19 Ağustos 2008 Salı

ERGENİN GEÇ OLGUNLAŞMASI VE CİNSEL GELİŞİM

ERKEN VE GEÇ OLGUNLAŞANLAR

Lisedeki yıllarınızı düşünün. Bizim betimlediğimize benzer
arkadaşlarınız var mıydı ya da insanlar tanıyor muydunuz?
Örneğin "sırık" olarak tanınan bir Joe vardı. Büyüme atılımı
başını ve omuzlarını arkadaşlarının ve öğretmenlerinin üstüne
çıkartmıştı. Sesi "Old Man River" şarkısını söyleyecek kadar
derindi. Bıyık bırakmaya ve on dört değil on sekiz yaşındaymış
gibi görünmeye başlamıştı. Yetkin bir eşgüdümü vardı. Kendisinden
iki sınıf ilerde olan çekici bir amigo kızla çıkıyordu. Bir de
herkesin "bodur" diye çağırdığı sınıf arkadaşı Wally vardı.
Joe'dan yaklaşık bir yaş büyük olan Wally ondan yirmi üç santim
daha kısaydı. On beş yerine on iki yaşında görünmesine karşın
yüksek bir sesi vardı, kızlarla çok seyrek çıkıyor ya da partilere
pek az gidiyordu. Kızlara gelince... Kız basketbol takımının
yıldızı olan yaşlı "fasulye sırığı" Gretchen'i anımsıyor musunuz?
Gretchen Joe'dan bile uzundu, daha kısa görünmek için kamburunu
çıkararak yürürdü ve fakülte öğrencisi izlenimini bırakırdı;
kendisinden beş santim daha uzun olan biriyle çıkardı. Ya,"koca
popolu/yağ tulumu" olduğu için herkesin "Crisco yağı" diye çağırdığı
Alice'e ne dersiniz? Alice Wally'den yaklaşık iki buçuk santim
daha kısaydı, sanki sekizinci sınıftaymış gibi görünüyordu,
genellikle kendisiyle çıkmak isteyenler yedinci sınıftan birileri
olduğu için telefona yanıt vermekten nefret ediyordu.

Hepimiz bu betimlemelerden birine tam tamına uygun düşen
bir kız ya da oğlan çocuk tanıyoruz büyük olasılıkla. Hatta onlardan
biri de olabiliriz. Erken ya da geç olgunlaşma onların ergenlik
sırasındaki gelişimini ve uyumunu nasıl etkilemiştir?
Araştırmalar erken olgunlaşan oğlanlar'ın daha fazla avantaja
sahip olduğunu düşündürmektedir. Olduklarından daha yaşlı
görünen bu çocuklar çoğu zaman yetişkin muamelesi görmekte ve
onlara daha fazla sorumluluk yüklenmektedir. Yetişkinlerle ve
kızlarla daha olgun bir düzeyde ilişkiye girmekte ve yaşıtları
arasında liderliği üstlenmektedirler. Öte yandan, geç olgunlaşan
oğlanlar birtakım dezavantajlara sahip görünmektedirler. Yetişkinler
ve okul arkadaşları onlara çocuk gözüyle bakmakta ve
böyle davranmaktadırlar. Bu çocuklar kendilerini güvensiz ve
aşağı hissedebilirler ve dikkat çekmeye yönelik davranışlarda
bulunabilirler.

Erken olgunlaşan kızlar, özellikle hala ilkokulda iseler,
önce avantajsız görünmektedirler. Ama bir yıl ya da biraz daha
sonra yaşıtlarının hayranlığını çekebilmekte, kendilerinden daha
büyük olanlarla olgun ilişkiler kurabilmekte ve olumlu benlik
kavramına sahip olabilmektedirler. Son olarak, geç olgunlaşan
kızlar, geç olgunlaşan oğlanlarla bazı sorunları paylaştıklarında,
bunu çok kötü yaşamıyorlar; çünkü toplum erkeklerden ne
beklediğini daha kesin biçimde tanımlıyor ve kızlardaki sapmalara
daha fazla hoşgörü gösteriyor.

CİNSEL GELİŞİM

Az önce bedensel gelişim olarak gördüğümüz değişimlerin
bazıları kolayca cinsel gelişim bölümüne de sokulabilir. Ancak
burada, cinsellik'i ya da cinsel karakterin, duyguların, tutumların
ve onlara eşlik eden davranışların anlatımını vurgulayacağız.

Ergenlikte ortaya çıkan bütün biyokimyasal değişimlerin en
önemli etkilerinden biri cinsel dürtülerdeki ve duygulardaki artıştır.
Birçok ergen için bu yeni keşfedilen duygular şaşkınlık ve
kaygı kaynağı olabilir. Kennedy'nin belirttiği gibi, "bütün
bilgilerimize, içinde yaşadığımız çok değişken cinsel çevreye karşın,
cinsellik konusundaki egemen duyguların hala kaygı ve rahatsızlık
olduğu görülmektedir" (1974, s. 56).

Burada kullandığımız cinsellik terimi cinsel ilişkiden çok
daha fazla bir anlama sahiptir. McKinney ve arkadaşlarının
(1977) betimlediği gibi, "Cinsellik bir kültürün ahlaki ve dinsel
inançlarıyla, hukuk sistemiyle, çocuk yetiştirme uygulamalarıyla,
aynı zamanda insanların başka biri ve kendi kendileri
karşısında aldıkları tutumla çok yakından ilişkilidir" (s. 49).
Böylece cinsellik Havighurst'un üç gelişim görevini içermektedir:
Her iki cinsten yaşıtlarıyla yeni ve daha olgun ilişkiler kurmak,
anababadan ve diğer yetişkinlerden duygusal bağımsızlığı
gerçekleştirmek, evliliğe hazırlanmak.

Bir insanın cinselliği, önce bir ergen, sonra bir yetişkin olarak,
anababadan, yaşıtlardan, arkadaşlardan, basın, radyo ve
televizyondan, kültürel beklentilerden ve kalıpyargılardan değişik
biçimlerde etkilenir. Kültürel çevremiz, dergilerle, kitaplarla,
televizyon ve filmlerle cinsel uyarım sağlayan, bir insanın
cinselliği üzerinde pek iyi tanımlanmamış ahlaki yönergelerle,
gebeliği önleme yöntemleri ve kürtaj aracılığıyla daha büyük bir
denetim sağlayan bir çevre olarak, anababalarımızın ve büyük
anababalarımızın kültürel çevresinden büyük ölçüde farklılaşmaktadır.
Ergenler toplumun yeni açılımlarını yansıtırlar ve cinsel
davranışı ahlak ve yasa konusu olmaktan çok, kişisel bir
seçim konusu olarak görmeye yönelirler. Erkek ergenlerin yalnızca
yüzde 28'i ve kız ergenlerin yüzde 44'ü tutumlarının anababalarının
tutumlarıyla aynı olduğuna inanmaktadır (Sorenson,
1973). Bununla birlikte, bugünün ergenleri daha bilgili ve tutumlarında
daha açık görünüyor olsalar da, yeni yeni ortaya çıkan
cinselliklerini anlamada ve onunla başaçıkmada daha az güçlük
çekiyor görünmüyorlar.

Thornburg'a (1975) göre, ergenler cinsellik hakkındaki bilgilerini
yaşıtlarından (% 37.8), yayınlardan (% 20.9), okuldan (%
19.5), anneden (% 13.4), babadan (% 2.1), kişisel deneyimden (%
5), din adamlarında ve doktorlardan (% 1.3) elde etmektedirler.
Anababaların yalnızca yüzde 15 dolayında belirtilmesi ve annelerin
bilgi kaynağı olarak babalardan (ki din adamları ve
doktorlardan biraz ilerdeler) altı kat daha fazla bildirilmesi
olgusunun şaşırtıcı olmaması olanaklı değildir.

Birçok ergen için cinselliğin ilk anİatımı, normal olan ve "eski
öğütler"e karşın, bedensel ya da psikolojik hasarlar yaratmayan
mastürbasyon'dan gelmektedir. Sorun, bir ergen ya da yetişkin
mastürbasyon hakkında suçluluk duygusu geliştirdiği zaman ortaya
çıkmaktadır; gerçekte mastürbasyon cinselliğin ergenlerin
pek az tartıştığı bir yönüdür. Hala yaygın biçimde uygulanmaktadır
ve Kinsey (1948 ve 1953) erkek üniversite öğrencilerinin %
96'sının ve kız öğrencilerin % 63'ünün mastürbasyon yaptığını bildirmiştir.
Yani sayılar azalma olmadığını göstermekte ve daha
küçük kızlar arasında artış olduğunu düşündürmektedir. Son yirmi
yılda çıkma (dating), okşaşma (petting), mastürbasyon, eşcinsel
ilişki ve evlilik öncesi cinsel ilişki konusunda yapılmış görgül
araştırmalar üzerinde eleştirel bir inceleme yürüten Diepold ve
Young (1979), "kadınların cinsler arasındaki farkı derece derece ve
düzenli biçimde kapattıkları" (s. 45) sonucuna varmıştır.

Cinselliğin anlatım bulabildiği olası bir alan, genellikle
karşılıklı mastürbasyonla sınırlı olan eşcinsel deneyim alanıdır.
Elias ve Gebhord'a (1969) göre erinlikteki ve ilk ergenlikteki bu
tür deneyimler erkeklerin % 52'si ve kızların % 35'i tarafından
bildirilmektedir. Ergenlerin büyük bir çoğunluğu için bu yalnızca
bir denemedir ve ergenler karşı cinsel ilişkileri geliştirmeyi
sürdürürler. Küçük bir azınlık bu tür etkinlikleri kendi birincil
cinsel alanı haline getirir. Poneroy (1969), erkeklerin yüzde 4'ünün
ve kızların yüzde 3'ünün kendini eşcinsel saydığını belirtmektedir,
ama bu sayılar büyük olasılıkla artık doğru değildir.

Bu iki davranışa ek olarak cinsel ilişkiyi içermeyen diğer
davranışlar da vardır. Luckey ve Nass (1969), Birleşik Devletler,
Kanada, İngiltere, Almanya ve Norveç'teki ergenlerin bazı
cinsel davranışlarına ilişkin verileri yayınladı. Bu veriler erkek
ve kadının davranışı arasındaki boşluğun daraldığını, farkın
azaldığını göstermektedir.

Güvenilir olgulara ve sayılara ulaşamadığımız alan üçüncü
alan, yani güncel cinsel ilişki alanıdır. Evlilik öncesi cinsel
deneyimlere ilişkin yayınları gözden geçiren biri, çatışmalı bulgular
sergileyen araştırmaların, taramaların, raporların, kamuoyu
yoklamalarının ve diğer veri kaynaklarının inanılmaz sayısından
dehşete düşer.

Tarih boyunca toplumlar cinsel davranış için yönergeler oluşturdular;
söz gelimi, Amerikan kültürü de geleneksel olarak ergenler
arasında cinselliğin açık anlatımını hoş görmemiştir. Kuşkusuz,
başlangıçta, erkek çocukların evlilikten önce "gençlik çılgınlıkları"
yapmalarına izin veren, ama kızların bakire kalmasında
ısrar eden "çifte standart"ı bu kültür kabul etmiş ve yüreklendirmiştir.
Son elli, kırk, otuz, yirmi, on ya da beş yılda genç
insanlar arasında cinsel bir devrim oldu mu? Eğer olduysa bu cinsel
serbestlik ve özgürlük anlamına mı, yoksa toplumumuzun ahlaki
çöküşü anlamına mı gelmektedir? Araştırmaların her zaman
kıyaslanabilir olmadığını ve bulguların sık sık çatışmalı olduğunu
akılda tutarak, bazı araştırmacıların uzak geçmişte ergenler
arasında evlilik öncesi etkinlik konusunda ne bulduklarına bakalım.
Her iki cinsin de evlilik dışı cinsel ilişkileri büyük ölçüde
kabul ettiği konusunda genel bir kabul olduğu görülmektedir. Güncel
davranış ise, en büyük değişim kızlarda olmak üzere, değişmiş
görünmektedir. Örneğin Packard (1970), kanıtları yeniden
gözden geçirdikten sonra, kızlar ve kadınlar arasında evlilik
öncesi cinsel ilişkinin 1920'den beri iki kat arttığı, oysa erkekler
arasında "ılımlı ama düzenli" (s. 139) bir artış olduğu sonucuna
varmıştır. Packard daha sonra 2200 üniversite öğrencisinin tutumlarını
taradı ve bulguları genellikle daha önceki bulgularına
uygun çıktı. Ama yazar, sonuçların cinsiyete, gidilen okulun süresine
ve türüne, bölgeye, dinsel inançların gücüne bağlı olarak
büyük bir çeşitlilik gösterdiği konusunda uyarmaktadır. Örneğin
Ortabatı Amerika'da, devlet okulu ya da kiliseye bağlı kurumlardaki
öğrenciler, hem Doğu hem Batı kıyılarındaki özel okullara
giden öğrencilerden daha tutucudurlar. Hunt, araştırmasına
yazdığı sonsözde, "Standartlarda kaotik ve anarşik bir erime
yoktu; ama daha çok, en önemli bazı toplumsal değerlerimizde
ve topluluk, sevgi, evlilik ve aile kurumlarıyla bütünleşmiş
kılan yeni bir dizi tutuma ve davranışa doğru büyük bir kayma
vardı" (1974, s. 362) demektedir.

Başka birçok araştırma evlilikten önce cinsel ilişkiye giren
erkek sayısının son yirmi yılda değişmediğini, ama kadınlarla
ilgili sayıların çarpıcı biçimde arttığını buldu (Bell ve Chaskes,
1970; Christensen ve Gregg, 1970). Daha açık bir anlatımla, Kinsey
1948'de ve 1953'te erkeklerin % 25'inin ve kızların % 10'unun
on sekiz yaşında cinsel ilişki yaşadığını bildirmişti. 1952'de Zelnik
ve Kantner ergen kızların % 46'sının on dokuz yaşındayken
cinsel ilişki yaşamış olduğunu ve 1957'de bu sayının % 55'e çıktığını
buldu. Hunt (1974) ortaya daha da hayret verici veriler koyarak,
yüksek öğrenimin eşiğinde olan erkeklerin % 50'sinin ve
daha fazla eğitim görmeyi planlamayan erkeklerin % 75'inin
cinsel ilişkiye girdiğini saptadı.

Ergenlerdeki cinsel davranışın 1920 ile 1960 arasında görece
az değiştiğini düşünen biri için, keskin artışlar 1960'tan itibaren
tutumlarda ve davranışlarda büyük bir atılım göstermektedir.
Kobinson ve arkadaşları (1972), 1965'te ankete giren erkeklerin %
33'ünün ve kızların % 70'inin evlilik öncesi cinsel ilişkileri ahlakdışı
bulduğunu gösterdi. Beş yıl sonra 1970'te sayılar erkekler
için % 14, kızlar için % 34'tü. Vener ve Stewart da (1974), ergenlerin
çoğunun erken bir yaşta cinsel deneyimleri olmasıyla ve
kızların erkeklere yetişmesiyle, daha izin verici standartlara
doğru bir eğilim gördü. En iyi düzenlenmiş araştırmalardan biri
olan, coğrafi, etnik ve sosyoekonomik çeşitliliği yansıtan 411 denekli
dikkatle seçilmiş bir örnekleme dayanan araştırma da (Sorenson,
1973) benzer sonuçlara ulaştı. Sorenson, on üç-on beş yaşlarındaki
erkeklerin % 44'ünün, kızların % 30'unun evlilik öncesi
cinsel ilişkileri olduğunu bildirdiklerini belirtmektedir.

Ancak, cinsel etkinlik arttığı halde rastgele cinsel ilişki
belirgin olarak artış göstermemektedir. Gerçekte, bugünün gençliği
önceki kuşaklarda yaygın olan rastgele deneyimleri reddetmekte,
sonuçta evliliğe varabilecek ya da varmayabilecek tekil,
sevecen ilişkileri vurgulamaktadır. Bütün bunların "cinsel devrim"
mi, yoksa "cinsel evrim" mi olduğu tartışmalıdır.

ERGENİN GEÇ OLGUNLAŞMASI VE CİNSEL GELİŞİM

ERKEN VE GEÇ OLGUNLAŞANLAR

Lisedeki yıllarınızı düşünün. Bizim betimlediğimize benzer
arkadaşlarınız var mıydı ya da insanlar tanıyor muydunuz?
Örneğin "sırık" olarak tanınan bir Joe vardı. Büyüme atılımı
başını ve omuzlarını arkadaşlarının ve öğretmenlerinin üstüne
çıkartmıştı. Sesi "Old Man River" şarkısını söyleyecek kadar
derindi. Bıyık bırakmaya ve on dört değil on sekiz yaşındaymış
gibi görünmeye başlamıştı. Yetkin bir eşgüdümü vardı. Kendisinden
iki sınıf ilerde olan çekici bir amigo kızla çıkıyordu. Bir de
herkesin "bodur" diye çağırdığı sınıf arkadaşı Wally vardı.
Joe'dan yaklaşık bir yaş büyük olan Wally ondan yirmi üç santim
daha kısaydı. On beş yerine on iki yaşında görünmesine karşın
yüksek bir sesi vardı, kızlarla çok seyrek çıkıyor ya da partilere
pek az gidiyordu. Kızlara gelince... Kız basketbol takımının
yıldızı olan yaşlı "fasulye sırığı" Gretchen'i anımsıyor musunuz?
Gretchen Joe'dan bile uzundu, daha kısa görünmek için kamburunu
çıkararak yürürdü ve fakülte öğrencisi izlenimini bırakırdı;
kendisinden beş santim daha uzun olan biriyle çıkardı. Ya,"koca
popolu/yağ tulumu" olduğu için herkesin "Crisco yağı" diye çağırdığı
Alice'e ne dersiniz? Alice Wally'den yaklaşık iki buçuk santim
daha kısaydı, sanki sekizinci sınıftaymış gibi görünüyordu,
genellikle kendisiyle çıkmak isteyenler yedinci sınıftan birileri
olduğu için telefona yanıt vermekten nefret ediyordu.

Hepimiz bu betimlemelerden birine tam tamına uygun düşen
bir kız ya da oğlan çocuk tanıyoruz büyük olasılıkla. Hatta onlardan
biri de olabiliriz. Erken ya da geç olgunlaşma onların ergenlik
sırasındaki gelişimini ve uyumunu nasıl etkilemiştir?
Araştırmalar erken olgunlaşan oğlanlar'ın daha fazla avantaja
sahip olduğunu düşündürmektedir. Olduklarından daha yaşlı
görünen bu çocuklar çoğu zaman yetişkin muamelesi görmekte ve
onlara daha fazla sorumluluk yüklenmektedir. Yetişkinlerle ve
kızlarla daha olgun bir düzeyde ilişkiye girmekte ve yaşıtları
arasında liderliği üstlenmektedirler. Öte yandan, geç olgunlaşan
oğlanlar birtakım dezavantajlara sahip görünmektedirler. Yetişkinler
ve okul arkadaşları onlara çocuk gözüyle bakmakta ve
böyle davranmaktadırlar. Bu çocuklar kendilerini güvensiz ve
aşağı hissedebilirler ve dikkat çekmeye yönelik davranışlarda
bulunabilirler.

Erken olgunlaşan kızlar, özellikle hala ilkokulda iseler,
önce avantajsız görünmektedirler. Ama bir yıl ya da biraz daha
sonra yaşıtlarının hayranlığını çekebilmekte, kendilerinden daha
büyük olanlarla olgun ilişkiler kurabilmekte ve olumlu benlik
kavramına sahip olabilmektedirler. Son olarak, geç olgunlaşan
kızlar, geç olgunlaşan oğlanlarla bazı sorunları paylaştıklarında,
bunu çok kötü yaşamıyorlar; çünkü toplum erkeklerden ne
beklediğini daha kesin biçimde tanımlıyor ve kızlardaki sapmalara
daha fazla hoşgörü gösteriyor.

CİNSEL GELİŞİM

Az önce bedensel gelişim olarak gördüğümüz değişimlerin
bazıları kolayca cinsel gelişim bölümüne de sokulabilir. Ancak
burada, cinsellik'i ya da cinsel karakterin, duyguların, tutumların
ve onlara eşlik eden davranışların anlatımını vurgulayacağız.

Ergenlikte ortaya çıkan bütün biyokimyasal değişimlerin en
önemli etkilerinden biri cinsel dürtülerdeki ve duygulardaki artıştır.
Birçok ergen için bu yeni keşfedilen duygular şaşkınlık ve
kaygı kaynağı olabilir. Kennedy'nin belirttiği gibi, "bütün
bilgilerimize, içinde yaşadığımız çok değişken cinsel çevreye karşın,
cinsellik konusundaki egemen duyguların hala kaygı ve rahatsızlık
olduğu görülmektedir" (1974, s. 56).

Burada kullandığımız cinsellik terimi cinsel ilişkiden çok
daha fazla bir anlama sahiptir. McKinney ve arkadaşlarının
(1977) betimlediği gibi, "Cinsellik bir kültürün ahlaki ve dinsel
inançlarıyla, hukuk sistemiyle, çocuk yetiştirme uygulamalarıyla,
aynı zamanda insanların başka biri ve kendi kendileri
karşısında aldıkları tutumla çok yakından ilişkilidir" (s. 49).
Böylece cinsellik Havighurst'un üç gelişim görevini içermektedir:
Her iki cinsten yaşıtlarıyla yeni ve daha olgun ilişkiler kurmak,
anababadan ve diğer yetişkinlerden duygusal bağımsızlığı
gerçekleştirmek, evliliğe hazırlanmak.

Bir insanın cinselliği, önce bir ergen, sonra bir yetişkin olarak,
anababadan, yaşıtlardan, arkadaşlardan, basın, radyo ve
televizyondan, kültürel beklentilerden ve kalıpyargılardan değişik
biçimlerde etkilenir. Kültürel çevremiz, dergilerle, kitaplarla,
televizyon ve filmlerle cinsel uyarım sağlayan, bir insanın
cinselliği üzerinde pek iyi tanımlanmamış ahlaki yönergelerle,
gebeliği önleme yöntemleri ve kürtaj aracılığıyla daha büyük bir
denetim sağlayan bir çevre olarak, anababalarımızın ve büyük
anababalarımızın kültürel çevresinden büyük ölçüde farklılaşmaktadır.
Ergenler toplumun yeni açılımlarını yansıtırlar ve cinsel
davranışı ahlak ve yasa konusu olmaktan çok, kişisel bir
seçim konusu olarak görmeye yönelirler. Erkek ergenlerin yalnızca
yüzde 28'i ve kız ergenlerin yüzde 44'ü tutumlarının anababalarının
tutumlarıyla aynı olduğuna inanmaktadır (Sorenson,
1973). Bununla birlikte, bugünün ergenleri daha bilgili ve tutumlarında
daha açık görünüyor olsalar da, yeni yeni ortaya çıkan
cinselliklerini anlamada ve onunla başaçıkmada daha az güçlük
çekiyor görünmüyorlar.

Thornburg'a (1975) göre, ergenler cinsellik hakkındaki bilgilerini
yaşıtlarından (% 37.8), yayınlardan (% 20.9), okuldan (%
19.5), anneden (% 13.4), babadan (% 2.1), kişisel deneyimden (%
5), din adamlarında ve doktorlardan (% 1.3) elde etmektedirler.
Anababaların yalnızca yüzde 15 dolayında belirtilmesi ve annelerin
bilgi kaynağı olarak babalardan (ki din adamları ve
doktorlardan biraz ilerdeler) altı kat daha fazla bildirilmesi
olgusunun şaşırtıcı olmaması olanaklı değildir.

Birçok ergen için cinselliğin ilk anİatımı, normal olan ve "eski
öğütler"e karşın, bedensel ya da psikolojik hasarlar yaratmayan
mastürbasyon'dan gelmektedir. Sorun, bir ergen ya da yetişkin
mastürbasyon hakkında suçluluk duygusu geliştirdiği zaman ortaya
çıkmaktadır; gerçekte mastürbasyon cinselliğin ergenlerin
pek az tartıştığı bir yönüdür. Hala yaygın biçimde uygulanmaktadır
ve Kinsey (1948 ve 1953) erkek üniversite öğrencilerinin %
96'sının ve kız öğrencilerin % 63'ünün mastürbasyon yaptığını bildirmiştir.
Yani sayılar azalma olmadığını göstermekte ve daha
küçük kızlar arasında artış olduğunu düşündürmektedir. Son yirmi
yılda çıkma (dating), okşaşma (petting), mastürbasyon, eşcinsel
ilişki ve evlilik öncesi cinsel ilişki konusunda yapılmış görgül
araştırmalar üzerinde eleştirel bir inceleme yürüten Diepold ve
Young (1979), "kadınların cinsler arasındaki farkı derece derece ve
düzenli biçimde kapattıkları" (s. 45) sonucuna varmıştır.

Cinselliğin anlatım bulabildiği olası bir alan, genellikle
karşılıklı mastürbasyonla sınırlı olan eşcinsel deneyim alanıdır.
Elias ve Gebhord'a (1969) göre erinlikteki ve ilk ergenlikteki bu
tür deneyimler erkeklerin % 52'si ve kızların % 35'i tarafından
bildirilmektedir. Ergenlerin büyük bir çoğunluğu için bu yalnızca
bir denemedir ve ergenler karşı cinsel ilişkileri geliştirmeyi
sürdürürler. Küçük bir azınlık bu tür etkinlikleri kendi birincil
cinsel alanı haline getirir. Poneroy (1969), erkeklerin yüzde 4'ünün
ve kızların yüzde 3'ünün kendini eşcinsel saydığını belirtmektedir,
ama bu sayılar büyük olasılıkla artık doğru değildir.

Bu iki davranışa ek olarak cinsel ilişkiyi içermeyen diğer
davranışlar da vardır. Luckey ve Nass (1969), Birleşik Devletler,
Kanada, İngiltere, Almanya ve Norveç'teki ergenlerin bazı
cinsel davranışlarına ilişkin verileri yayınladı. Bu veriler erkek
ve kadının davranışı arasındaki boşluğun daraldığını, farkın
azaldığını göstermektedir.

Güvenilir olgulara ve sayılara ulaşamadığımız alan üçüncü
alan, yani güncel cinsel ilişki alanıdır. Evlilik öncesi cinsel
deneyimlere ilişkin yayınları gözden geçiren biri, çatışmalı bulgular
sergileyen araştırmaların, taramaların, raporların, kamuoyu
yoklamalarının ve diğer veri kaynaklarının inanılmaz sayısından
dehşete düşer.

Tarih boyunca toplumlar cinsel davranış için yönergeler oluşturdular;
söz gelimi, Amerikan kültürü de geleneksel olarak ergenler
arasında cinselliğin açık anlatımını hoş görmemiştir. Kuşkusuz,
başlangıçta, erkek çocukların evlilikten önce "gençlik çılgınlıkları"
yapmalarına izin veren, ama kızların bakire kalmasında
ısrar eden "çifte standart"ı bu kültür kabul etmiş ve yüreklendirmiştir.
Son elli, kırk, otuz, yirmi, on ya da beş yılda genç
insanlar arasında cinsel bir devrim oldu mu? Eğer olduysa bu cinsel
serbestlik ve özgürlük anlamına mı, yoksa toplumumuzun ahlaki
çöküşü anlamına mı gelmektedir? Araştırmaların her zaman
kıyaslanabilir olmadığını ve bulguların sık sık çatışmalı olduğunu
akılda tutarak, bazı araştırmacıların uzak geçmişte ergenler
arasında evlilik öncesi etkinlik konusunda ne bulduklarına bakalım.
Her iki cinsin de evlilik dışı cinsel ilişkileri büyük ölçüde
kabul ettiği konusunda genel bir kabul olduğu görülmektedir. Güncel
davranış ise, en büyük değişim kızlarda olmak üzere, değişmiş
görünmektedir. Örneğin Packard (1970), kanıtları yeniden
gözden geçirdikten sonra, kızlar ve kadınlar arasında evlilik
öncesi cinsel ilişkinin 1920'den beri iki kat arttığı, oysa erkekler
arasında "ılımlı ama düzenli" (s. 139) bir artış olduğu sonucuna
varmıştır. Packard daha sonra 2200 üniversite öğrencisinin tutumlarını
taradı ve bulguları genellikle daha önceki bulgularına
uygun çıktı. Ama yazar, sonuçların cinsiyete, gidilen okulun süresine
ve türüne, bölgeye, dinsel inançların gücüne bağlı olarak
büyük bir çeşitlilik gösterdiği konusunda uyarmaktadır. Örneğin
Ortabatı Amerika'da, devlet okulu ya da kiliseye bağlı kurumlardaki
öğrenciler, hem Doğu hem Batı kıyılarındaki özel okullara
giden öğrencilerden daha tutucudurlar. Hunt, araştırmasına
yazdığı sonsözde, "Standartlarda kaotik ve anarşik bir erime
yoktu; ama daha çok, en önemli bazı toplumsal değerlerimizde
ve topluluk, sevgi, evlilik ve aile kurumlarıyla bütünleşmiş
kılan yeni bir dizi tutuma ve davranışa doğru büyük bir kayma
vardı" (1974, s. 362) demektedir.

Başka birçok araştırma evlilikten önce cinsel ilişkiye giren
erkek sayısının son yirmi yılda değişmediğini, ama kadınlarla
ilgili sayıların çarpıcı biçimde arttığını buldu (Bell ve Chaskes,
1970; Christensen ve Gregg, 1970). Daha açık bir anlatımla, Kinsey
1948'de ve 1953'te erkeklerin % 25'inin ve kızların % 10'unun
on sekiz yaşında cinsel ilişki yaşadığını bildirmişti. 1952'de Zelnik
ve Kantner ergen kızların % 46'sının on dokuz yaşındayken
cinsel ilişki yaşamış olduğunu ve 1957'de bu sayının % 55'e çıktığını
buldu. Hunt (1974) ortaya daha da hayret verici veriler koyarak,
yüksek öğrenimin eşiğinde olan erkeklerin % 50'sinin ve
daha fazla eğitim görmeyi planlamayan erkeklerin % 75'inin
cinsel ilişkiye girdiğini saptadı.

Ergenlerdeki cinsel davranışın 1920 ile 1960 arasında görece
az değiştiğini düşünen biri için, keskin artışlar 1960'tan itibaren
tutumlarda ve davranışlarda büyük bir atılım göstermektedir.
Kobinson ve arkadaşları (1972), 1965'te ankete giren erkeklerin %
33'ünün ve kızların % 70'inin evlilik öncesi cinsel ilişkileri ahlakdışı
bulduğunu gösterdi. Beş yıl sonra 1970'te sayılar erkekler
için % 14, kızlar için % 34'tü. Vener ve Stewart da (1974), ergenlerin
çoğunun erken bir yaşta cinsel deneyimleri olmasıyla ve
kızların erkeklere yetişmesiyle, daha izin verici standartlara
doğru bir eğilim gördü. En iyi düzenlenmiş araştırmalardan biri
olan, coğrafi, etnik ve sosyoekonomik çeşitliliği yansıtan 411 denekli
dikkatle seçilmiş bir örnekleme dayanan araştırma da (Sorenson,
1973) benzer sonuçlara ulaştı. Sorenson, on üç-on beş yaşlarındaki
erkeklerin % 44'ünün, kızların % 30'unun evlilik öncesi
cinsel ilişkileri olduğunu bildirdiklerini belirtmektedir.

Ancak, cinsel etkinlik arttığı halde rastgele cinsel ilişki
belirgin olarak artış göstermemektedir. Gerçekte, bugünün gençliği
önceki kuşaklarda yaygın olan rastgele deneyimleri reddetmekte,
sonuçta evliliğe varabilecek ya da varmayabilecek tekil,
sevecen ilişkileri vurgulamaktadır. Bütün bunların "cinsel devrim"
mi, yoksa "cinsel evrim" mi olduğu tartışmalıdır.

ERGENDE CİNSELLİK GELİŞİ

BİRİNCİL VE İKİNCİL CİNSİYET ÖZELLİKLERİ

Erinlik sırasında, ergen dramatik biçimde boy ve kilo kazanırken,
cinsel olgunlaşmanın başladığı işaretini veren aynı
derecede önemli diğer değişimler ortaya çıkar. Bunlar, birincil
cinsiyet özellikleri (erkeklerde penis ve testisler, kızlarda yumurtalıklar,
klitoris, vajina ve rahim) ve ikincil cinsiyet özellikleri'dir
(kadınlarda göğüslerin gelişimi, erkeklerde ses değişimi
ve yüz kılları, her iki cinste apışarası kılları). Bu özelliklerin
ortaya çıktığı yaşlar bireyler arasında büyük ölçüde değişmektedir.

Kızlarda cinsel olgunlaşmanın ilk görünür belirtisi sekiz ile
on üç yaşlar arasında göğüs "tomurcuklar"ının ortaya çıkmasıdır;
"meme başını çevreleyen halkanın yükselmesi küçük bir konik
tümseğe yol açar" (Schonfeld, 1969, s. 32). Olgun gelişimine kadar
boyunun büyümesi ve renginin koyulaşması yaklaşık üç yıl sonra
tamamlanır. Apışarası kılları genellikle memelerin gelişiminden
kısa süre sonra başlar ve bir ya da iki yıl sonra koltukaltı
kılları belirir.

Göğüsler gelişmeye başladığında, ayhalinin başlangıcı olan
ilk ayhali'ne hazırlanmak için, rahimde ve vajinada, özellikle
büyüklüğünün artması biçiminde, önemli değişimler ortaya çıkar.
İlk ayhalinin ortaya çıkışı bir kültürden diğerine önemli ölçüde
değişiklik gösterir. Hiernaux'nun (1968) belirttiği gibi, ortalama
yaş Küba'da 12.4 yıl ile Yeni Gine'de 18.8 yıl arasında değişebilmektedir.
Zacharias ve arkadaşları (1976) Amerikan orta
sınıfından 781 kız üzerinde on yıl süren bir araştırma yürüttüler
ve ilk ayhali yaşının, ortalaması 12.8 yıl olmak üzere, 9.1 yıl ile
17.7 yıl arasında yer aldığını buldular. Boy 1.34 m. ile 1.72 m.
arasında (ortalaması 1.54 m), ağırlık 31 kilo ile 81 kilo arasında
(ortalaması 47 kilo) yer alıyordu. Amerika Birleşik Devletleri'nde
ilk ayhalinin ortalama yaşı geçen yüzyıl boyunca her on
yılda dört aylık bir düşüş göstermiştir; ama daha erken fiziksel
olgunluk eğilimi yavaşlıyor görünmektedir ve biz 2250 yılına kadar
"göğüsleri tam olarak gelişmiş bir kız çocuk ya da tam bir erkek
sesiyle hafifçe yaşlanmış bir oğlan çocuk" (Peterson, 1979, s.
45) görecek değiliz.

Ayhalinin başlaması bir kızın üremeye hazır olduğu anlamına
gelmez, kız çocuk bir yıl ya da daha fazla kısır olarak kalacaktır.
Ynmurtlama (yumurtaların yumurtalıklarda üretilmesi
ve dışarı çıkarılması) ayhali dönemlerine eşlik etmeye bir
kez başladığında, sonraki 35 yıl içinde yaklaşık 28 günde bir tane
olmak üzere yaklaşık 455 yumurta üretilecektir (McCary, 1967).

Bir kızın bu doğal süreç karşısındaki tutumu onun bunu ne
ölçüde anladığı gerçeğinden büyük ölçüde etkilenir. Ayhali korkutucu
ya da sarsıcı bir olay olarak ya da yaklaşan yetişkinliğin
olumlu bir belirtisi olarak alınabilir. Anababalar, kaygı, düşmanlık,
çöküntü ya da mutluluk eşliğinde ortaya çıkabilecek bu
yaşantıya kızlarını özenle hazırlamalıdır.

Erkek çocuklarda birincil ve ikincil cinsiyet özelliklerinin
gelişimi kızlardakinden yaklaşık iki yıl daha uzun sürer. Yaklaşan
cinsel olgunluğun ilk belirtileri genellikle on bir yaş dolaylarında
ortaya çıkar, sperm salgılayan bezler olan erbezleri ile
erbezlerini içeren kese olan erbezi torbası'nın büyümesi söz konusudur.
Yaklaşık bir buçuk yıl sonra penisin boyu ve çevresi büyür
ve bu 14-16 yaşına kadar sürer. Kızlarda göğüs ölçüsünün büyük
ölçüde değişmesi gibi, penis ölçüsü de değişir. Kızların kadınlığın
ya da cinselliğin -her nasılsa- göğüs ölçüsüne bağlı olmasından
kaygı duymalarına karşılık (hepsi değil), erkek çocuklar da çoğu
zaman penisin boyunun cinsel güçle ve hazla bağlantılı olduğu
saplantısını yaşarlar. Birçok insan bu tür temelsiz düşünceleri
sürdürür. Erkeklerde apışarası kılları yaklaşık 12-14 yaşlarında,
koltuk altı ve yüz kılları bir ya da iki yıl sonra ortaya çıkmaya
başlar.

Üreme organlarının olgunlaşması ile erkek çocuklar gece
boşalmaları'nı ya da "ıslak rüya" yaşantısını yaşamaya başlarlar
(uyku sırasında sperm ya da seminal sıvı boşalımı). Birçok
erkek çocuk eğer hazır değilse kendinde kötü birşeyler olduğundan
korkabilir. Onlara ıslak rüyaların normal olduğu anlatılmalıdır;
Kinsey'in cinsel davranış hakkındaki raporuna (1948) göre
erkeklerin yaklaşık yüzde 83'ü bunu yaşamaktadır. Ancak bu
boşalmalar yaklaşık bir yıl boyunca üretken değildir; sperm daha
çok sayıda ve etken olduğunda gebe bırakmaya yeterli olacaktır.

Gırtlak (Adem elması), boyu ve ses telleri açısından yaklaşık
iki kat uzunluğa ulaşınca erkek çocuğun sesi hacimde ve
perdede kendine özgü bir şeylere uğramaya başlar. Şanslı olan
birçokları için değişimler derece derece ortaya çıkar ve güçlükle
farkedilir; diğerleri için ses değişimleri sıkıntı kaynağıdır, çünkü
erkek çocuk bir cümleden diğerine başına ne geleceğini asla bilemez.
Şarkı söyledikleri zaman sesleri bir an soprano gibi, bir
sonraki an bariton gibi çıkar. Sonuçta utangaç olabilirler ve
anababalarının, diğer yetişkinlerin, kızların onları konuşturma
girişimlerinden kaçabilirler.

Son olarak, ergenler bedensel görünümleriyle ve başkaları
üzerindeki etkileriyle gittikçe artan biçimde ilgilendiklerinde,
çoğu kendini son derece tatsız bir sorunla karşı karşıya bulur:
Özellikle yüzdeki yağ bezlerinin tıkanması ve iltihaplanması
ile oluşan bir deri hastalığı olan sivilce. Bundan son derece rahatsız
olan bir ergen bu konuda yalnız olmadığı gerçeği ile biraz
rahatlayabilir. Araştırmalar bütün ergenlerin yüzde 85 kadarının
bu durumu belirli bir ölçüde yaşadığını göstermektedir.

Bütün bu değişimlerin içinde yer aldığı çağın ve yaş sınırlarının
ergene büyük bir önem yüklemesi şaşırtıcı değildir. Hem
oğlanlar hem de kızlar kendi imgeleriyle aşırı ilgilenmeye başlarlar
ve içinde yaşadıkları toplumda belirlenen olgun erkek ve
kadın kalıpyargılarını yaşamaya çalışırlar. Çabalarına sık sık
kaygı ve çatışma eşlik eder. Bu bizi beden imgesi konusuna getirmektedir.

BEDEN İMGESİ

Bu bölümün başlarında, başarılması gereken ilk gelişim görevleri
arasında bedeninizi kabul etme görevinin bulunduğunu
okudunuz. İçimizden pek azı televizyondaki ve dergilerdeki reklamların
mankenlerine benzer; onlar olasılıkla toplumumuzun
güzellik ideallerini temsil etmektedirler. Sonuçta kendimizi aynaya
bakarken buluruz. Ama aynada algıladığımız şey bizdeki
beden imgesi'ni ya da bedenimiz hakkındaki duyguları, benlik-kavramı'mızı
ya da birey olarak kendi hakkımızdaki duyguları
nasıl etkilemektedir? Araştırmalar arada yakın bir ilişkinin
olduğunu düşündürmektedir. Fiziksel olarak çekici insanlar
iyi tanınan, toplumsal açıdan kabul gören, iyi öğrenci olan kişiler
olarak görünmektedirler (Rich, 1975). Çekici olmayan insanlar,
özellikle şişmanlar, toplumsal ilişkilerde ve okul başarısında
güçlükler yaşıyor, yaşıtlarınca kabul edilme konusunda güçlü
dürtüler taşıyor görünmektedirler (Hammer, 1965; Hendry ve
Gillies, 1978).

Öyle görünmektedir ki, olumlu beden imgesine sahip bir ergen
olumlu benlik-kavramı geliştirmeye daha uygundur. Ama
kuşkusuz bir insanın beden imgesi, birbiriyle etkileşen pek çok etkenin
sonucudur. Bunların içinde, bir insanın nasıl göründüğü hakkındaki
fantazileri, düşünceleri, en önemlisi de yaşıtlarından
daha erken ya da geç olgunlaşmış olması gibi etkenler vardır. Bu
konu bir ergenin ergenliğin bir başka gelişim göreviyle karşılaşmasındaki
başarısını ya da başarısızlığını etkileyecektir. Bu,
her iki cinsten yaşıtlarıyla yeni ve daha olgun ilişkiler kurma
görevidir.

ERGENDE CİNSELLİK GELİŞİ

BİRİNCİL VE İKİNCİL CİNSİYET ÖZELLİKLERİ

Erinlik sırasında, ergen dramatik biçimde boy ve kilo kazanırken,
cinsel olgunlaşmanın başladığı işaretini veren aynı
derecede önemli diğer değişimler ortaya çıkar. Bunlar, birincil
cinsiyet özellikleri (erkeklerde penis ve testisler, kızlarda yumurtalıklar,
klitoris, vajina ve rahim) ve ikincil cinsiyet özellikleri'dir
(kadınlarda göğüslerin gelişimi, erkeklerde ses değişimi
ve yüz kılları, her iki cinste apışarası kılları). Bu özelliklerin
ortaya çıktığı yaşlar bireyler arasında büyük ölçüde değişmektedir.

Kızlarda cinsel olgunlaşmanın ilk görünür belirtisi sekiz ile
on üç yaşlar arasında göğüs "tomurcuklar"ının ortaya çıkmasıdır;
"meme başını çevreleyen halkanın yükselmesi küçük bir konik
tümseğe yol açar" (Schonfeld, 1969, s. 32). Olgun gelişimine kadar
boyunun büyümesi ve renginin koyulaşması yaklaşık üç yıl sonra
tamamlanır. Apışarası kılları genellikle memelerin gelişiminden
kısa süre sonra başlar ve bir ya da iki yıl sonra koltukaltı
kılları belirir.

Göğüsler gelişmeye başladığında, ayhalinin başlangıcı olan
ilk ayhali'ne hazırlanmak için, rahimde ve vajinada, özellikle
büyüklüğünün artması biçiminde, önemli değişimler ortaya çıkar.
İlk ayhalinin ortaya çıkışı bir kültürden diğerine önemli ölçüde
değişiklik gösterir. Hiernaux'nun (1968) belirttiği gibi, ortalama
yaş Küba'da 12.4 yıl ile Yeni Gine'de 18.8 yıl arasında değişebilmektedir.
Zacharias ve arkadaşları (1976) Amerikan orta
sınıfından 781 kız üzerinde on yıl süren bir araştırma yürüttüler
ve ilk ayhali yaşının, ortalaması 12.8 yıl olmak üzere, 9.1 yıl ile
17.7 yıl arasında yer aldığını buldular. Boy 1.34 m. ile 1.72 m.
arasında (ortalaması 1.54 m), ağırlık 31 kilo ile 81 kilo arasında
(ortalaması 47 kilo) yer alıyordu. Amerika Birleşik Devletleri'nde
ilk ayhalinin ortalama yaşı geçen yüzyıl boyunca her on
yılda dört aylık bir düşüş göstermiştir; ama daha erken fiziksel
olgunluk eğilimi yavaşlıyor görünmektedir ve biz 2250 yılına kadar
"göğüsleri tam olarak gelişmiş bir kız çocuk ya da tam bir erkek
sesiyle hafifçe yaşlanmış bir oğlan çocuk" (Peterson, 1979, s.
45) görecek değiliz.

Ayhalinin başlaması bir kızın üremeye hazır olduğu anlamına
gelmez, kız çocuk bir yıl ya da daha fazla kısır olarak kalacaktır.
Ynmurtlama (yumurtaların yumurtalıklarda üretilmesi
ve dışarı çıkarılması) ayhali dönemlerine eşlik etmeye bir
kez başladığında, sonraki 35 yıl içinde yaklaşık 28 günde bir tane
olmak üzere yaklaşık 455 yumurta üretilecektir (McCary, 1967).

Bir kızın bu doğal süreç karşısındaki tutumu onun bunu ne
ölçüde anladığı gerçeğinden büyük ölçüde etkilenir. Ayhali korkutucu
ya da sarsıcı bir olay olarak ya da yaklaşan yetişkinliğin
olumlu bir belirtisi olarak alınabilir. Anababalar, kaygı, düşmanlık,
çöküntü ya da mutluluk eşliğinde ortaya çıkabilecek bu
yaşantıya kızlarını özenle hazırlamalıdır.

Erkek çocuklarda birincil ve ikincil cinsiyet özelliklerinin
gelişimi kızlardakinden yaklaşık iki yıl daha uzun sürer. Yaklaşan
cinsel olgunluğun ilk belirtileri genellikle on bir yaş dolaylarında
ortaya çıkar, sperm salgılayan bezler olan erbezleri ile
erbezlerini içeren kese olan erbezi torbası'nın büyümesi söz konusudur.
Yaklaşık bir buçuk yıl sonra penisin boyu ve çevresi büyür
ve bu 14-16 yaşına kadar sürer. Kızlarda göğüs ölçüsünün büyük
ölçüde değişmesi gibi, penis ölçüsü de değişir. Kızların kadınlığın
ya da cinselliğin -her nasılsa- göğüs ölçüsüne bağlı olmasından
kaygı duymalarına karşılık (hepsi değil), erkek çocuklar da çoğu
zaman penisin boyunun cinsel güçle ve hazla bağlantılı olduğu
saplantısını yaşarlar. Birçok insan bu tür temelsiz düşünceleri
sürdürür. Erkeklerde apışarası kılları yaklaşık 12-14 yaşlarında,
koltuk altı ve yüz kılları bir ya da iki yıl sonra ortaya çıkmaya
başlar.

Üreme organlarının olgunlaşması ile erkek çocuklar gece
boşalmaları'nı ya da "ıslak rüya" yaşantısını yaşamaya başlarlar
(uyku sırasında sperm ya da seminal sıvı boşalımı). Birçok
erkek çocuk eğer hazır değilse kendinde kötü birşeyler olduğundan
korkabilir. Onlara ıslak rüyaların normal olduğu anlatılmalıdır;
Kinsey'in cinsel davranış hakkındaki raporuna (1948) göre
erkeklerin yaklaşık yüzde 83'ü bunu yaşamaktadır. Ancak bu
boşalmalar yaklaşık bir yıl boyunca üretken değildir; sperm daha
çok sayıda ve etken olduğunda gebe bırakmaya yeterli olacaktır.

Gırtlak (Adem elması), boyu ve ses telleri açısından yaklaşık
iki kat uzunluğa ulaşınca erkek çocuğun sesi hacimde ve
perdede kendine özgü bir şeylere uğramaya başlar. Şanslı olan
birçokları için değişimler derece derece ortaya çıkar ve güçlükle
farkedilir; diğerleri için ses değişimleri sıkıntı kaynağıdır, çünkü
erkek çocuk bir cümleden diğerine başına ne geleceğini asla bilemez.
Şarkı söyledikleri zaman sesleri bir an soprano gibi, bir
sonraki an bariton gibi çıkar. Sonuçta utangaç olabilirler ve
anababalarının, diğer yetişkinlerin, kızların onları konuşturma
girişimlerinden kaçabilirler.

Son olarak, ergenler bedensel görünümleriyle ve başkaları
üzerindeki etkileriyle gittikçe artan biçimde ilgilendiklerinde,
çoğu kendini son derece tatsız bir sorunla karşı karşıya bulur:
Özellikle yüzdeki yağ bezlerinin tıkanması ve iltihaplanması
ile oluşan bir deri hastalığı olan sivilce. Bundan son derece rahatsız
olan bir ergen bu konuda yalnız olmadığı gerçeği ile biraz
rahatlayabilir. Araştırmalar bütün ergenlerin yüzde 85 kadarının
bu durumu belirli bir ölçüde yaşadığını göstermektedir.

Bütün bu değişimlerin içinde yer aldığı çağın ve yaş sınırlarının
ergene büyük bir önem yüklemesi şaşırtıcı değildir. Hem
oğlanlar hem de kızlar kendi imgeleriyle aşırı ilgilenmeye başlarlar
ve içinde yaşadıkları toplumda belirlenen olgun erkek ve
kadın kalıpyargılarını yaşamaya çalışırlar. Çabalarına sık sık
kaygı ve çatışma eşlik eder. Bu bizi beden imgesi konusuna getirmektedir.

BEDEN İMGESİ

Bu bölümün başlarında, başarılması gereken ilk gelişim görevleri
arasında bedeninizi kabul etme görevinin bulunduğunu
okudunuz. İçimizden pek azı televizyondaki ve dergilerdeki reklamların
mankenlerine benzer; onlar olasılıkla toplumumuzun
güzellik ideallerini temsil etmektedirler. Sonuçta kendimizi aynaya
bakarken buluruz. Ama aynada algıladığımız şey bizdeki
beden imgesi'ni ya da bedenimiz hakkındaki duyguları, benlik-kavramı'mızı
ya da birey olarak kendi hakkımızdaki duyguları
nasıl etkilemektedir? Araştırmalar arada yakın bir ilişkinin
olduğunu düşündürmektedir. Fiziksel olarak çekici insanlar
iyi tanınan, toplumsal açıdan kabul gören, iyi öğrenci olan kişiler
olarak görünmektedirler (Rich, 1975). Çekici olmayan insanlar,
özellikle şişmanlar, toplumsal ilişkilerde ve okul başarısında
güçlükler yaşıyor, yaşıtlarınca kabul edilme konusunda güçlü
dürtüler taşıyor görünmektedirler (Hammer, 1965; Hendry ve
Gillies, 1978).

Öyle görünmektedir ki, olumlu beden imgesine sahip bir ergen
olumlu benlik-kavramı geliştirmeye daha uygundur. Ama
kuşkusuz bir insanın beden imgesi, birbiriyle etkileşen pek çok etkenin
sonucudur. Bunların içinde, bir insanın nasıl göründüğü hakkındaki
fantazileri, düşünceleri, en önemlisi de yaşıtlarından
daha erken ya da geç olgunlaşmış olması gibi etkenler vardır. Bu
konu bir ergenin ergenliğin bir başka gelişim göreviyle karşılaşmasındaki
başarısını ya da başarısızlığını etkileyecektir. Bu,
her iki cinsten yaşıtlarıyla yeni ve daha olgun ilişkiler kurma
görevidir.

BEDENSEL VE CİNSEL GELİŞİM

BEDENSEL VE CİNSEL GELİŞİM

Okuduklarınız, size, her birinizin, gelişimi biyolojik, psikolojik
ve toplumsal etkenlerin etkileşiminden etkilenen karmaşık
bir birey olduğunuzu öğretmiştir. Ergenlik, endokrin bezleri (kanalsız
organlar) damarlara hormonları saldığı zaman biyolojik
olarak başlar; kandaki hormonlar erinlik süreci (pubescence)
olarak bilinen bedensel ve cinsel değişimleri başlatır. Bazıları
bu süreci "sadece takımlar büyümez, suyu akmaya da başlar" diye
betimlemişlerdir.

BEDENSEL DEĞİŞİMLER

Çocukluğun sonu ile ergenliğin başlangıcı arasındaki, bireyin
cinsel olarak olgunlaşmaya başladığı görece kısa süre -bir ya da
iki yıl- erinlik olarak bilinir. En hızlı büyüme ve gelişim dönemlerinden
biri erinliktir; diğer ikisi, doğumdan önceki embriyonik
aylar ve rahim dışındaki ilk yıldır. Sayısız değişimlerin
en açık olanları, ani büyüme atılımı, birincil ve ikincil cinsiyet
özellikleri'nin ortaya çıkmasıdır.

Çocukluk döneminde ortalama olarak erkek çocuklardan daha
kısa olan kız çocuklar ilk büyüme atılımına başlarlar ve bu
noktada genellikle daha uzun ve daha ağırdırlar. Bu atılım çoğu
zaman on ile on iki yaşlar arasında (ortalama olarak on iki yaşla)
ortaya çıkar ve bu süre boyunca kızların çoğu yılda 5-10 cm
büyür (Tanner, 1970). Daha yavaş bir büyüme ortalama bir kızın
maksimum boya on altı ya da on yedi yaş dolaylarında ulaşmasına
kadar sürer.

Gelişimin birçok alanında tipik olarak kızların iki yıl gerisinde
olan erkek çocuklar kendi büyüme atılımlarına genellikle
on ile on altı yaşlar arasında (ortalama olarak on dört yaşla)
başlarlar ve her yıl 7,5-12 cm büyürler. Daha sonra büyüme, maksimum
boya on sekiz ile yirmi yaşlar arasında ulaşılmasına kadar
yavaşlayarak sürer (Tanner, 1970). Bunların ortalama yaşlar
olduğunu, büyüme atılımının başladığı ve yayıldığı noktanın bireyden
bireye büyük ölçüde değiştiğini akılda tutmak gerekir.

Büyüme atılımı sırasında eller ve ayaklar çoğu zaman bedenin
diğer bölümlerinden daha çabuk gelişir; bu da geçici bir sakarlığa
ve beceriksizliğe yol açar. Örneğin, bir erkek çocuk zayıf
eşgüdümlü bir hokkabaz gibi kahve fincanını altlığın üzerinde
dengelemekte güçlük çeker. Ama bir saat sonra aynı çocuk tenis
sahasında şaşılacak bir incelik ve eşgüdüm gösterebilir. Beceriksizliğin
bedensel etkenlerden mi, toplumsal etkenlerden mi, yoksa
her ikisinden mi kaynaklandığı konusu tartışılabilir.

Ağırlık boyla birlikte artar. Erinliğin ilk evrelerinde, yaklaşık
on dört yaşına kadar, kızlar genellikle oğlanlardan daha
fazla kilo alırlar. Sonra oğlanlar onları yakalar ve geçerler
(Marlow, 1977). On bir ile on altı yaşlar arasında ortalama kız
çocuk yaklaşık on dokuz kilo, ortalama erkek çocuk yirmi beş kilo
alacaktır (Krogman, 1970). (Bir ergene, özellikle bir genç kıza bunun
normal olduğunu anlatmayı deneyiniz bakalım!). Her ne kadar
genetik etkenler boyun ve ağırlığın son durumunun belirlenmesinde
en önemli rolü oynuyorsa da, beslenme ve daha az ölçüde
iklim ve etnik köken de önemli olabilir.

Ağırlık konusunda iki sapma bazı ergenleri, kızları erkeklerden
daha fazla olmak üzere ilgilendirmektedir. Bunlardan
biri aşırı Şişmanlık'tır (obesity); diğeri de iştah kaybından doğan
aşırı kilo kaybı anlamına gelen anoreksia nervoza'dır.

Şişmanlık genellikle,"kişinin o boydaki ve yaştaki kişi
için olan ortalama ağırlığın yüzde 20 ya da daha fazla üstündeki
bir ağırlıkta olması" olarak tanımlanır (Watson ve Lowery,
1967, s. 435). Bazı otoriteler, bütün Amerikan ergenlerinin yüzde
35 kadarının şişman olarak sınıflanabileceğini, ama yüzde 10-15'inin
herkesçe şişman kabul edildiğini ileri sürmektedir (Bray
ve ark., 1972). Ne olursa olsun, şişmanlık, yalnızca yüksek tansiyonla
ve kalp-damar hastalığıyla ilişkisi nedeniyle değil,
aynı zamanda benlik kavramına, okula ve yaşıtlara uyum sağlamaya
etkisi nedeniyle de ciddi bir sorun haline gelmektedir.

Şişmanlığın nedenleri karmaşıktır; kimyasal dengesizlik
gibi, genetik ve fizyolojik etkenler ile kaygı ve aşırı yeme gibi
çevresel etkenler arasındaki olası etkileşimi içerir. Birçok araştırmacı,
bazı insanların aşırı beslendikleri ve diğer çocuklardan
daha şişman hücreler geliştirdiklerinde, bebeklikten itibaren
şişman olmaya programlandıkları kuramını benimsemektedir.
Başka araştırmacılar, bebeklik şişmanlığı ile çocukluk ve yetişkinlik
şişmanlığı arasındaki ilişkilerin hala açık olmadığını
düşünmektedirler.

Birçok araştırma kişinin şişman anababası olmasının etkilerini
ortaya koymaktadır. Şişman bir annesi ya da babası olan bir,
ergen yüzde 40 şişman olma şansına sahiptir, anababasının her
ikisi de şişman olan bir ergenin şansı yüzde 70-80'e çıkar (Hammer,
1965). Bir dahaki sefer, süpermarkette alışveriş yapan bazı
ailelere dikkat edin ve gözlemlerinizin bu bulguyu destekleyip
desteklemediğine bakın.

Kuşkusuz aşırı yemek şişmanlığın bir nedenidir, ama en
azından bir araştırma bazı şişman kızların az yediğini, çoğu zaman
ortalama ağırlıktaki kızlardan da az yediğini göstermektedir
(Huenemann, 1974). Bunun açıklaması, onların en sevdikleri
yiyeceklerin -hamburgerler, patates kızartmaları, çikolatalı
sütler, şekerlemeler, tatlı içecekler- yüksek kalorili olmasıdır.
Kızlar sık sık günün geç bir saatinde ya da gece tam yatağa girecekken
yemekte, dolayısıyla kalorileri yakmamaktadırlar. Ayrıca,
şişman kişiler daha az hareket etme eğilimindedir.

İkinci ağırlık sorunu -anoreksiya nervoza- yemek yemeği
reddetmeyi, alınan herhangi bir besini kusmayı ve aşırı kilo
kaybını içermektedir. Bliss ve Branch (1960), 81 kilodan 27 kiloya
düşen bir genç kız vakasını bildirmektedir. Kilo kaybı yanında,
kalp atışının azalması, kabızlık, ayhalinin kesilmesi (amenoreya)
sonuçlarını da getirmektedir. En ciddi durumunda bu sorun
hastanın hastaneye yatırılmasını ve tüple beslenmesini gerektirir;
ama anoreksiklerin yüzde 10 kadarının şiddetli açlıktan
öldüğü tahmin edilmektedir (Shesker ve Schildkrout, 1975).
Kızlarda bu sorun erkeklerdekinden hemen hemen on kat daha
fazla görülür, özellikle on iki ile yirmi beş yaşlar arasında, ortalama
olarak da on dört ya da on beş yaşlarında (Ushakov,
1971). Sorun genellikle şişmanlıktan kaçma kaygısıyla ve olası
bir gebe olma korkusuyla başlar, kendini çekiciliğini yitirmekten
koruma girişimi olarak ortaya çıkar.

BEDENSEL VE CİNSEL GELİŞİM

BEDENSEL VE CİNSEL GELİŞİM

Okuduklarınız, size, her birinizin, gelişimi biyolojik, psikolojik
ve toplumsal etkenlerin etkileşiminden etkilenen karmaşık
bir birey olduğunuzu öğretmiştir. Ergenlik, endokrin bezleri (kanalsız
organlar) damarlara hormonları saldığı zaman biyolojik
olarak başlar; kandaki hormonlar erinlik süreci (pubescence)
olarak bilinen bedensel ve cinsel değişimleri başlatır. Bazıları
bu süreci "sadece takımlar büyümez, suyu akmaya da başlar" diye
betimlemişlerdir.

BEDENSEL DEĞİŞİMLER

Çocukluğun sonu ile ergenliğin başlangıcı arasındaki, bireyin
cinsel olarak olgunlaşmaya başladığı görece kısa süre -bir ya da
iki yıl- erinlik olarak bilinir. En hızlı büyüme ve gelişim dönemlerinden
biri erinliktir; diğer ikisi, doğumdan önceki embriyonik
aylar ve rahim dışındaki ilk yıldır. Sayısız değişimlerin
en açık olanları, ani büyüme atılımı, birincil ve ikincil cinsiyet
özellikleri'nin ortaya çıkmasıdır.

Çocukluk döneminde ortalama olarak erkek çocuklardan daha
kısa olan kız çocuklar ilk büyüme atılımına başlarlar ve bu
noktada genellikle daha uzun ve daha ağırdırlar. Bu atılım çoğu
zaman on ile on iki yaşlar arasında (ortalama olarak on iki yaşla)
ortaya çıkar ve bu süre boyunca kızların çoğu yılda 5-10 cm
büyür (Tanner, 1970). Daha yavaş bir büyüme ortalama bir kızın
maksimum boya on altı ya da on yedi yaş dolaylarında ulaşmasına
kadar sürer.

Gelişimin birçok alanında tipik olarak kızların iki yıl gerisinde
olan erkek çocuklar kendi büyüme atılımlarına genellikle
on ile on altı yaşlar arasında (ortalama olarak on dört yaşla)
başlarlar ve her yıl 7,5-12 cm büyürler. Daha sonra büyüme, maksimum
boya on sekiz ile yirmi yaşlar arasında ulaşılmasına kadar
yavaşlayarak sürer (Tanner, 1970). Bunların ortalama yaşlar
olduğunu, büyüme atılımının başladığı ve yayıldığı noktanın bireyden
bireye büyük ölçüde değiştiğini akılda tutmak gerekir.

Büyüme atılımı sırasında eller ve ayaklar çoğu zaman bedenin
diğer bölümlerinden daha çabuk gelişir; bu da geçici bir sakarlığa
ve beceriksizliğe yol açar. Örneğin, bir erkek çocuk zayıf
eşgüdümlü bir hokkabaz gibi kahve fincanını altlığın üzerinde
dengelemekte güçlük çeker. Ama bir saat sonra aynı çocuk tenis
sahasında şaşılacak bir incelik ve eşgüdüm gösterebilir. Beceriksizliğin
bedensel etkenlerden mi, toplumsal etkenlerden mi, yoksa
her ikisinden mi kaynaklandığı konusu tartışılabilir.

Ağırlık boyla birlikte artar. Erinliğin ilk evrelerinde, yaklaşık
on dört yaşına kadar, kızlar genellikle oğlanlardan daha
fazla kilo alırlar. Sonra oğlanlar onları yakalar ve geçerler
(Marlow, 1977). On bir ile on altı yaşlar arasında ortalama kız
çocuk yaklaşık on dokuz kilo, ortalama erkek çocuk yirmi beş kilo
alacaktır (Krogman, 1970). (Bir ergene, özellikle bir genç kıza bunun
normal olduğunu anlatmayı deneyiniz bakalım!). Her ne kadar
genetik etkenler boyun ve ağırlığın son durumunun belirlenmesinde
en önemli rolü oynuyorsa da, beslenme ve daha az ölçüde
iklim ve etnik köken de önemli olabilir.

Ağırlık konusunda iki sapma bazı ergenleri, kızları erkeklerden
daha fazla olmak üzere ilgilendirmektedir. Bunlardan
biri aşırı Şişmanlık'tır (obesity); diğeri de iştah kaybından doğan
aşırı kilo kaybı anlamına gelen anoreksia nervoza'dır.

Şişmanlık genellikle,"kişinin o boydaki ve yaştaki kişi
için olan ortalama ağırlığın yüzde 20 ya da daha fazla üstündeki
bir ağırlıkta olması" olarak tanımlanır (Watson ve Lowery,
1967, s. 435). Bazı otoriteler, bütün Amerikan ergenlerinin yüzde
35 kadarının şişman olarak sınıflanabileceğini, ama yüzde 10-15'inin
herkesçe şişman kabul edildiğini ileri sürmektedir (Bray
ve ark., 1972). Ne olursa olsun, şişmanlık, yalnızca yüksek tansiyonla
ve kalp-damar hastalığıyla ilişkisi nedeniyle değil,
aynı zamanda benlik kavramına, okula ve yaşıtlara uyum sağlamaya
etkisi nedeniyle de ciddi bir sorun haline gelmektedir.

Şişmanlığın nedenleri karmaşıktır; kimyasal dengesizlik
gibi, genetik ve fizyolojik etkenler ile kaygı ve aşırı yeme gibi
çevresel etkenler arasındaki olası etkileşimi içerir. Birçok araştırmacı,
bazı insanların aşırı beslendikleri ve diğer çocuklardan
daha şişman hücreler geliştirdiklerinde, bebeklikten itibaren
şişman olmaya programlandıkları kuramını benimsemektedir.
Başka araştırmacılar, bebeklik şişmanlığı ile çocukluk ve yetişkinlik
şişmanlığı arasındaki ilişkilerin hala açık olmadığını
düşünmektedirler.

Birçok araştırma kişinin şişman anababası olmasının etkilerini
ortaya koymaktadır. Şişman bir annesi ya da babası olan bir,
ergen yüzde 40 şişman olma şansına sahiptir, anababasının her
ikisi de şişman olan bir ergenin şansı yüzde 70-80'e çıkar (Hammer,
1965). Bir dahaki sefer, süpermarkette alışveriş yapan bazı
ailelere dikkat edin ve gözlemlerinizin bu bulguyu destekleyip
desteklemediğine bakın.

Kuşkusuz aşırı yemek şişmanlığın bir nedenidir, ama en
azından bir araştırma bazı şişman kızların az yediğini, çoğu zaman
ortalama ağırlıktaki kızlardan da az yediğini göstermektedir
(Huenemann, 1974). Bunun açıklaması, onların en sevdikleri
yiyeceklerin -hamburgerler, patates kızartmaları, çikolatalı
sütler, şekerlemeler, tatlı içecekler- yüksek kalorili olmasıdır.
Kızlar sık sık günün geç bir saatinde ya da gece tam yatağa girecekken
yemekte, dolayısıyla kalorileri yakmamaktadırlar. Ayrıca,
şişman kişiler daha az hareket etme eğilimindedir.

İkinci ağırlık sorunu -anoreksiya nervoza- yemek yemeği
reddetmeyi, alınan herhangi bir besini kusmayı ve aşırı kilo
kaybını içermektedir. Bliss ve Branch (1960), 81 kilodan 27 kiloya
düşen bir genç kız vakasını bildirmektedir. Kilo kaybı yanında,
kalp atışının azalması, kabızlık, ayhalinin kesilmesi (amenoreya)
sonuçlarını da getirmektedir. En ciddi durumunda bu sorun
hastanın hastaneye yatırılmasını ve tüple beslenmesini gerektirir;
ama anoreksiklerin yüzde 10 kadarının şiddetli açlıktan
öldüğü tahmin edilmektedir (Shesker ve Schildkrout, 1975).
Kızlarda bu sorun erkeklerdekinden hemen hemen on kat daha
fazla görülür, özellikle on iki ile yirmi beş yaşlar arasında, ortalama
olarak da on dört ya da on beş yaşlarında (Ushakov,
1971). Sorun genellikle şişmanlıktan kaçma kaygısıyla ve olası
bir gebe olma korkusuyla başlar, kendini çekiciliğini yitirmekten
koruma girişimi olarak ortaya çıkar.

ERGENDE BEDENSEL, CİNSEL, BİLİŞSEL GELİŞİM

Ergenlik, çoğunuz için çok tanıdık olan, çünkü ya hala geçmekte
olduğunuz ya da yolculuğunuzu henüz bitirdiğiniz bir gelişim
dönemidir. Bu dönemdeki yolculuğunuz nasıldı? Öncekinden
farklı mıydı? Daha mı iyiydi, yoksa daha mı kötüydü?

Her yeni serüvende olduğu gibi kuşkusuz bu dönem başladığında
da karmakarışık duygularınız vardı. Bazı insanlar size
büyümekte olmanın ne güzel olduğunu, bazıları da ne kadar berbat
bir şey olduğunu söylemiştir. Ortaya çıkan değişimler karşısında
kendinizi nasıl sıkıntılı ve beceriksiz hissettiğinizi anımsayın.
Bütün o alaycı yorumların yapıldığı, karşılıklı iğneleyici
sözlerin atıldığı yıllardan sonra karşı cinsin üyelerinin hala ilginç
ve çekici göründüğünü anımsayın. Ana babanızın neden böyle
giyindiğinizi, neden bu aptalca sözcükleri kullandığınızı,
kasetçalarınızda bütün o budala müzikleri ve gürültüleri neden
dinlediğinizi anlayamadığını anımsayın. Danslar, spor olayları ve
partiler olduğunda okulu eğlenceli buluyordunuz; ama kitap özetleri,
gramer testleri, ödevler istendiğinde okul hiç de eğlenceli
değildi. Ayna karşısında saatlerce oturuyor ve on yıl içinde neye
benzeyeceğinizi merak ediyor ya da kendinize "bu makyaj çok mu
kaçtı?", "bıyıklarım ne zaman gürleşecek?" diye soruyordunuz.
Çalışacağınız işi, yaşayacağınız yeri merak ediyordunuz. Şimdi,
lisedeki sınıf arkadaşlarınızın içinden okulu bırakanları,
hayata atılanları, uyuşturucuya ya da alkole alışanları ya da
henüz kendileri büyümekteyken anababa olanları hiç merak
ediyor musunuz? Ergenlik her bakımdan bir yolculuktu, değil mi?
Anımsayacağınız pek çok mutlu şey ve unutmayı yeğleyeceğiniz
pek az şey olmalı.

ERGENLİK NEDİR?

Psikologlar, antropologlar, filozoflar, anababalar ve hatta
ergenlerin kendileri ergenlik'i tanımlamayı çok uzun zamandan
beri denemektedirler. Modern ergenlik psikolojisinin babası olan
G. Stanley Hall ergenliği "fırtına ve stress" (Hall, 1904) zamanı
olarak betimledi, ama bu görüş yeni araştırmalarla desteklenmedi.
Ergenlik başkaları tarafından değişik biçimlerde de tanımlandı:
"Psikoseksüel gelişimin dört evresinin sonuncusu..." (Blos,
1962, s. 1); "İnsanda, bireyin yetişkine özgü ayrıcalıklarının kendisine
verilmediğini hissettiği zaman başlayan ve yetişkinin
tüm gücü ve toplumsal konumu toplum tarafından bireye verildiği
zaman sona eren gelişim dönemi..." (Sieg, 1971, s. 338); "Genç yetişkine
değişik yetişkinlik rollerini vatandaşlık sorumluluğunun
sonuçlarına katlanmak zorunda kalmadan denemesine izin verildiğinde
yaşanan normatif bunalım..." (Schulz, 1972, s. 323).

Kullanılan tanım ne olursa olsun bir şey açıktır: Çevremizde
pek çok ergen vardır. Nüfus Bürosu'na göre Amerika Birleşik
Devletleri'nde 1970'te 14-24 yaşlar arasındaki bireylerin sayısı
yaklaşık 40 milyondu, on yıl önceki 25 milyondan % 52 daha fazla.
13-19 yaşlar arasındakiler ise 27 milyondu (Packard, 1970).
Nüfus Bürosu, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki doğum patlamasının
sonucu olarak 1980'lerin bu yaşlar arasındaki yaklaşık 45
milyon insanla başlayacağını, ama 1990'ların başında 41 milyondan
biraz fazla bir sayıya düşebileceğini tahmin etmektedir.

12-24 Yaşlarındaki Nüfusun Miktarı ve On Yıllık Değişimleri

Yıllar - Miktar (milyon) - Değişim yüzdesi

1900 - 16.5 - + 16

1910 - 20.0 - + 21

1920 - 20.8 - + 4

1930 - 24.8 - + 20

1940 - 26.3 - + 6

1950 - 24.2 - - 8

1960 - 26.7 - + 10

1970 - 40.5 - + 52

1980 - 44.8 - + 11

1990 - 41.1 - - 8

Kaynak: F. Philip Rice, The Adolescent, 1978.

Genç insanların ve onların ilgilerinin kültürümüzün ve ekonomimizin
biçimlenmesinde büyük bir rol oynadığı bir toplumda
yaşıyoruz. Ergenler her yıl besine, plaklara, kasetlere, filmlere,
kozmetiklere, giysilere, kitaplara, dergilere ve daha yüzlerce
şeye 37 milyon dolardan fazla harcıyorlar.

ERGENLİKTE GELİŞİM GÖREVLERİ

Bir insan bugünün ve geleceğin sorunlarıyla başarılı biçimde
uğraşacaksa, bebeklikten ve ilk çocukluktan ergenliğe, ergenlikten
ileri yetişkinliğe doğru özel davranış türlerinin kazanılması
gerekmektedir. Ergenlik bedensel, toplumsal, bilişsel olgunlaşma
dönemidir. Bir ergenin başarması gereken yaşam görevleri bu bölümde
incelenmekte ve sonraki bölümde genişletilmektedir. Bu
görevlerin listesini Robert Havighurst geliştirmiştir.

Bedensel özelliklerini kabul etmek ve bedenini etkili
biçimde kullanmak. Ergenlik bir dizi hızlı bedensel değişimle
biyoloik olarak başlar; bu değişimler büyük ölçüde bir insanın
yetişkin boyuna, ağırlığına, bedensel ve cinsel özelliklerine kavuşmasını
sağlar. Bunun sonuçlarından herkes hoşnut kalmaz. Bir
kız ya da erkek çocuk kendini çok kısa ya da çok uzun bulabilir,
umduğu kadar yakışıklı ya da güzel olmadığını düşünebilir. Herkes
kendine "Ben normal miyim?" sorusunu sorar. Buradaki gelişim
görevi bedensel özelliklerini kabul etmeyi ve onları en iyisi
saymayı öğrenmektir.

Havighurst'e Göre Ergenlikte Gelişim Görevleri

1. Bedensel özelliklerini kabul etmek ve bedenini etkili biçimde
kullanmak.

2. Eril ya da dişil bir toplumsal rolü gerçekleştirmek.

3. Her iki cinsten yaşıtlarıyla yeni ve daha olgun ilişkiler kurmak.

4. Anababadan ve diğer yetişkinlerden duygusal bağımsızlığı
gerçekleştirmek.

5. Ekonomik bir mesleğe hazırlanmak.

6. Evliliğe ve aile yaşamına hazırlanmak.

7. Toplumsal bakımdan sorumlu bir davranışı istemek ve
gerçekleştirmek.

8. Davranışın rehberi olarak bir dizi değer ve bir ahlak sistemi
kazanmak, bir ideoloji geliştirmek.

Eril ya da dişil bir toplumsal rolü gerçekleştirmek.
Hızla değişen bir dünyada bu görev bir ergenin bugün yapmak zorunda
olduğu düzenlemelerin en önemlilerinden birini oluşturmaktadır.
Çağdaş Amerikan toplumunda bir erkek ya da kadın
için en uygun davranış hangisidir? Bir davranış tarzını açıkça
eril, diğerini açıkça dişil olarak etiketlediğimiz yıllarda, yani
bundan yirmi yıl önce bu soruyu yanıtlamak kolaydı. Oysa bugün
birçok kişi cinsler arasındaki benzerlikleri farklılıklardan daha
fazla vurgulamaktadır: Kumaş pantolonları, blucinleri, üniseks
saç kesimlerini düşünün. Kuşkusuz en büyük değişimler kadınlık
rollerinde ortaya çıktı. Ama herkes aynı yönde hareket etmemektedir.
Kimileri toplumsal rollerini geleneksel çerçevede geliştirmekte,
kimileri eşitliği ve birbiriyle örtüşen davranışları
savunmakta, kimileri de aşırı uçlar arasındaki yerini korumaktadır.
Anlaşılabilir biçimde, anababaların, öğretmenlerin ve ergenlerin
kendilerinin, yakın geçmişten kesinlikle farklı olan bir
şimdiki zamandan köklü biçimde ayrılan bir geleceğe hazırlanma
konusunda kafaları karışmaktadır.

Her iki cinsten yaşıtlarıyla yeni ve daha olgun ilişkiler
kurmak. İlk ergenliğin büyük ölçüde aynı cinsten arkadaşlardan
kurulan yaşıt grupları şimdi yerini daha olgun erkek-kadın
ilişkilerine bırakmalıdır. Ergen, karma bir grupta gülüşmeden,
kızarmadan, terlemeden ne söyleyeceğini ve nasıl söyleyeceğini,
yetişkinlere özgü çeşitli toplumsal etkinliklere nasıl katılacağını
öğrenmek zorundadır. Kültür bu toplumsal ilişkilerin ne olacağını
büyük ölçüde belirler; bu ilişkiler bir toplumdan diğerine ve
sınıflar arasında değişiklik gösterir. Örneğin, Havighurst (1972)
orta sınıf Amerikalıların toplumsal başarıyı, çok sayıda arkadaş
sahibi olmayı, yüksek statüyü, geç evlenmeyi vurgulamaya yöneldiğini,
buna karşılık alt sınıfın erken cinsel yaşantıya, erken evliliğe,
çeteye, komşuluk ilişkilerine yöneldiğini göstermektedir.

Anababadan ve diğer yetişkinlerden duygusal bağımsızlığı
gerçekleştirmek. Anababadan özellikle davranış, tutum
ve ilgiler bakımından bağımsız olmaya girişen ergenler, genellikle,
önceden izin almadan, ardından da ayrıntılı rapor vermek
zorunda kalmadan bir şeyleri arkadaşlarıyla birlikte yapmak
isterler. Daha çok yerel çöplüğe benzeyen yatak odanızın kapısına
"özel mülkiyet", "uzak durun" levhaları astığınızı belki siz de
anımsarsınız. Fakat bağımsızlığın getirdiği özgürlükle birlikte,
anababaya ve diğer yetişkinlere duyulan sevgi ve saygıyı içeren
bir başka boyut daha vardır. Bu boyut vermeyi ve almayı, her
iki tarafı da anlamayı gerektirir. Havighurst'ün (1972) belirttiği
gibi, ergenler anababalar onların üzerinde otorite kurmaya
kalkıştığında sık sık başkaldırırlar, ama anababalar onları sorumlu
yetişkin gibi davranmaya yüreklendirdiğinde bağımlılık
göstermeye çalışırlar. Burada da kültür önemli bir rol oynuyor
görünmektedir. Bağımsızlık görevi alt sınıfta orta sınıftakinden
daha kolay yerine getirilmektedir; orta sınıf uzayan eğitimi,
ekonomik desteği, gecikmiş evliliği, daha fazla korumayı -özellikle
ergen kızları- vurgulamaktadır. Bu görevin Amerikan kadınları
açısından taşıdığı güçlükler Nancy Friday'in My Mother,
My Self (1977) adlı kitabında sergilenmiştir. (Türkçe'de, Nancy
Friday, Annem ve Ben, e Yay., İstanbul, 1984. (ç.n).)

Ekonomik bir mesleğe hazırlanmak. Eskiden, çocukların
aile çiftliğini ya da işini üstlerine almaları ya da anababanın
ya da büyüklerin onlar için seçtiği mesleğe yönelmeleri beklenmiştir.
Ancak, toplum gitgide karmaşıklaştıkça ve teknoloji
geliştikçe bir meslek seçmek çoğu kişinin son derece güç bulduğu
çok daha kişisel bir karar haline geldi. Kuşkusuz en büyük değişim
kadınlar açısından ortaya çıktı; kadınların çoğu tıp, hukuk,
mühendislik gibi eskiden erkeklerin egemen olduğu alanlarda
evliliği meslekle kaynaştırmak istemektedir. Birçok durumda
ergenlik yılları, resmi okul öğrenimi ve yeteneklerin ve ilgilerin
belirlenmesi üzerinde yoğunlaşarak, genç insana yetişkin yaşamı
için ne istediği, ne yapabileceği, ne yapacağı konusunda karar
vermesi için zaman sağlamaktadır. Alt sınıfın üyeleri bunu yasaların
ve ekonomik koşulların izin verdiği ölçüde erkenden okulu
bırakarak ve çalışmaya başlayarak gerçekleştirirler çoğu zaman.
Orta sınıf ergenleri için meslek, anababaya daha uzun süre
parasal bağımlılığa yol açacak biçimde, genellikle fazladan
eğitim ya da alıştırma yıllarını gerektirir.

Evliliğe ve aile yaşmına hazırlanma. Bu gelişim görevi
birçok açıdan, az önce tartışılan ve yukarıda gösterilen üçüncü,
dördüncü ve beşinci görevlerde ilerlemeler kaydedilmiş olmasına
bağlıdır. "Deneme evliliği", "birlikte yaşama" gibi toplumsal
geleneklerdeki değişimler belki bu görevi çağdaş ergenler
için daha zor kılmıştır. Ergenlerin çoğu büyük olasılıkla sonunda
evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı beklemektedir. Ancak, Havighurst'ün
(1972) belirttiği gibi, bazı ergenler evliliği ve aile yaşamını
zevkle beklerler, bazıları ise düşmanlık ya da korku hissederler.
Açıkça bir bireyin bu alandaki tutumu, başarısı ya da
başarısızlığı hem kültürden ve sosyoekonomik düzeyden, hem de
aile deneyimlerinden etkilenir. Birçok ergen çok fazla düşünmeden
ya da hazırlanmadan ve çoğu zaman ev işleri ya da çocuk yetiştirmek
için gerekli olan becerilere sahip olmadan evlenmekte
ve çocuk yapmaktadır. Bu olduğunda, lise ya da üniversite düzeyinde
gerekli kurslara ve rehberliğe başvurarak daha fazla çaba
harcandığını görmekteyiz.

Toplumsal bakımdan sorumlu bir davranışı istemek ve
gerçekleştirmek. Çok az istisna dışında, insanlar yaşamlarını
soyutlanmış biçimde değil, bir topluluk, devlet, bölge, ülke içinde
yaşarlar. Ergen, bir yetişkin olarak, siyasal, dinsel ve toplumsal
etkinliklere sorumlu bir katılımcı olmayı, vergi ödemeyi ve oy
vermeyi öğrenmelidir. Genellikle bu, toplumun sorunlarının ve
ilgilerinin bireyden önce geldiği, bunun mantıksal olarak bizi
ergenliğin sonuncu gelişim görevine götürdüğü anlamına gelir.

Davranışın rehberi olarak bir dizi değer ve bir ahlak
sistemi kazanmak, bir ideoloji geliştirmek. Bebeklikten ergenliğe
kadar bir birey üzerinde anababaların, yaşıtların, okulun,
dinin uyguladığı etkiler, yaşamak için bir dizi standart oluşturmaya
yardımcı olmak üzere birleşirler. Bu değerler bireyin
benliğine katılır ve hem toplumu hem bireyselliği yansıtırlar.
Örneğin, bir birey geleneksel bir dinin ilkelerine uygun olarak
davranabilir ya da çeşitli dinsel ya da ahlaki sistemlerin ögelerinden
oluşan özel bir ideoloji geliştirebilir. Bunu gerçekleştirdiğinizde
dünyadaki yerinizi ve diğer bireylerle ilişkilerinizi tanımlamak

ERGENDE BEDENSEL, CİNSEL, BİLİŞSEL GELİŞİM

Ergenlik, çoğunuz için çok tanıdık olan, çünkü ya hala geçmekte
olduğunuz ya da yolculuğunuzu henüz bitirdiğiniz bir gelişim
dönemidir. Bu dönemdeki yolculuğunuz nasıldı? Öncekinden
farklı mıydı? Daha mı iyiydi, yoksa daha mı kötüydü?

Her yeni serüvende olduğu gibi kuşkusuz bu dönem başladığında
da karmakarışık duygularınız vardı. Bazı insanlar size
büyümekte olmanın ne güzel olduğunu, bazıları da ne kadar berbat
bir şey olduğunu söylemiştir. Ortaya çıkan değişimler karşısında
kendinizi nasıl sıkıntılı ve beceriksiz hissettiğinizi anımsayın.
Bütün o alaycı yorumların yapıldığı, karşılıklı iğneleyici
sözlerin atıldığı yıllardan sonra karşı cinsin üyelerinin hala ilginç
ve çekici göründüğünü anımsayın. Ana babanızın neden böyle
giyindiğinizi, neden bu aptalca sözcükleri kullandığınızı,
kasetçalarınızda bütün o budala müzikleri ve gürültüleri neden
dinlediğinizi anlayamadığını anımsayın. Danslar, spor olayları ve
partiler olduğunda okulu eğlenceli buluyordunuz; ama kitap özetleri,
gramer testleri, ödevler istendiğinde okul hiç de eğlenceli
değildi. Ayna karşısında saatlerce oturuyor ve on yıl içinde neye
benzeyeceğinizi merak ediyor ya da kendinize "bu makyaj çok mu
kaçtı?", "bıyıklarım ne zaman gürleşecek?" diye soruyordunuz.
Çalışacağınız işi, yaşayacağınız yeri merak ediyordunuz. Şimdi,
lisedeki sınıf arkadaşlarınızın içinden okulu bırakanları,
hayata atılanları, uyuşturucuya ya da alkole alışanları ya da
henüz kendileri büyümekteyken anababa olanları hiç merak
ediyor musunuz? Ergenlik her bakımdan bir yolculuktu, değil mi?
Anımsayacağınız pek çok mutlu şey ve unutmayı yeğleyeceğiniz
pek az şey olmalı.

ERGENLİK NEDİR?

Psikologlar, antropologlar, filozoflar, anababalar ve hatta
ergenlerin kendileri ergenlik'i tanımlamayı çok uzun zamandan
beri denemektedirler. Modern ergenlik psikolojisinin babası olan
G. Stanley Hall ergenliği "fırtına ve stress" (Hall, 1904) zamanı
olarak betimledi, ama bu görüş yeni araştırmalarla desteklenmedi.
Ergenlik başkaları tarafından değişik biçimlerde de tanımlandı:
"Psikoseksüel gelişimin dört evresinin sonuncusu..." (Blos,
1962, s. 1); "İnsanda, bireyin yetişkine özgü ayrıcalıklarının kendisine
verilmediğini hissettiği zaman başlayan ve yetişkinin
tüm gücü ve toplumsal konumu toplum tarafından bireye verildiği
zaman sona eren gelişim dönemi..." (Sieg, 1971, s. 338); "Genç yetişkine
değişik yetişkinlik rollerini vatandaşlık sorumluluğunun
sonuçlarına katlanmak zorunda kalmadan denemesine izin verildiğinde
yaşanan normatif bunalım..." (Schulz, 1972, s. 323).

Kullanılan tanım ne olursa olsun bir şey açıktır: Çevremizde
pek çok ergen vardır. Nüfus Bürosu'na göre Amerika Birleşik
Devletleri'nde 1970'te 14-24 yaşlar arasındaki bireylerin sayısı
yaklaşık 40 milyondu, on yıl önceki 25 milyondan % 52 daha fazla.
13-19 yaşlar arasındakiler ise 27 milyondu (Packard, 1970).
Nüfus Bürosu, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki doğum patlamasının
sonucu olarak 1980'lerin bu yaşlar arasındaki yaklaşık 45
milyon insanla başlayacağını, ama 1990'ların başında 41 milyondan
biraz fazla bir sayıya düşebileceğini tahmin etmektedir.

12-24 Yaşlarındaki Nüfusun Miktarı ve On Yıllık Değişimleri

Yıllar - Miktar (milyon) - Değişim yüzdesi

1900 - 16.5 - + 16

1910 - 20.0 - + 21

1920 - 20.8 - + 4

1930 - 24.8 - + 20

1940 - 26.3 - + 6

1950 - 24.2 - - 8

1960 - 26.7 - + 10

1970 - 40.5 - + 52

1980 - 44.8 - + 11

1990 - 41.1 - - 8

Kaynak: F. Philip Rice, The Adolescent, 1978.

Genç insanların ve onların ilgilerinin kültürümüzün ve ekonomimizin
biçimlenmesinde büyük bir rol oynadığı bir toplumda
yaşıyoruz. Ergenler her yıl besine, plaklara, kasetlere, filmlere,
kozmetiklere, giysilere, kitaplara, dergilere ve daha yüzlerce
şeye 37 milyon dolardan fazla harcıyorlar.

ERGENLİKTE GELİŞİM GÖREVLERİ

Bir insan bugünün ve geleceğin sorunlarıyla başarılı biçimde
uğraşacaksa, bebeklikten ve ilk çocukluktan ergenliğe, ergenlikten
ileri yetişkinliğe doğru özel davranış türlerinin kazanılması
gerekmektedir. Ergenlik bedensel, toplumsal, bilişsel olgunlaşma
dönemidir. Bir ergenin başarması gereken yaşam görevleri bu bölümde
incelenmekte ve sonraki bölümde genişletilmektedir. Bu
görevlerin listesini Robert Havighurst geliştirmiştir.

Bedensel özelliklerini kabul etmek ve bedenini etkili
biçimde kullanmak. Ergenlik bir dizi hızlı bedensel değişimle
biyoloik olarak başlar; bu değişimler büyük ölçüde bir insanın
yetişkin boyuna, ağırlığına, bedensel ve cinsel özelliklerine kavuşmasını
sağlar. Bunun sonuçlarından herkes hoşnut kalmaz. Bir
kız ya da erkek çocuk kendini çok kısa ya da çok uzun bulabilir,
umduğu kadar yakışıklı ya da güzel olmadığını düşünebilir. Herkes
kendine "Ben normal miyim?" sorusunu sorar. Buradaki gelişim
görevi bedensel özelliklerini kabul etmeyi ve onları en iyisi
saymayı öğrenmektir.

Havighurst'e Göre Ergenlikte Gelişim Görevleri

1. Bedensel özelliklerini kabul etmek ve bedenini etkili biçimde
kullanmak.

2. Eril ya da dişil bir toplumsal rolü gerçekleştirmek.

3. Her iki cinsten yaşıtlarıyla yeni ve daha olgun ilişkiler kurmak.

4. Anababadan ve diğer yetişkinlerden duygusal bağımsızlığı
gerçekleştirmek.

5. Ekonomik bir mesleğe hazırlanmak.

6. Evliliğe ve aile yaşamına hazırlanmak.

7. Toplumsal bakımdan sorumlu bir davranışı istemek ve
gerçekleştirmek.

8. Davranışın rehberi olarak bir dizi değer ve bir ahlak sistemi
kazanmak, bir ideoloji geliştirmek.

Eril ya da dişil bir toplumsal rolü gerçekleştirmek.
Hızla değişen bir dünyada bu görev bir ergenin bugün yapmak zorunda
olduğu düzenlemelerin en önemlilerinden birini oluşturmaktadır.
Çağdaş Amerikan toplumunda bir erkek ya da kadın
için en uygun davranış hangisidir? Bir davranış tarzını açıkça
eril, diğerini açıkça dişil olarak etiketlediğimiz yıllarda, yani
bundan yirmi yıl önce bu soruyu yanıtlamak kolaydı. Oysa bugün
birçok kişi cinsler arasındaki benzerlikleri farklılıklardan daha
fazla vurgulamaktadır: Kumaş pantolonları, blucinleri, üniseks
saç kesimlerini düşünün. Kuşkusuz en büyük değişimler kadınlık
rollerinde ortaya çıktı. Ama herkes aynı yönde hareket etmemektedir.
Kimileri toplumsal rollerini geleneksel çerçevede geliştirmekte,
kimileri eşitliği ve birbiriyle örtüşen davranışları
savunmakta, kimileri de aşırı uçlar arasındaki yerini korumaktadır.
Anlaşılabilir biçimde, anababaların, öğretmenlerin ve ergenlerin
kendilerinin, yakın geçmişten kesinlikle farklı olan bir
şimdiki zamandan köklü biçimde ayrılan bir geleceğe hazırlanma
konusunda kafaları karışmaktadır.

Her iki cinsten yaşıtlarıyla yeni ve daha olgun ilişkiler
kurmak. İlk ergenliğin büyük ölçüde aynı cinsten arkadaşlardan
kurulan yaşıt grupları şimdi yerini daha olgun erkek-kadın
ilişkilerine bırakmalıdır. Ergen, karma bir grupta gülüşmeden,
kızarmadan, terlemeden ne söyleyeceğini ve nasıl söyleyeceğini,
yetişkinlere özgü çeşitli toplumsal etkinliklere nasıl katılacağını
öğrenmek zorundadır. Kültür bu toplumsal ilişkilerin ne olacağını
büyük ölçüde belirler; bu ilişkiler bir toplumdan diğerine ve
sınıflar arasında değişiklik gösterir. Örneğin, Havighurst (1972)
orta sınıf Amerikalıların toplumsal başarıyı, çok sayıda arkadaş
sahibi olmayı, yüksek statüyü, geç evlenmeyi vurgulamaya yöneldiğini,
buna karşılık alt sınıfın erken cinsel yaşantıya, erken evliliğe,
çeteye, komşuluk ilişkilerine yöneldiğini göstermektedir.

Anababadan ve diğer yetişkinlerden duygusal bağımsızlığı
gerçekleştirmek. Anababadan özellikle davranış, tutum
ve ilgiler bakımından bağımsız olmaya girişen ergenler, genellikle,
önceden izin almadan, ardından da ayrıntılı rapor vermek
zorunda kalmadan bir şeyleri arkadaşlarıyla birlikte yapmak
isterler. Daha çok yerel çöplüğe benzeyen yatak odanızın kapısına
"özel mülkiyet", "uzak durun" levhaları astığınızı belki siz de
anımsarsınız. Fakat bağımsızlığın getirdiği özgürlükle birlikte,
anababaya ve diğer yetişkinlere duyulan sevgi ve saygıyı içeren
bir başka boyut daha vardır. Bu boyut vermeyi ve almayı, her
iki tarafı da anlamayı gerektirir. Havighurst'ün (1972) belirttiği
gibi, ergenler anababalar onların üzerinde otorite kurmaya
kalkıştığında sık sık başkaldırırlar, ama anababalar onları sorumlu
yetişkin gibi davranmaya yüreklendirdiğinde bağımlılık
göstermeye çalışırlar. Burada da kültür önemli bir rol oynuyor
görünmektedir. Bağımsızlık görevi alt sınıfta orta sınıftakinden
daha kolay yerine getirilmektedir; orta sınıf uzayan eğitimi,
ekonomik desteği, gecikmiş evliliği, daha fazla korumayı -özellikle
ergen kızları- vurgulamaktadır. Bu görevin Amerikan kadınları
açısından taşıdığı güçlükler Nancy Friday'in My Mother,
My Self (1977) adlı kitabında sergilenmiştir. (Türkçe'de, Nancy
Friday, Annem ve Ben, e Yay., İstanbul, 1984. (ç.n).)

Ekonomik bir mesleğe hazırlanmak. Eskiden, çocukların
aile çiftliğini ya da işini üstlerine almaları ya da anababanın
ya da büyüklerin onlar için seçtiği mesleğe yönelmeleri beklenmiştir.
Ancak, toplum gitgide karmaşıklaştıkça ve teknoloji
geliştikçe bir meslek seçmek çoğu kişinin son derece güç bulduğu
çok daha kişisel bir karar haline geldi. Kuşkusuz en büyük değişim
kadınlar açısından ortaya çıktı; kadınların çoğu tıp, hukuk,
mühendislik gibi eskiden erkeklerin egemen olduğu alanlarda
evliliği meslekle kaynaştırmak istemektedir. Birçok durumda
ergenlik yılları, resmi okul öğrenimi ve yeteneklerin ve ilgilerin
belirlenmesi üzerinde yoğunlaşarak, genç insana yetişkin yaşamı
için ne istediği, ne yapabileceği, ne yapacağı konusunda karar
vermesi için zaman sağlamaktadır. Alt sınıfın üyeleri bunu yasaların
ve ekonomik koşulların izin verdiği ölçüde erkenden okulu
bırakarak ve çalışmaya başlayarak gerçekleştirirler çoğu zaman.
Orta sınıf ergenleri için meslek, anababaya daha uzun süre
parasal bağımlılığa yol açacak biçimde, genellikle fazladan
eğitim ya da alıştırma yıllarını gerektirir.

Evliliğe ve aile yaşmına hazırlanma. Bu gelişim görevi
birçok açıdan, az önce tartışılan ve yukarıda gösterilen üçüncü,
dördüncü ve beşinci görevlerde ilerlemeler kaydedilmiş olmasına
bağlıdır. "Deneme evliliği", "birlikte yaşama" gibi toplumsal
geleneklerdeki değişimler belki bu görevi çağdaş ergenler
için daha zor kılmıştır. Ergenlerin çoğu büyük olasılıkla sonunda
evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı beklemektedir. Ancak, Havighurst'ün
(1972) belirttiği gibi, bazı ergenler evliliği ve aile yaşamını
zevkle beklerler, bazıları ise düşmanlık ya da korku hissederler.
Açıkça bir bireyin bu alandaki tutumu, başarısı ya da
başarısızlığı hem kültürden ve sosyoekonomik düzeyden, hem de
aile deneyimlerinden etkilenir. Birçok ergen çok fazla düşünmeden
ya da hazırlanmadan ve çoğu zaman ev işleri ya da çocuk yetiştirmek
için gerekli olan becerilere sahip olmadan evlenmekte
ve çocuk yapmaktadır. Bu olduğunda, lise ya da üniversite düzeyinde
gerekli kurslara ve rehberliğe başvurarak daha fazla çaba
harcandığını görmekteyiz.

Toplumsal bakımdan sorumlu bir davranışı istemek ve
gerçekleştirmek. Çok az istisna dışında, insanlar yaşamlarını
soyutlanmış biçimde değil, bir topluluk, devlet, bölge, ülke içinde
yaşarlar. Ergen, bir yetişkin olarak, siyasal, dinsel ve toplumsal
etkinliklere sorumlu bir katılımcı olmayı, vergi ödemeyi ve oy
vermeyi öğrenmelidir. Genellikle bu, toplumun sorunlarının ve
ilgilerinin bireyden önce geldiği, bunun mantıksal olarak bizi
ergenliğin sonuncu gelişim görevine götürdüğü anlamına gelir.

Davranışın rehberi olarak bir dizi değer ve bir ahlak
sistemi kazanmak, bir ideoloji geliştirmek. Bebeklikten ergenliğe
kadar bir birey üzerinde anababaların, yaşıtların, okulun,
dinin uyguladığı etkiler, yaşamak için bir dizi standart oluşturmaya
yardımcı olmak üzere birleşirler. Bu değerler bireyin
benliğine katılır ve hem toplumu hem bireyselliği yansıtırlar.
Örneğin, bir birey geleneksel bir dinin ilkelerine uygun olarak
davranabilir ya da çeşitli dinsel ya da ahlaki sistemlerin ögelerinden
oluşan özel bir ideoloji geliştirebilir. Bunu gerçekleştirdiğinizde
dünyadaki yerinizi ve diğer bireylerle ilişkilerinizi tanımlamak

ERGENLİKTE GELİŞİM nasıldır?

Ergenlik büyük bir biyolojik değişim dönemi olduğu için, 12.
Bölüm çocukluktan yetişkinliğe geçişin belirtisi olan çeşitli bedensel
değişimleri ele alarak başlamaktadır. Bu dönemle ilişkili bazı
sorunlara -şişmanlık, anoreksiya nervoza gibi-, ilk ve ileri bedensel
olgunlaşmanın psikolojik etkilerine özel olarak dikkat
gösterilmiştir.

Ergen cinselliği ve bunun anlatımında son yirmi yılda ortaya
çıkan değişimler dikkatle incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Zihinsel
yeteneklerin süregiden genişlemesi Piaget'nin kuramı çerçevesinde
ele alınmıştır. David Elkind'in yeni bir benmerkezlilik
dönemine ve bunun benlik kavramının sürekli kuruluşu üzerindeki
etkisine ilişkin kuramı da incelenmektedir.

13. Bölüm önceki bölümlerde ele alınan konuların genişletilmesiyle
oluşmaktadır. Tartışma, aile ilişkileri ve yaşıtlar arasındaki
artan etkimleşimlerin önemli etkileri ile başlamaktadır.
Arkadaşlıkların kurulmasına ve kliklere, topluluklara, çetelere
katılma konusuna özel bir ilgi gösterilmiştir. Kişilik gelişimi yine
Erikson'un kuramı çerçevesinde incelenmiş, kimlik ile rol karışımı
arasındaki bunalıma özel olarak dikkat edilmiştir.

Okul yaşantıları orta çocuklukta olduğu gibi ergenlerin gelişimini
de etkiler. Okul ve öğretmenler karşısındaki tutumlar
-özellikle meslek seçimiyle ilişkili olduklarında- ve okuldan
ayrılma sorunu yeniden gözden geçirilmektedir.

Ergenlikle ilgili gençlik suçluluğu, aşırı uyuşturucu kullanımı
ve gittikçe artan ergen gebeliği sorunu gibi bazı sorunları da
tartışıyoruz, ama bunu olumlu bir ergenlik görüşüyle yapıyoruz. Ergenler
insan gelişimi döngüsünde sonraki kuşak için geleceği temsil ederler.

ERGENLİKTE GELİŞİM nasıldır?

Ergenlik büyük bir biyolojik değişim dönemi olduğu için, 12.
Bölüm çocukluktan yetişkinliğe geçişin belirtisi olan çeşitli bedensel
değişimleri ele alarak başlamaktadır. Bu dönemle ilişkili bazı
sorunlara -şişmanlık, anoreksiya nervoza gibi-, ilk ve ileri bedensel
olgunlaşmanın psikolojik etkilerine özel olarak dikkat
gösterilmiştir.

Ergen cinselliği ve bunun anlatımında son yirmi yılda ortaya
çıkan değişimler dikkatle incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Zihinsel
yeteneklerin süregiden genişlemesi Piaget'nin kuramı çerçevesinde
ele alınmıştır. David Elkind'in yeni bir benmerkezlilik
dönemine ve bunun benlik kavramının sürekli kuruluşu üzerindeki
etkisine ilişkin kuramı da incelenmektedir.

13. Bölüm önceki bölümlerde ele alınan konuların genişletilmesiyle
oluşmaktadır. Tartışma, aile ilişkileri ve yaşıtlar arasındaki
artan etkimleşimlerin önemli etkileri ile başlamaktadır.
Arkadaşlıkların kurulmasına ve kliklere, topluluklara, çetelere
katılma konusuna özel bir ilgi gösterilmiştir. Kişilik gelişimi yine
Erikson'un kuramı çerçevesinde incelenmiş, kimlik ile rol karışımı
arasındaki bunalıma özel olarak dikkat edilmiştir.

Okul yaşantıları orta çocuklukta olduğu gibi ergenlerin gelişimini
de etkiler. Okul ve öğretmenler karşısındaki tutumlar
-özellikle meslek seçimiyle ilişkili olduklarında- ve okuldan
ayrılma sorunu yeniden gözden geçirilmektedir.

Ergenlikle ilgili gençlik suçluluğu, aşırı uyuşturucu kullanımı
ve gittikçe artan ergen gebeliği sorunu gibi bazı sorunları da
tartışıyoruz, ama bunu olumlu bir ergenlik görüşüyle yapıyoruz. Ergenler
insan gelişimi döngüsünde sonraki kuşak için geleceği temsil ederler.

18 Ağustos 2008 Pazartesi

Taşrada cinsellik ve eşleri aldatma

Arkadaşlar bildiğiniz gibi eşleri aldatmak sadece büyük şehirlerle kısıtlı değildir.Artık değişen toplum yapısı ve insanların cinsellik bilgisinin az olması gibi nedenlerbaşta gelsede.Tek nedenler bunlar değildir belki taşrada eşlerin bir birini aldatmalarının en büyün nedenleri yarım yamalak bilgi ve tv.Taşradaki kadın veya erkek kendi ortamlarına uzak olayları tv de çok normalmiş gibi görmeleri insanların psikolojisini etkilemekte ve özenti oluşmaya başlamaktdır.Örneğin dizi ve filmlerde insanlar bir birlerini çok rahat aldatabiliyor kimin kiminle yattığı bilmek imkansız hale geliyor bunu gören bilgi ve bilinç bakımından kısıtlı tecrübelere sahip insanlar farkında olmadanda bunlara özeniyor ve ufak ufak aldatma girişimleri başlıyor.Peki hep erkekler mi aldatıyor kesinlikle hayır erkekler mutlka bir kadınla aldatır doğal olarak o kadınlarda aldatmış sayılıyor.
Bir başak aldatama nedeni ise eşlerden birinin yurd dışına ve şehir dışına çalışmaya gitmesi.Evdeki bayan tv, nin etkisi imanın zayıf olması nedeni ile bunun yanında cinsel tadı almış ve uzun zamandır cinsllik yaşamayan bayan eşini aldatabiliyor.
Gelelim aldatamada en büyük etkene.en büyük etken imanın zayıflığıdır.Allah korkusu olan bir şahsın eşlerini aldatması neredeyse imkansıdır

Taşrada cinsellik ve eşleri aldatma

Arkadaşlar bildiğiniz gibi eşleri aldatmak sadece büyük şehirlerle kısıtlı değildir.Artık değişen toplum yapısı ve insanların cinsellik bilgisinin az olması gibi nedenlerbaşta gelsede.Tek nedenler bunlar değildir belki taşrada eşlerin bir birini aldatmalarının en büyün nedenleri yarım yamalak bilgi ve tv.Taşradaki kadın veya erkek kendi ortamlarına uzak olayları tv de çok normalmiş gibi görmeleri insanların psikolojisini etkilemekte ve özenti oluşmaya başlamaktdır.Örneğin dizi ve filmlerde insanlar bir birlerini çok rahat aldatabiliyor kimin kiminle yattığı bilmek imkansız hale geliyor bunu gören bilgi ve bilinç bakımından kısıtlı tecrübelere sahip insanlar farkında olmadanda bunlara özeniyor ve ufak ufak aldatma girişimleri başlıyor.Peki hep erkekler mi aldatıyor kesinlikle hayır erkekler mutlka bir kadınla aldatır doğal olarak o kadınlarda aldatmış sayılıyor.
Bir başak aldatama nedeni ise eşlerden birinin yurd dışına ve şehir dışına çalışmaya gitmesi.Evdeki bayan tv, nin etkisi imanın zayıf olması nedeni ile bunun yanında cinsel tadı almış ve uzun zamandır cinsllik yaşamayan bayan eşini aldatabiliyor.
Gelelim aldatamada en büyük etkene.en büyük etken imanın zayıflığıdır.Allah korkusu olan bir şahsın eşlerini aldatması neredeyse imkansıdır

Kütüphanecilik kulübü çalışmaları

NURAN YILMAZ ÇOK PROGRAMLI LİSESİ

KÜTÜPHANECİLİK KULÜBÜ
FAALİYET DOSYASI




2005-2006 ÖĞRETİM YILI






























KÜTÜPHANECİLİK KULÜBÜ
SOSYAL KULÜP İÇ YÖNETMELİĞİ

OKULUN ADI : NURAN YILMAZ ÇOK PROGRAMLI LİSESİ
SOSYAL KULÜBÜN ADI : KÜTÜPHANECİLİK KULÜBÜ

BİRİNCİ BÖLÜM

AMAÇ:
Madde 1. Öğrencilere okulda ve iş hayatında iş bölümünün yararını göstermek, buna alıştırmak ve bu alanda gelişmelerine yardımcı olmak.
Madde 2. Sosyal kulüp çalışmalarında öğrencilere dayanışma ve yardımlaşma alışkanlığı kazandırmak.
Madde 3. Öğrencilerin ilgi ve yeteneklerini ortaya çıkarmak.
Madde 4. Toplum ve okul kurallarına uygun olarak kitap okuma alışkanlığını kazandırmak.
Madde 5. Kitaplıklardan ve kitaplardan yararlanma yollarını öğretmek.
Madde 6. Öğrencilerin araştırmaya yönelik çalışmalar yapmasını sağlamak.

KAPSAM:
Madde 7. Bu iç yönetmelik NURAN YILMAZ ÇOK PROGRAMLI LİSESİnde Kütüphanecilik kulübünün çalışmalarını kapsar.

GENEL HÜKÜMLER:
Madde 8. Kulüp bütün üyeleriyle toplantı yaparak çalışmaları değerlendirir. İlk toplantısında yıllık çalışma programını hazırlayarak Sosyal kulüpler, rehber öğretmenler kuruluna sunar.
Madde 9. Kulüp toplantısı başkanın çağrısı üzerine yapılır. Toplantı salt çoğunluk ile yapılır. Kararlar oy çokluğu ile alınır. Oyların eşitliği halinde başkanın oyu iki oy kabul edilir.
Madde 10. Kulüp yönetim kurulu haftada bir kere toplanır ve çalışmaları değerlendirir.
Madde 11. Kulübün ilk toplantısında yürürlükte bulunan kulüp iç yönetmeliğinde değişiklik yapılması teklifi olursa görüşülür, karara bağlanır. Bu karar kulüp rehber öğretmeni aracılığı ile rehber öğretmenler kurulunda görüşüldükten sonra müdürün onayı ile yürürlüğe girer.
Madde 12. Kulüp rehber öğretmeni kulübün toplantısına gözlemci olarak katılır. Danışman olarak kendisinden faydalanılır.
Madde 13. Kulübün bütün toplantıları demokratik kurallar içinde yürütülür.
Madde 14. Bu yönetmeliği okul müdürü yönetir.








İKİNCİ BÖLÜM

SOSYAL KULÜPÜN KURULUŞU:
Madde 15. Sosyal kulüp yönetmelik hükümlerine göre sınıf ve şubelerden öğrencilerden oluşmuştur.
Madde 16. Sosyal kulüpün rehber öğretmeni Kasım KARACA, Fatih BEZİRGAN ve Reyhane Şami FAKİOĞLU’dur.
Madde 17. Genel Kurulca kulüp yönetimi için yönetim kuruluna seçilen üyeler kendi aralarında iş bölümü yaparak başkanlığa Yağmur UYAR(11/H) , başkan yardımcılığına TÜLAY KIZGIN(10/D) , sekreterliğe Hülya SOLMAZ (11-H), saymanlığa Dilber AKKAYA (9/A) seçilmişlerdir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

GÖREVLER:
Sosyal Kulüp Başkanının Görevleri:
Madde 18. Kulübün çalışmalarından yıllık çalışma programının uygulanmasında birinci derece sorumludur.
Madde 19. Sosyal kulüp başkanının görevleri şunlardır:
a. Kulüple ilgili bütün dilekleri alır, üyeleri kulüp toplantısına çağırır.
b. Diğer Sosyal kulüplerle iş birliği yapar.
c. Kulüp çalışmalarının düzenini, disiplinini ve gelişimini sağlar.
d. Rehber öğretmenin gözetim, denetim, ve yönlendirmelerini kulüp üyelerine iletir.
e. Genel kurulda kulüple ilgili eleştirileri cevaplandırır.
f. Kulüple ilgili harcamaları saymanla tespit ederek Sosyal kulüpler yönetim kuruluna bildirir.
g. Kulüple ilgili yönetim kurulu toplantılarına başkanlık eder.

Sosyal Kulüp Başkan Yardımcısının Görevleri:
Madde 20. Sosyal kulüp başkan yardımcısının görevleri şunlardır:
a. Sosyal kulüp başkanının bulunmadığı hallerde başkanın görevlerini yerine getirir.
b. Kulübün demirbaş eşyalarının kaydını tutar ve sorumlu olur.
c. Başkanın kulüple ilgili vereceği görevleri yerine getirir.

Sekreterin Görevleri:
Madde 21. Sekreterin görevleri şunlardır:
a. Kararları karar defterine yazarak üyelere imzalatır.
b. Kulüplerle ilgili yazışmaları yapar, takip eder.
c. Kulüple ilgili belgeleri, dosyaları düzenler.


Saymanın Görevleri:
Madde 22. Saymanın görevleri şunlardır:
a. Kulübün para işlerini yürütür.
b. Kulübün giderleri ile ilgili belgelerin suretlerini çıkarıp asıllarını Sosyal kulüpler yönetim kuruluna verir.
c. Sosyal kulübün yıllık gelir-giderleriyle ilgili yıllık tahmini bütçeyi başkanla birlikte hazırlar.

SOSYAL KULÜBÜN ÇALIŞMA ALANI:
Madde 23. Kulüp şu alanlarda faaliyetlerde bulunur:
a. Sosyal kulüp gerek kendi üyelerinin gerek okulun bütün öğrencilerinin görüş, seziş, buluş ufuklarını geliştirici çalışmalara yer verir.
b. Çeşitli konularda yarışmalara yer vererek teşvik edici örneklemeler yapar.
c. Kulübün amacına uygun resim, sergi, film, slaytlar hazırlayıp gösterir.
d. Sosyal kulüp saatlerinde Sosyal konuşmalar hazırlar.

KULÜBÜN TUTACAĞI DEFTER VE DOSYALAR:
Madde 24. Kulüp şu defter ve dosyaları tutar:
a. Toplantı karar defteri
b. Gelir-gider defteri
c. Harcamalar dosyası
d. Evrak dosyası ve zimmet defteri
e. Demirbaş defteri

SOSYAL KULÜBÜN SORUMLU OLDUĞU KİŞİ VE KURULLAR:
Madde 25. Sosyal kulüp yönetim kurulu:
a. Okul müdürüne
b. Görevli müdür yardımcısına
c. Sosyal kulüp yönetici öğretmenine
d. Rehber öğretmenler kuruluna
e. Kulüp başkanlar kuruluna
f. Kulüp genel kuruluna, karşı sorumludur.

SOSYAL KULÜBÜN İŞ BİRLİĞİ YAPACAĞI DİĞER KULÜPLER VE KURUMLAR:
Madde 26. Kütüphanecilik kulübü şu Sosyal kulüpler ve kurumlarla iş birliği yapar:
a. Basın yayın kulübü
b. Resim kulübü
c. Haberleşme kulübü
d. Okul koruma derneği

2005-2006 ÖĞRETİM YILI KÜTÜPHANECİLİK KULÜBÜ ÇALIŞMA PLÂNI

EKİM

EYLÜL

Seçilen kulüp görevlilere görev taksiminin yapılması ve faaliyetlerin yapılabilirliği hususunda alt yapı araştırmasının yapılması. Kütüphanecilik Kulübü iç tüzüğünü hazırlama ve Çocuk Kitapları haftası ile ilgili kutlama programının hazırlanması. Kulüp görevlilerinin seçilmesi ve seçilen görevlilerin görevlerinin bilincinde çalışmaya başlaması. Kulübün amacının anlatılması. Geçen yıl kararı alınıp gerçekleştirilemeyen faaliyetlerin tekrar gözden geçirilmesi ve daha yararlı işlerin yapılması için fikir alış verişinin yapılması
KASIM



KASIM Kulübün yapacağı faaliyetlerin anlatılması. Kütüphanenin tanıtılması ve kitapların gözden geçirilmesi. Kütüphanenin açık bulunacağın zamanların tespitinin yapılması. Sınıf kitaplıklarının öğrencilerin kullanımı için görevli öğrenciler tarafından hazırlanıp faaliyete sokulması.
ARALIK

A5


Okul kitaplığının eğitim-öğretimdeki yerinin ve öneminin anlatılması. Öğrencilerin yararlı kitaplar okumaları için tavsiye derecesinde kararlar almak. Kütüphanenin öğrencilerin hizmetine açılması.
OCAK



Okulda gazete ve dergi okuma alışkanlığının kazandırılmasını sağlamak ve okula dergi gazete alıp okunmasına çaba sarf etmek. Birinci yarıyıl raporunun hazırlanması.

ŞUBAT



İkinci dönem yapılacak kulüp faaliyetlerinin belirlenmesi ve kitap sergilenmesini sağlamak. Kulüp yönetiminde görevli öğrencilerin, yapacağımız faaliyetler hakkında görüşlerini almak. Kütüphanenin temizlenmesi ve Kütüphaneler Haftası programının hazırlanması.
MART



Öğrencilerin seviyelerine uygun ve yararlı kitaplar okumasını sağlamak. Ders çalışmada ve kitap okumada plânın yararını belirtmek. Kütüphanecilik haftası ile ilgili faaliyet düzenleyerek öğrencilere kütüphâneden nasıl faydalanılması gerektiği hususunda bilgi verilmesi.
NİSAN




23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Gençlik bayramı ile ilgili şiir yazmalarını sağlamak ve günle ilgili kitaplar okumalarını teşvik etmek. Türk tarihinde kitap ve kütüphaneye verilen önemin anlatılması. Kitap okuma alışkanlığının geliştirilmesi için çalışmalar yapılması.
MAYIS
Yıl boyunca yapılan faaliyetlerin değerlendirilmesi ve programa alınan çalışmalardan nelerin yapılıp, nelerin yapılmadığının tartışılması ve karara bağlanması.
HAZİRAN

EYLÜL

Kulüpte görevli öğrencilerin son kez toplanması ve görevli öğrencilerden başarılı olanların takdir edilmesi.











2005-2006 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI NURAN YILMAZ ÇOK PROGRAMLI LİSESİ KÜTÜPHANECİLİK KULÜBÜ GENEL KURUL TOPLANTI TUTANAĞIDIR

Okulumuz Kütüphanecilik Kulübü 21/09/2005 tarihinde ..../…. sınıfında toplandı ve aşağıdaki gündem maddelerini görüştü.
GÜNDEM:
1.Açılış ve yoklama
2.Kulüp rehber öğretmenlerinin kulübün amaçları ile ilgili konuşması
3.Geçici divanın oluşturulması
4.Yönetim kurulunun oluşturulması
5.Denetleme kurulunun oluşturulması
6.Dilek ve temenniler
7.Kapanış

Açılış ve yoklama kulüp rehber öğretmenleri Kasım KARACA, Fatih BEZİRGAN ve Reyhane Şami FAKİOĞLU tarafından yapıldı. 45 Öğrencinin toplantıya katıldığı görüldü. Kulüp rehber öğretmeni Kasım KARACA tarafından kulübün amaçları ve yıl süresince yapılması gerekli hususları açıkladı. Bu açıklamalardan sonra kulüp rehber öğretmeni geçici divan kurulunun oluşturulması gerektiğini hatırlattı ve genel kuruldan isim istedi. Belirlenen isimler oyladı ve geçici divan kurulu şu şekilde oluşmuş oldu.
11/H sınıfından Yağmur UYAR geçici divan kurulu başkanlığına, Hülya SOLMAZ (11-H) sekreterliğe, Dilber AKKAYA (9/A) sekreterliğe getirildiler.
Geçici divan başkanı kendisine gösterilen güven ve teveccühe teşekkür etti. Gündem maddelerini okudu ve gündem maddelerinden bir değişikliğin gerekip gerekmediğini sordu, gündem aynen kabul edildi. Geçici divan başkanı yönetim kurulunun oluşturulması gündemine geçildiğini genel kurula duyurdu. Genel kurul 5 asil 3 yedek üye adının teklif edilmesini istedi. Teklif edilen isimler açık oyla bir bir oylandı. Asil ve yedek üyeler oluşturuldu.
Yönetim kurulu asil üyeliklerine Yönetim kurulu yedek üyelerine
10/B sınıfından SERAP YÜREK 10/D sınıfından TUBA DENİZOĞLU
10/C sınıfından YAPRAK YAYIC 10/E sınıfından TÜLAY KIZGIN
10/D sınıfından EDA ZORLU 10/E sınıfından TOLGA KISKANÇ
10/F sınıfından ÖZLEM ŞEPŞÜL
10/F sınıfından BUKET BOZKURT
Divan başkanı gündemin 5.maddesine geçti. Denetleme kurulunun oluşturulması için 2 asil ve 2 yedek üyenin ismini istedi. Teklif edilen isimler bir bir oylandı ve yapılan açık oylama sonunda denetleme kurulu şu üyelerden oluşmuş oldu.
Denetleme kurulu asil üyeliklerine Denetleme kurulu yedek üyeliklerine
10/K sınıfından ONUR DİŞİBÜYÜK 10/H sınıfından AKIN SAĞIR
10/K sınıfından FIRAT ÖZER 10/H sınıfından ELİF SONKAYA

Gündemin bir diğer maddesine geçildi. Divan hakkında dilek ve temenniler bölümünde genel kurula söz hakkı verdi. Genel kuruldan söz alan olmadı. Divan başkanı söz alarak amaca uygun hareket edilmesi halinde kulübün yararlı olacağını belirtti ve teşekkür ederek toplantıyı kapattı.
21 /09/ 2005
Divan Bşk. Sekreter Sekreter
Yağmur UYAR 11/H Hülya SOLMAZ (11-H) Dilber AKKAYA (9/A)

21 /09/ 2005
Kulüp Rehber Öğretmeni Kulüp Rehber Öğretmeni Kulüp Rehber Öğretmeni Beyazıt ÇÖMEZ
Kasım KARACA Fatih BEZİRGAN Reyhane Şami FAKİOĞLU Okul Müdürü