20 Nisan 2008 Pazar

Dersler Nasıl Sevilir

Bu dersler sevilmez mi?
İlk haftasında sıra arkadaşı olarak annenin tercih edildiği ilköğretimden etrafa ‘büyüdüm’ mesajı verilen liseye ve dahi yeni bir sosyal yaşama adım atılan üniversiteden akademik kariyer peşinde koşanların ‘mücadeleye devam’ dedikleri yüksek lisansa…
Yıllar süren bu koşturmaca, dakikalarca tahta bir sırada veya sandalyede takip edilen dersleri de kendince bir sınıflandırmaya tabi tutuyor elbette. Hemen herkesin zil çalsa da başlasak, keşke bütün dersler böyle olsa dediği favori dersleri vardır. Öğrencinin daha bir canlı, kendinden emin ve özgüvenini rahatlıkla sergilediği anlar olarak eğitim hayatının mutlu kısımlarını oluşturuyor haliyle bu dersler. Zor görünen bir konuyu anlamanın, sınav kâğıdındaki sorulara korkmadan bakabilmenin tadı apayrıdır öğrenci için. ‘Bütün dersler sevilmelidir’ gibi bir şartı öğrencilerin önüne koymak hem haksızlık hem de hata olsa da her dersin kendine göre sevilecek bir yanının var olduğu tabii ki söylenebilir.
Matematik: Öğrenci açısından bu dersi tanımlayan kavramlar, sevmek ve sevmemekten ziyade sevmek ve korkmak. İlköğretim sıralarında elma armutla gösterilen kesirlerle, içinde Ali’lerin Ayşe’lerin oynadığı kümelerle anlatılan bu keyifli dersin zorluğu büyüdükçe anlaşılıyor. Bir bakıyorsunuz ki etrafınızda pi sayısı, sinüsler, logaritmalar, fonksiyonlar, dolup boşalan havuzlar uçuşup duruyor. Zihinlerde ‘buldum’ haykırışını canlandıran her çözüm ayrı bir zevk, çözülemeyen soru için üzeri karalanan her müsvedde kâğıdı ayrı bir eziyet. Bu nedenle matematiğe bol vakit ayırıp çok çalışmak, çok soru çözmek gerekiyor. Pes etmeden, doğru çözüme ulaşınca yaşanan o zafer mutluluğu düşünülerek işin üstüne gitmek gerekiyor. ‘Matematik ileride ne işime yarayacak?’ sorusuna da takılmamak gerek. Zabıta da olsanız, eczacı da olsanız analitik düşünme yeteneği işinize çok yarayacak.
Türkçe-edebiyat: Güzel yazı, dil bilgisi, şiir, roman derken günlük hayatta en çok işe yarayacak dersler bunlar. Biri konuştuğumuz dilin inceliklerini biri de tarihin başlangıcından bu yana insanoğlunun yansıttığı duygu dünyasını öğretiyor. Zaten doğru konuşmayı, doğru yazmayı, kültür-sanat ve edebiyat muhabbetlerinde sözü dinlenir olmayı kim istemez ki? Alanı ne olursa olsun lise yıllarında şiir, deneme karalamayan yok gibidir defterinin bir köşesine. Sosyal yaşamda içine daldığımız duygu dünyasını edebiyat dersiyle desteklemenin tadına varınca bu ders en sevdikleriniz arasına girecek.
Tarih: Tarih bilmenin hayatın her alanında oldukça havalı bir durum olduğunu unutmayın bir kere. Binlerce yıl önce binlerce kilometre uzaklıkta yaşamış bir imparatorluğun neyi nasıl yaptığını günümüzdeki bir olayla bağlantı kurarak anlatarak etrafınızdakilere ‘Vay be!’ dedirtebilirsiniz. Tarih dersinde başarılı olmanızın genel kültür yarışmalarında okulunuzu temsil edebileceğiniz anlamına geldiğini de unutmayın. Tabii artık tarihi öğrenmek, araştırmalar yapmak öyle 15-20 yıl öncesi gibi zor değil. Konu başlığını Google’a yazıp ‘ara’ butonuna basmak yeterli.
Fizik: Düşmenin, kalkmanın, uçmanın ve pek çok şeyin açıklaması fizikle yapılıyorsa yine hayatla iç içe bir bilimle karşı karşıyasınız demektir. Bu nedenle biraz ilgilenince terk edilemeyen bir bilim dalı fizik. Donanımlı bir hoca anlatıyorsa bu dersi sevmemek gibi bir durum söz konusu olamaz zaten.
Coğrafya: Yer şekillerinin oluşumu sıkıcı gelebilir; ama belki de hayat boyu gidemeyeceğiniz bir yerin özelliklerini öğrenmek ilginç olabilir. Sadece 21 Mart ve 23 Eylül tarihlerinde güneş ışınlarının her iki yarımküreye de aynı açıyla düştüğünü, gece ve gündüz sürelerinin eşit olduğunu ya da 21 Mart’ın Kuzey Kutup noktasında, 23 Eylül’ün de Güney Kutup noktasında altı ay sürecek gündüzün başlangıcı olduğunu kavramak coğrafyanın ne kadar ilgi çekici bir ders olduğunu anlatmaya yeter herhalde.
Kimya: Kim demiş kimya normal hayatta ne işe yarar diye? Bulmacalarda en çok sorulan soru elementlerin kısaltması değil mi? Kimyanın bu işlevi bir yana atomun yapısı, çözeltiler, bileşikler derken karmaşık gibi görünse de kimyanın zevkli tarafı deneylerdir.
Biyoloji: Sözelcileri ilgilendirmediği için sevmeyebilirler. Sayısalcıların sevmeme sebebi ise ezbere dayanan yapısıyla sözel ders gibi olması. Problem çözmekten başka bir şey yapmayan bir sayısal öğrencisinin özet çıkarıp ezber yapmasını beklemek hata olabilir. Fakat insan ve bedeninin tüm ihtiyaçlara cevap verecek şekilde nasıl harika bir tasarıma sahip olduğunu öğrenmek sıkıcı değildir herhalde. Önemli olan, ezberleme sabrını gösterebilmek. Bunun için de kuru kuru kitap okumak yerine bol bol özet çıkarmak daha iyi bir yöntem olabilir sayısal öğrencileri için.
o.deligoz@zaman.com.tr
Mekanik meraklıları buraya

Bahçeşehir Üniversitesi Mekatronik Mühendisliği Prof. Dr. Yük. Müh. M. Oktay Alnıak’la Mekatronik Bölümü’nün ilgi alanlarını, eğitim yapısını konuştuk.
Hangi öğrencilere tavsiye edersiniz bu bölümü?
Güzel resim, model yapanlar, denizaltını, tabiatı ve uzayı düşünenler, ‘ne, nasıl, ne için?’ sorularına cevap arayıp, bunları bir şekilde temin edebilenlerin bu bölümü seçmesinde yarar var. Sabırla düşünüp çözüm üretebilenlerin bu bölümü seçmelerini önerebilirim. Eskiz resimleriniz güzelse, mekanik çalışmaya meraklıysanız, pratikseniz, elektriğe-elektroniğe meraklıysanız, matematiğiniz iyiyse, kendinizi tekniğe yakın hissediyorsanız, bir şeyleri mantıklı olarak yapmayı-bozmayı seviyorsanız bu bölümü seçiniz.
Öğrenciler nasıl bir eğitim alıyor?
Yeni dizaynlar, buluşlar, prototipler üzerinde çalışabilirler. Endüstride ürün geliştirme ve geliştirilmiş ürünleri yapılabilir hale getirme konularında bir çalışma yapacaklardır. Artıları: Meraklıları tatmin eden bir iştir. Her gün heyecanla yeni bir uygulama veya uygulamanın gerçekleştirilmesi konusunda çalışılır. Tasarım ve üretim için gerekli sistemleri kurmak, kişisel güveni artırır. Eksileri; kurulan sistem çalışmazsa para, emek, moral zayi olur.
İş bulabilme imkanı açısından neler söyleyebilirsiniz?
Üniversitelerde, sanayide iş imkanları vardır. Dizayn, servis ve bakım işlerinde, endüstride başarılı olabilirler. İş bulmalarında sıkıntı çekmezler. Tuba Ertaş
***
Hayatla bağlantı kesiliyor

Bu haftadan itibaren farklı dershanelerin derece sınıflarında eğitim gören öğrencilerin hazırlık sürecinde neler yaşadığını, neler düşündüğünü aktaracağız. İlk konuğumuz FEM Dershaneleri Çemberlitaş Şubesi’nden Mehmet Sedat Feyizoğlu. İstanbul Lisesi öğrencisi Feyizoğlu, bir deneme sınavı sonrası yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Geçtiğimiz hafta dershanemin Türkiye çapında düzenlediği bir denemeye girdim. Sınav sonrası ruh halimde ve hareketlerimde bir değişiklik hissediyordum. Her zamanki gibi deneme çözmek niyetiyle sınava başlamıştım; ama unuttuğum bir şey vardı. Sınav 3 saat 15 dakikaydı. Misal öğlen saatlerinde girdiğiniz zaman akşamleyin sınavdan çıkıyorsunuz. İnsan bu sürede sadece bir şeye yoğunlaştığı zaman gerçekten hayatla bağlantısını kesebiliyor. O anda annenizin evde ne yemek yaptığı veya arkadaşlarınızın nereye çay içmeye gittiği umurunuzda olmuyor. Sınav bitip de bu ruh halinden kurtulduğunuzda sudan çıkmış balığa dönüyorsunuz. Şuursuzca aklınıza gelen ilk şeyi yapıyorsunuz. Eve gidip uyumak, yemek yemek... Yine de herhangi bir iş üzerinde saatlerce çalışmanın ne demek olduğunu öğreniyorsunuz. Evet, ben bu maratonun bana kattığı en güzel artılardan biri olarak görüyorum bunu.”
Okunma Sayısı:1698Kaynak:Zaman/Gençlik

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder