14 Ağustos 2008 Perşembe

Össyi nasıl yenebiliriz

Büyülü Köşk

Bir zamanlar büyülü bir köşk vardı. Bu köş¬ke kimse giremiyordu. Girenler üst kata çıkamadan korkularından kalp krizi geçirerek da¬ha alt kattayken ya ölüyor ya da bayılıyorlar¬dı. Köşkün girişinde hiçbir problem yoktu; ama merdivenlerden yukarıya doğru tırmanın¬ca, daha önce hiç görülmemiş bir şeyin yü¬ce kanatları yansıyordu duvarda, 'kartal' de¬sen 'kartal' değil, 'kaplan' desen 'kaplan' hiç değildi bu... 'Uçan timsah' gibi bir şeydi. Sessiz olması çok daha korkunçtu. Öyle ga¬rip bir şeydi ki bu sessiz canavar, gölgesi bi¬le insanları deli ediyordu. Bu korku günlerce sürdü. En sonunda devrin en güçlü pehliva¬nına haber saldı kasabanın ileri gelenleri. Pehlivan geldi. Kılıcını kuşandı ve büyülü köşkün büyüsünü paramparça etmek için köş¬ke girdi... Biraz sonra yüzyılın en büyük çığ-lığıyla dışarı çıktı tabi ki. 'İmdaaat!' diye ava¬zı çıktığı kadar bağırıyordu. Olduğu yere çöktü pehlivan. Pehliyordu... Tam bu esna¬da bir çocuk sıyrıldı ve eve girdi. 'Gel, dur,

15





gitme!...' bile diyemediler. Pehlivan da diye¬medi. Herkes korkuyordu. Pehlivan 'Kurtarııı-ın... Canavar, çocuğu yiyecek!' diye bağırdı; ama çocuk çoktan girmişti bile eve. Usulca peşinden girdiler. Çocuk giriş katta değildi. Ev her zamanki gibi sessizdi; fakat duvara yan¬sıyan o korkunç canavarın kanatlarının gölge¬si de yoktu ortalarda. Sessizlik ürkütüyordu. Korka korka çıkıyorlardı merdivenlerden. Ah¬şap merdivenler, üzerinden geçen korkuyu gı¬cırtıya dönüştürüyordu. Yavaş yavaş çıktılar...

Yukarı çıktıklarında çocuk bir taburede sakin¬ce oturuyordu. 'Ne yapıyorsun?'dediler çocu¬ğa. 'Canavarı öldürdüm!' dedi çocuk, elinde¬ki minik lekeyi göstererek. Sonra anladılar, meğer karanlık köşkün açık unutulan lamba¬sının önüne bir sivrisinek dadanmış, duvara yansıyan da onun kanatlanymış.

Üzgünüm! Bazen canavar sandıkların, üçüncü sınıf bir lambanın önüne gelmiş dikilmiş topal bir sivrisi¬nekten ibaret olabiliyor. Bazen bu sivrisinekler çok özel de olabiliyor. Ve insan daha doğar doğmaz bu



16



özel Sivri sinek

sivrisineğin etkisine girip yıllarca çıkamayabilir. Ve yıllar akıp gittikçe insan bu sivrisinekle beraber aynı beşikte, aynı mahallede, aynı okulda büyütülüyor. Hiç kimse fark edemiyor, büyüdükçe korkusu da ar¬tıyor. Üstelik bu özel sivrisinek, özel insanlar tarafın¬dan her geçen gün daha da ihtimamlı bir şekilde beslenerek büyütülüyor. Neyse, fazla uzatmaya ge¬rek yok! Bu kitap birilerinin 'Aman haa!' diyerek da¬yattığı, gözü gibi bakarak besleyip büyüttüğü bu özel sivrisinekle nasıl başa çıkılacağını anlatıyor. Bundan sonraki bölümde bu özel sivrisinekten kısaca 'ÖSS' diye bahsedeceğim.

Uyarı: Şimdi, ÖSS nasıl gelmiş, nerden gelmiş, ne ka¬dar akıl ürünü bir uygulama?... Sırasıyla bu soruların cevaplarını vereceğim; çünkü biliyorum, sen orada dur¬duğun gibi durmayacaksın... Yarın bir gün dönüp sen geleceksin şimdikilerin yerine. 'Ne iş yapıyorsun?' diye soracaklar. 'Etkiliyim, yetkiliyim...' deyip unvanının ar¬kasına saklanmamalı ve şimdiki sinek besicileri gibi davranmamalısın.,. Gerekeni yapmalısın, sadece gere¬keni...

17





Yerim Seni ÖSS

ÖSS'nin İcadı

ÖSS büyük icat doğrusu. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi valla!

- Her yıl milyonlarca insan sınava giriyor. Biz de ma¬

lum, tembel adamlarız. Becerip de herkesi üniversi¬

teye alamıyoruz. O halde bir eleme sistemi oluştu¬

ralım da işimize bakalım. Üniversitelerimizin toplam

kapasitesi 350.000 kişi. Bunu da göz önünde bulun¬

durarak acilen bir önlem almamız lazım.

dedi birkaç iyi adam... Sonra dağıldılar... Uzun uzun düşündüler...

Bir gece vakti en cevval olanları topladı bu iyi adam¬ları. Arşimet'ten daha da büyük bir buluş yapmış gi¬bi bağırdı:

- Bulduuum!

- Yav ne buldun, nasıl buldun?... bile diyemediler. Adam açıkladı:

- Bir sınav yapacağız ki dillere destan!... En iyile¬

ri seçeceğiz bu sınavla, en çalışkan olanları alaca¬

ğız okullara.

- Nasıl?

dedi en meraklı olanı.

18



özel Sivri Sinek

- Abi şimdi sen söyle bana, bu 2.000.000 öğrenci¬den kaçını almak istiyorsunuz siz okula.

- 350.000

dedi kırmızı suratlı dişlek, göbeğini kaşırken...

- Tamam, gerisi benim işim. Küçük bir ayarıma ba¬

kar.

dedi Necati, gülüştüler. Kısa boylu, erken tipli olan fırladı hemen:

- Büyük adamsın Necati Abi. Senden korkulur valla! Onun işi buydu: Necati'yi gaza getirmek...

- Ne zannettiniz beni oğlum?

diye şımardı Necati. Gaza geldi, göğsü kabardı... Meraklı olan, biraz kıt beyinli de olduğu için açıkla¬ma istedi.

- Kardeşim, anlatsanıza şunu, nasıl olacak bu iş? Necati, derin bir açıklama yaptı:

- Bak abi; bir kazanı suyla doldur ve ateşin üstüne koy. Ve bu su daha buz gibiyken emir ver, herkes elini bu suya soksun. Sana kimse itiraz etmez, ede¬mez de zaten. 2.000.000 insan sana güvenip elini sokar bu suya...

- İki milyon derken öğrencileri kastediyorsun!



19





Yerim Seni ÖSS



dedi. Yüzünde acayip bir gurur ifadesi oluştu adamın. 'Nasıl anladım ama, üniversiteye hazırlanan öğrenci¬leri kastettiğini!' der gibiydi yüzünde beliren ani gü¬lüş kıvrımı. Cevval Necati devam etti:

- Evet abi, onları kastediyorum. Su ısındıkça, bazı¬ları ne yapacak?

- Elini çekecek tabi ki!

diye atladı uzun burunlu lacivert kravatlı olan.

- O halde ateşin miktarını artırdıkça yavaş yavaş dö¬

külecek eli yananlar.

diyerek tamamladı cümlesini Necati.

- Vay beel...

dedi herkes içinden. Gülümsemeleri görülmeye de¬ğerdi.

- Sonuçta iki milyon öğrenciden 1.800.000'i elini çe¬kinceye kadar ısıyı artıracağız. Suyun altındaki ate¬şin ısı miktarı bizim elimizde. İstediğimiz kadar artı¬rırız ısıyı. İstersek sadece bir kişi kalıncaya kadar artırırız hem de.

- İyi de üniversiteyle 'kazan'ın ne ilgisi var? Onu hiç anlayamadım!

diyerek komik oldu kırmızı suratlı... Gerçi kimse gül¬medi bu komediye; çünkü gülünç olan önemli bir ki¬şiydi.





özel Sivri Sinek

-Mecaz abi. dediler sadece.

