19 Ağustos 2008 Salı

BEDENSEL VE CİNSEL GELİŞİM

BEDENSEL VE CİNSEL GELİŞİM

Okuduklarınız, size, her birinizin, gelişimi biyolojik, psikolojik
ve toplumsal etkenlerin etkileşiminden etkilenen karmaşık
bir birey olduğunuzu öğretmiştir. Ergenlik, endokrin bezleri (kanalsız
organlar) damarlara hormonları saldığı zaman biyolojik
olarak başlar; kandaki hormonlar erinlik süreci (pubescence)
olarak bilinen bedensel ve cinsel değişimleri başlatır. Bazıları
bu süreci "sadece takımlar büyümez, suyu akmaya da başlar" diye
betimlemişlerdir.

BEDENSEL DEĞİŞİMLER

Çocukluğun sonu ile ergenliğin başlangıcı arasındaki, bireyin
cinsel olarak olgunlaşmaya başladığı görece kısa süre -bir ya da
iki yıl- erinlik olarak bilinir. En hızlı büyüme ve gelişim dönemlerinden
biri erinliktir; diğer ikisi, doğumdan önceki embriyonik
aylar ve rahim dışındaki ilk yıldır. Sayısız değişimlerin
en açık olanları, ani büyüme atılımı, birincil ve ikincil cinsiyet
özellikleri'nin ortaya çıkmasıdır.

Çocukluk döneminde ortalama olarak erkek çocuklardan daha
kısa olan kız çocuklar ilk büyüme atılımına başlarlar ve bu
noktada genellikle daha uzun ve daha ağırdırlar. Bu atılım çoğu
zaman on ile on iki yaşlar arasında (ortalama olarak on iki yaşla)
ortaya çıkar ve bu süre boyunca kızların çoğu yılda 5-10 cm
büyür (Tanner, 1970). Daha yavaş bir büyüme ortalama bir kızın
maksimum boya on altı ya da on yedi yaş dolaylarında ulaşmasına
kadar sürer.

Gelişimin birçok alanında tipik olarak kızların iki yıl gerisinde
olan erkek çocuklar kendi büyüme atılımlarına genellikle
on ile on altı yaşlar arasında (ortalama olarak on dört yaşla)
başlarlar ve her yıl 7,5-12 cm büyürler. Daha sonra büyüme, maksimum
boya on sekiz ile yirmi yaşlar arasında ulaşılmasına kadar
yavaşlayarak sürer (Tanner, 1970). Bunların ortalama yaşlar
olduğunu, büyüme atılımının başladığı ve yayıldığı noktanın bireyden
bireye büyük ölçüde değiştiğini akılda tutmak gerekir.

Büyüme atılımı sırasında eller ve ayaklar çoğu zaman bedenin
diğer bölümlerinden daha çabuk gelişir; bu da geçici bir sakarlığa
ve beceriksizliğe yol açar. Örneğin, bir erkek çocuk zayıf
eşgüdümlü bir hokkabaz gibi kahve fincanını altlığın üzerinde
dengelemekte güçlük çeker. Ama bir saat sonra aynı çocuk tenis
sahasında şaşılacak bir incelik ve eşgüdüm gösterebilir. Beceriksizliğin
bedensel etkenlerden mi, toplumsal etkenlerden mi, yoksa
her ikisinden mi kaynaklandığı konusu tartışılabilir.

Ağırlık boyla birlikte artar. Erinliğin ilk evrelerinde, yaklaşık
on dört yaşına kadar, kızlar genellikle oğlanlardan daha
fazla kilo alırlar. Sonra oğlanlar onları yakalar ve geçerler
(Marlow, 1977). On bir ile on altı yaşlar arasında ortalama kız
çocuk yaklaşık on dokuz kilo, ortalama erkek çocuk yirmi beş kilo
alacaktır (Krogman, 1970). (Bir ergene, özellikle bir genç kıza bunun
normal olduğunu anlatmayı deneyiniz bakalım!). Her ne kadar
genetik etkenler boyun ve ağırlığın son durumunun belirlenmesinde
en önemli rolü oynuyorsa da, beslenme ve daha az ölçüde
iklim ve etnik köken de önemli olabilir.

Ağırlık konusunda iki sapma bazı ergenleri, kızları erkeklerden
daha fazla olmak üzere ilgilendirmektedir. Bunlardan
biri aşırı Şişmanlık'tır (obesity); diğeri de iştah kaybından doğan
aşırı kilo kaybı anlamına gelen anoreksia nervoza'dır.

Şişmanlık genellikle,"kişinin o boydaki ve yaştaki kişi
için olan ortalama ağırlığın yüzde 20 ya da daha fazla üstündeki
bir ağırlıkta olması" olarak tanımlanır (Watson ve Lowery,
1967, s. 435). Bazı otoriteler, bütün Amerikan ergenlerinin yüzde
35 kadarının şişman olarak sınıflanabileceğini, ama yüzde 10-15'inin
herkesçe şişman kabul edildiğini ileri sürmektedir (Bray
ve ark., 1972). Ne olursa olsun, şişmanlık, yalnızca yüksek tansiyonla
ve kalp-damar hastalığıyla ilişkisi nedeniyle değil,
aynı zamanda benlik kavramına, okula ve yaşıtlara uyum sağlamaya
etkisi nedeniyle de ciddi bir sorun haline gelmektedir.

Şişmanlığın nedenleri karmaşıktır; kimyasal dengesizlik
gibi, genetik ve fizyolojik etkenler ile kaygı ve aşırı yeme gibi
çevresel etkenler arasındaki olası etkileşimi içerir. Birçok araştırmacı,
bazı insanların aşırı beslendikleri ve diğer çocuklardan
daha şişman hücreler geliştirdiklerinde, bebeklikten itibaren
şişman olmaya programlandıkları kuramını benimsemektedir.
Başka araştırmacılar, bebeklik şişmanlığı ile çocukluk ve yetişkinlik
şişmanlığı arasındaki ilişkilerin hala açık olmadığını
düşünmektedirler.

Birçok araştırma kişinin şişman anababası olmasının etkilerini
ortaya koymaktadır. Şişman bir annesi ya da babası olan bir,
ergen yüzde 40 şişman olma şansına sahiptir, anababasının her
ikisi de şişman olan bir ergenin şansı yüzde 70-80'e çıkar (Hammer,
1965). Bir dahaki sefer, süpermarkette alışveriş yapan bazı
ailelere dikkat edin ve gözlemlerinizin bu bulguyu destekleyip
desteklemediğine bakın.

Kuşkusuz aşırı yemek şişmanlığın bir nedenidir, ama en
azından bir araştırma bazı şişman kızların az yediğini, çoğu zaman
ortalama ağırlıktaki kızlardan da az yediğini göstermektedir
(Huenemann, 1974). Bunun açıklaması, onların en sevdikleri
yiyeceklerin -hamburgerler, patates kızartmaları, çikolatalı
sütler, şekerlemeler, tatlı içecekler- yüksek kalorili olmasıdır.
Kızlar sık sık günün geç bir saatinde ya da gece tam yatağa girecekken
yemekte, dolayısıyla kalorileri yakmamaktadırlar. Ayrıca,
şişman kişiler daha az hareket etme eğilimindedir.

İkinci ağırlık sorunu -anoreksiya nervoza- yemek yemeği
reddetmeyi, alınan herhangi bir besini kusmayı ve aşırı kilo
kaybını içermektedir. Bliss ve Branch (1960), 81 kilodan 27 kiloya
düşen bir genç kız vakasını bildirmektedir. Kilo kaybı yanında,
kalp atışının azalması, kabızlık, ayhalinin kesilmesi (amenoreya)
sonuçlarını da getirmektedir. En ciddi durumunda bu sorun
hastanın hastaneye yatırılmasını ve tüple beslenmesini gerektirir;
ama anoreksiklerin yüzde 10 kadarının şiddetli açlıktan
öldüğü tahmin edilmektedir (Shesker ve Schildkrout, 1975).
Kızlarda bu sorun erkeklerdekinden hemen hemen on kat daha
fazla görülür, özellikle on iki ile yirmi beş yaşlar arasında, ortalama
olarak da on dört ya da on beş yaşlarında (Ushakov,
1971). Sorun genellikle şişmanlıktan kaçma kaygısıyla ve olası
bir gebe olma korkusuyla başlar, kendini çekiciliğini yitirmekten
koruma girişimi olarak ortaya çıkar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder