sürdüğü görüşler incelendiği zaman, bu konuya adeta bir eğitim düşünürü gibi eğildiği, konunun bütün yönleriyle çok yakından ilgilendiği, çevresine Millî Eğitimin önemini anlatmak içni her fırsatı değerlendirdiği, Millî Eğitimde göz önünde tutulması gerekli amaç ve ilkeleri açıklığa kavuşturduğu görülür. Atatürk eğitim alanındaki yenileşmenin önderidir.
Atatürk'ün gözünde, Türk Millî Mücadelesi, sırf askerî mahiyette, düşmanı vatan topraklarından kovmayı tek amaç bilen bir hareket değildi. Askerî alanda kazanılacak zafer, millî kurtuluşun ilk şartı idi. Fakat zaferden sonra yapılacak işler, bağımsızlık savaşı kadar önemliydi. Savaş sürerken bile, Atatürk, savaş sonrasının sorunlarına hazırlanıyor, bu arada Millî Eğitim konusuna da eğiliyordu.

Bağımsızlık Savaşının en bunalımlı günlerinde, düşman kuvvetlerinin kesin sonuca ulaşmak hayaliyle baskılarını arttırdıkları, Ordumuzun Sakarya'ya kadar çekilmesine yol açan Kütahya-Eskişehir yöresindeki Yunan saldırısının tehlikeli şekilde geliştiği günlerde, 16 Temmuz 1921'de, Ankara'da "Maarif Kongresi" (Millî Eğitim Kongresi) toplanmıştır. Atatürk cephedeki şartların ağırlığına rağmen, bu Kongrenin ertelenmesine razı olmamış, hattâ Kongrenin açış konuşmasını kendisi yapmıştır.

Bu açış konuşmasında, -devam eden savaşa ve bütün maddî imkânların düşmanı vatanımızdan kovmak için kullanılması zorunluluğuna rağmen- "millî" ve "çağdaş" bir eğitimin temellerinin atılmasını, yapılacak işlerin sağlam bir programa bağlanmasını istemiştir. Bu konuşmasında:
"Yüzyıllarca süren derin idarî ihmallerin devlet bünyesinde açtığı yaraları iyileştirme yolunda harcanacak çabaların en büyüğünü, hiç şüphesiz, irfan (bilgi ve kültür) yo/unda kullanmalıyız" diyen Atatürk, acı bir gerçeğe parmak basar:
"Şimdiye kadar izlenen öğretim ve eğitim yöntemlerinin, milletimizin gerileme tarihinde, en önemli etken olduğu kanısındayım.

Ayrıntıları eğitim uzmanlarına bırakmak istediğini belirterek, bazı genel ilkelere değinen Atatürk, eski devrin hurafelerinden, boş inançlarından, Doğudan ve Batıdan gelebilecek zararlı etkilerden uzak, millî karakterimize ve tarihimize uygun bir kültüre muhtaç olduğumuzu vurgular. "Gelecekteki kurtuluşumuzun büyük önderleri" olarak selâmladığı öğretmenlere duyduğu derin saygıyı dile getirir. Çevresine inanç aşılar:
"Silahıyla olduğu gibi, dimağıyla da mücadele zorunda olan milletimizin, birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur" der.

Atatürk'ün, yıllar sonra, "Cumhurbaşkanı olmasa idiniz, ne olmak isterdiniz?" sorusuna, "Millî Eğitim Bakanı olarak eğitim davasına hizmet etmek isterdim" diye cevap vermesi bile, eğitimi millet hayatında ne kadar önemli bir etken olarak gördüğünün işaretidir.

Birinci Dünya Savaşının galibi emperyalist ülkelere ve onların âleti olarak vatanımıza saldıran Yunanlılara karşı kazandığı zaferle, Gazı Mustafa Kemal Paşa, yalnız Türklüğün değil, Fas'tan Endonezya'ya kadar bütün islâm âleminin, bütün ezilen milletlerin kahramanı olmuştu. Fakat, O, bir an bile zafer sarhoşluğuna kapılmadı. Çok iyi biliyordu ki -kültür, eğitim ve iktisat zaferleri ile tamamlanmadıkça- askerî zafer tek başına millî kurtuluşu sağlamağa yetmeyecektir. Düşmanın İzmir'de denize dökülüşünden sadece bir buçuk ay sonra, Bursa'da, kendisini ziyarete gelen İstanbul öğretmenlerine söylediği şu sözler, O'nun, bu konuda ne kadar bilinçli olduğunu gösterir: "
bugün eriştiğimiz noka gerçek kurtuluş noktası değildir...
Kurtuluş cemiyetteki hastalığı ortaya çıkarmak ve iyileştirmekle elde edilir. Hastalığın tedavisi ilim ve fennin gösterdiği yolla olursa hasta kurtulur. Yoksa hastalık müzminleşir ve tedavisi imkansız hale gelir..."

Orduların yönetilmesinde nasıl ilim ve fen rehber edinilerek zafere ulaşılmış ise, "milletimizi yetiştirmek için kaynak olan okullarımızın ve yüksek öğretim kurumlarımızın kuruluşunda da" ilim ve fennin yol

-2-

gösterici olacağını belirten Atatürk, her fırsatta öğretmenlere şöyle sesleniyordu:
"Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordunuzun zaferi için yalnız zemin hazırladı... Gerçek zaferi siz kazanacak, siz sürdüreceksiniz ve mutlaka başarıya ulaşacaksınız".

Büyük Zafer'den az sonra, henüz Cumhuriyet kurulmadan Kütahya'da, "irfan ordusu" diye nitelendirdiği öğretmenlere hitaben söylediği şu sözler, bu kutsal mesleğin mensuplarına verdiği büyük değeri gösteriyordu:
"...Toplumumuzu hakikat hedefine, mutluluk hedefine ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, öteki milletin geleceğini yoğuran irfan ordusu...

Asker ordusu, vatanı yok etmeğe gelen düşmanı, vatanın harim-i ismetinde (yabancıların giremiyeceği temiz ve kutsal vatan topraklarında) boğup mahvetti. Yalnız, işimiz bu orduya sahip olmakla bitmiş, gayemiz yalnız bu ordunun başarısıyla gerçekleşmiş değildir. Bir millet savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçları ancak irfan ordusu ile ayakta durabilir. Bu ikinci ordu olmadan, birinci ordunun hizmetleri ve kazandıkları yok olur".

Eğitim milletlerin bağımsız yaşayabilmeleri, kalkınıp güçlenmeleri bakımından hayatî önem taşır. Atatürk'e göre, "en önemli, en esaslı nokta eğitim meselesidir". Çünkü, "eğitim bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüce bir toplum halinde yaşatır, ya da bir milleti esarete ve sefalete terkeder".

Atatürk, Millî Eğitime bir başka açıdan da büyük önem vermiştir: kurulan genç Cumhuriyet ve bu Cumhuriyetin dayandığı temel ilkeler, Türk inkılâbı, ancak yetişecek güçlü; aydınlık kafalı, sağlam karakterli yeni kuşaklarla ayakta durabilirdi. Türk inkılâbını ve Cumhuriyeti koruyacak kuşakları yetiştirmenin yolu eğitimdi.

Ankara'da toplanan "Muallimler Birliği" (Öğretmenler Birliği) kongresinde, Atatürk eğitimin bu görevini şu sözlerle ifade etmiştir:"Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır.. Hiç bir zaman hatırınızdan çıkmasın ki. Cumhuriyet sizden ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister".

Atatürk'e göre, eğitime ve öğretmenlere düşen başka bir görev de şudur: "millet olma" bilincini geliştirmek, aynı millete mensup olma duygusunu güçlendirmek, millî beraberlik ve bütünlüğü pekiştirmek. Bu konuda, Atatürk şöyle diyor:"Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet henüz millet namını almak yeteneğini kazanamamıştır. Ona sı- radan bir kütle denir, millet denemez. Bir kütle millet olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır. Onlardır ki bir toplumu gerçek millet haline getirirler'".



Özetle, Atatürk'e göre, kaynaşmış bir millet haline gelmenin, çağdaşlaşmanın, kalkınmanın, hür ve demokratik bir toplum olabilmenin en etkili aracı eğitimdi.

Prof. Dr. Turhan FEYZİOĞLU
Atatürk Araştırma Merkezi Üyesi



24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ

İnsan, dünyaya geldiğinde, daha bebek iken gözlerini açar açmaz çevresindekilerini hissetmeye çalışır. Yemeği, içmeyi, emeklemeyi, yürümeyi, koşmayı ve konuşmayı öğrenir. Kendisini ve çevreyi algılamaya çalışır. Tüm bunlara karşın yine de yardıma muhtaçtır.

İnsanın yaşamdaki ilk yardımcıları anne, baba, abla, ağabey, nine ve dedesidir. Büyüyüp gelişen çocuk bilgilenme sürecine girer. Bu nedenle aile içi eğitim ve öğretim yetersiz kalır. Çocuğun bu döneminde ihtiyaç duyduğu bilgileri, ancak okulda öğretmen klavuzluğuda sistemli bir eğitimle olacağı ve yönlendirileceği somut olarak ortaya çıkmıştır.Okulun ve öğretmenin devreye girmesiyle ailenin de bu konuda sorunu çözülür.

Bir ulusun çağdaş ülkeler düzeyine erişebilmesi; eğitim ve öğretimin kaliteli ve bilimsel yöntemlerle yürütülmesi ile ancak mümkün olabilir.
Eğitim sorunlarını çözen uluslar; kültür, sanat, bilim, teknoloji, sosyo-ekonomik alanında da kalkınmış ve ilerlemiştir. Eğitime gereken önem ve ilgiyi göstermeyen uluslar, başka ulusların kölesi olmaya mahkumdurlar. Kalkınmanın temel şartı eğitim ve öğretimdir.

Öğretmen; insanları eğitmeyi ve öğretmeyi meslek edinen, eğitim kurumlarında çocuk ve gençlerin eğitim öğretimlerine rehberlik eden, yön veren ve yaşam hazırlayan kimsedir. Öğretmenler gününün amacı öğretmenin toplumdaki yeri ve rolü önemi ve değeri nedir, sorunlarını belirlemek ve öğretmeni olması gerekli yüce oruna oturtmaktır. Öğretmenlerin kendi aralarında bağı kuvvetlendirmek, öğrencileri ile aralarındaki sevgi, saygı ve dayanışmayı güçlendirmektir. Emekli olan öğretmenleri saygıyla anmak ve yeni atanmış öğretmenlere mesleklerinin kutsal bilincine varmalarını sağlamaktır. İşte, Öğretmenler Günü, bu fedakar öğretmenlerimizin kıymetini bir kez daha düşünüp anlamamızı sağlayan önemli bir gündür.

Öğretmenlerimize duyduğumuz saygı, sevgi ve şükranlarımızı dile getirmek için bu günü fırsat bilmeli ve bu duygularla, onların ellerini öpmeliyiz. Okulu bitirip hayata atıldığımız zaman, bizi bu günlere hazırlayan öğretmenlerimizi hatırlamak, ziyaret etmek ya da bir telefon, kart veya mektupla hatırlarını sormak onlar için en büyük ve en değerli armağan olacaktır.

ÖĞRETMENLER GÜNÜ’NÜN KISA TARİHÇESİ
Türkler, ilk önceleri Göktürk ve Uygur alfabelerini kullanmışlardır. 8. Yüzyıldan itibaren, İslamiyetin kabul edilmesiyle birlikte Uygur alfabesi bırakılarak Arap alfabesine geçilmiştir.
Kurtuluş Savaşı'nı kazandıktan sonra, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'i kuran ulu önder Atatürk, askeri ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda birçok yeniliği başlatmıştır. Bu yeniliklerden biri de, 1 Kasım 1928 tarihinde çıkarılan 1353 sayılı kanunla, Arap alfabesi yerine Latin alfabesinin kabulü olmuştur.
Bu tarihten itibaren yeni harflerin öğrenilmesi ve okur yazar sayısının artırılması konusunda büyük bir seferberlik başlatılmıştır.
24 Kasım 1928 tarihinde açılan, Millet Mektepleri'nde, yaşlı, genç, çocuk, kadın... herkese yeni harflerle okuma yazma öğretilmiştir.
Millet Mektepleri'nin açılışı ve Atatürk'ün Başöğretmenliği kabul tarihi olan 24 Kasım günü, 1981 yılından beri Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır.

Bu yıl 24 Kasım’ı 25.kez öğretmenler Günü olarak kutlamaktayız..



BİR EMEKLİ ÖĞRETMENİN VEDA KONUŞMASI

Sevgili Çocuklarım! Benim İyi Öğrencilerim,
Bu gün sizler yeni bir ders yılına başlıyor, bense öğretmenliğimin 50. yılını yaşıyorum. Büyük zaman dilimlerinden bir yüzyılın yarısı.
Cumhuriyetimizin kurulduğu acı günler içinden geldim. Mustafa Kemal Gazi'nin, Atatürk'ün yolundan, izinden geldim. Bu yapıya öğretmen yönümle, yönetici yönümle, sanatçı yönümle küçük taşlar koydum. Bunlar arasında bilgi, düşünce duygu ve en önemlisi inanç yapılarına harç kattığım sizler de varsınız.
Üç yıldan beri aranızdayım. Şu anda okuttuğum öğrencilerimle; kendilerine sınıf dışı hocalık ettiğim sizlerin karşısında nasıl bir heyecanı taşımakta bulunduğumu takdir edersiniz.

Sevgili çocuklarım,
Burası benim son okulum, sizler son öğrencilerim, değerli hocalarınız da son öretmen arkadaşlarımdır. Demek istiyorum ki, 50 yılın özü, sonu hiç unutulmayacak olanı sizlersiniz... Anılarınız, hayalleriniz gözlerimden ve yüreğimden hiç silinmeyecek! Bilimde, sanatta, memleket kaderinde söz sahibi, büyük hizmetler sahibi binlerce öğrencimin heykelleşen son görüntüleri, son kıymetli emanetleri sizlersiniz. Sizleri son durağıma kadar gönlümde taşıyacağım...

Benim yiğit,
Benim güzel,
Benim iyi öğrencilerim.
Bu, benim size son dersimdir. Müsade ederseniz son dersimi de boş geçirmeyeyim. Dersimizi boş geçirmeyelim... Sizlerden 50 yıl boyunca istediklerimi, her şeyin üzerinde istediklerimi bir kere daha tekrarlayalım, özetleyelim: Bu vatanın, bu milletin çocuklarısınız. Vatan, bu millet sizin oldukça siz de varsınız, o yoksa sizler de yoksunuz, Ona karşı mert, çalışkan ve doğru olunuz... Çağımız bilgi çağı, teknik çağı, yüksek kültürler çağıdır. Öğrenimde amacınız sadece bir yukarı sınıfa geçme değil,
sadece bir diplomaya sahip olma değildir. Asıl amacınız geçerli, etkili, faydalı ve sizi her toplumda, her işte ön planda tutacak üstün bir kültür ve yeteneğe sahip bulunma olmalıdır. Ülkelerin nüfusu arttıkça, ülkemizin nüfusu arttıkça buna daha da çok ihtiyaç duyulacaktır. Bunu da akıldan çıkarmayınız..,
Okulunuzu, öğretmenlerinizi seviniz. Büyük başarılarınız ancak bu el ve gönül birliğinden doğar. Ailenizi seviniz. Ailesiz mutlu olmak mümkün değildir, Onların emeğini, sevgisini, dileklerini iyi değerlendiriniz, içinde doğup büyüdüğünüz yuvayı hep sıcak bulunuz, hep sıcak tutunuz, Sıcak tutunuz ki, yakın gelecekteki sizlerin yuvaları da sıcak ve mutlu olsun. Aileler sağlam, yuvalar mutlu olmazsa vatan zayıf düşer, millet sevgi gücünü kaybeder.
Tanrı'nın size ve güzel yurdumuza bağışladığı nimetlere şükürler olsun deyiniz, Az bulursanız, bu toprakları daha verimli, daha sevimli yapmak için biraz da sizler gayret gösteriniz, eksiğini tamamlayınız. Yani sizlere de iş düştüğünü biliniz. Yurdumuz buna her yönden elverişli ye lâyıktır. Böylece yaşamayı, tabiatı ve dünyayı daha güzel ve daha sevimli bulursunuz.
insanları, insanlığı seviniz. Dünya artık çok küçülmüştür. En uzak ülkeler bile birbirleriyle kapı komşu gibi mesafeleri kısaltmışlar, yakınlaşmışlar, Komşular dost geçinmelidir. Birbirlerinin zararına davranış içine girmedikçe birbirlerinden sevgilerini esirgememelidirler...

Sevgili öğrencilerim, Sevgili arkadaşlarım.
Sevgili anne, baba ve kardeşler,
Sanıyorum ki, bana ayrılan beş dakikalık son dersin, son dersimin mânevi zili çalmak üzeredir. Başarılarınız ve mutluluğunuz için yüreğimin bütün cömertliğiyle Tanrı'dan dileklerde bulunacağım. Bu bir veda konuşmasıdır. Yollarımız ayrılıyor demeye dilim varmıyor. Yollarımız hiçbir zaman ayrılmayacaktır. Çünkü hepimiz; büyüğümüz, küçüğümüz Atatürk'ümüzün, Ata'mızın yolundayız. Bıraktığımız iz ve eserlerle bundan sonra da hep beraber olacağız. Bizden sonrakilerle de beraber olacağız. Bir evin başka başka odalarında gibi... Hepinizi bu duygu ve düşünceler içinde sevgiyle kucaklarım.

Coşkun ERTEPINAR
Milli Eğitim Dergisi



EĞİTİM - ÖĞRETİM VE ÖĞRETMEN ÜZERİNE ÖZLÜ SÖZLER

***Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla mümkündür.
(Atatürk)

*** Muallimler! Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakar muallim ve mürebbilerini sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.
(Atatürk)

***Dünyanın her tarafında öğretmenler, insan topluluğunun en fedakar ve muhterem unsurlarıdır. (Atatürk)

***Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bur millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır.
(Atatürk)

***Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da milleti esaret ve sefalete terk eder.
(Atatürk)

*** Öğretmenler! Cumhuriyet sizden, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.
(Atatürk)

*** Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.
(Hz. Ali

*** Yeryüzünde öğretmenlikten daha şerefli bir meslek tanımıyorum.
(Diyojen) ***Dünyada her şeye değer biçilebilir, ama öğretmenin eserine değer biçilemez. Çünkü, onun eseri her şeydir ve hem de hiçbir şeydir.
(Socrates)

*** Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir.
(Atatürk)

*** En önemli ve feyizli görevlerimiz, milli eğitim işleridir. Milli eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu suretle olur.
(Atatürk)

*** Bir milleti hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum olarak yaşatan da, köleliğe, yoksulluğa düşüren de eğitimdir.
(Atatürk)

** Yeter derecede eğitime sahip olmalısın ki, çevrende insanları gereğinden büyük görmeyesin; fakat bilgeliği sağlayacak kadar da eğitimin olmalı ki, onları küçük görmeyesin.
(M.L. BOREN)

***Heykeltıraş mermere ne ise; öğretmen de çocuğa odur.
(Addison)

***Ülkemizi gerçek hedefe, gerçek mutluluğa kavuşturmak için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanımızı kurtaran asker ordusu, diğeri ulusumuzun geleceğini yoğuran irfan ordusudur.
(Atatürk)

-2-

*** Öğretmenlik mesleklerin en az kazanç getireni, fakat insanı en çok ödüllendirenidir.
(H.V. Dyke)

*** Dünyanın her yerinde öğretmenler toplumun en fedakâr ve en saygıdeğer unsurlarıdır.
(Atatürk)

***Ordularımızın kazandığı zafer, sizin eğitim ordularınızın kazandığı için yol açtı.Gerçek zaferi siz,öğretmenler kazanacaksınız. Bunu başaracağınızdan kuşkum yoktur. Sarsılmaz bir inançla ben ve arkadaşlarım sizi gözeteceğiz... Sizin karşılaştığınız tüm engelleri kıracağız.
(Atatürk)

*** Bir topluluk ulus olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır. Onlardır ki,toplumun gerçek bir ulus haline getirirler.
(Atatürk

***Öğretmenlik Tanrı sanatıdır.
(Hz.Ali)