-Haa tamam o zaman; ama bari ismi güzel bir şey olsun.

dedi önemli adam. Cevval Necati ayağa kalktı ve

-İsim hazır abi. SS. dedi, gür sesiyle...

-Oha! O ne öyle?

diye çıkıştı lacivert kravatlı...

-Ne oldu abi. 'Seçme Sınavı'nın kısaltılmışı, SS.

Üstelik okunuşu da 'es es' yani 'Rüzgar gibi es' an¬

lamına da gelebilir hattı zatında...

diyerek 'SS'yi açıkladı Necati.

-Olmaz öyle şey, SS... Bari 'ÖSS' olsun. Yani 'ÖEsEs'

ki bu da zaten 'Öğrenci Es Es' anlamına gelir. Si-

zinkinde de 'es es' diyor; ama kime dediği belli de¬

ğil. Ha, şimdi aklıma geldi. Bu ayrıca 'Öğrenci Seç¬

me Sınavı' anlamına da gelir.

Herkes garip bir neşeyle sessiz sessiz lacivert kravat¬lı olan adama bakarken, Necati araya girdi:

- Harika bir fikir vallal... Ben bunu hiç düşünmemiş¬

tim. Budur!

dedi ve toplantı sona erdi.

21



Yerim Seri ÖSS



İşte senin ÖSS dediğin şey böyle icat edildi. Şimdi bu mucitler yok ortada belki; ama ateşin ayarı yine benzer adamların elinde. İstedikleri kadar açıyorlar kazanın altındaki ateşi. Mesela '4 yanlış bir doğruyu götürür!' diye bir sistem oluşturmuşlar. Diyelim ki sen 4 yanlış yaptın, o, anında bir doğruyu yok edi¬yor. Ve bu sistem asla senden yana işlemiyor. Ate¬şe işesen, çişin benzin olur yanar yani. Mesela 4 doğru bir yanlışı asla götürmez. Ya da '8 doğru ya¬pana bir doğru da bizden'diye bir uygulamayı rüyan¬da bile göremezsin. Bu, suyu soğutur. Yani daima kusursuz olacaksın. Kusurlarını bile ÖSS'nin lehine çevirecek otomatik bir mekanizma kurulmuş. Daima 'Yakarım çıranı!' kabilinden bir tavır sergiliyor ÖSS yetkilileri. Sana bakıyorum, çıran yanınca alev alıyor¬sun; çünkü zaten bir tutam çıradan oluşuyorsun. Kı¬sacası, hiçbir hakkın yok senin!

ÖSYM her yıl en az bir tane hata yapıyor ÖSS'de ve bu hata seninkilere hiç benzemiyor. ÖSYM'nin bir hatası aynı anda 2.000.000 adet hataya tekabül edi¬yor. Peki, soruyorum şimdi sana. ÖSYM mantığıyla hareket edersek, 'Eğer 4 yanlış bir doğruyu götürür¬se 2.000.000 yanlış kaç doğruyu götürür. Kaç insa¬nın hayatını nereye çevirir?' Kaldı ki bazen ÖSYM

22



özel Sivri Sinek

ÜÇ yanlış, yani 6.000.000 yanlış birden yapabiliyor. Sonra da çıkıp,

- Vay efendim, gözümüzden kaçmış! şeklinde komik açıklamalar yapıyorlar.

- Ee bizimkisi de gözümüzden kaçmıştı. Üstelik ben tek kişiydim sınavda. Bütçem falan da yoktu.

deme hakkımız hiçbir zaman olmadı.

ÖSYM düşünür: Tamam da kardeşim, değişen bir şey yok ki; sonuçta 4 yanlış bir doğruyu herkesten götürü¬yor. Yine kazananlar aynı oluyor. Bunu kaldırsak bile yine bir şey değişmez.

Kashna cevap verir: Doğru; ama bu tehditler yüzünden her yıl binlerce okul birincisi açıkta kalıyor. Adam kor¬kuyor. Emin olmadıktan sonra cevabı işaretleyemiyor. 'Ya yanlışsa. 0,25 doğrum çöpe gidecek. En iyisi bunu işaretlemeyeyim.' diyen yüz binlerce öğrenci var. Ayrı¬ca kaldırınca bir şey değişmiyorsa, kaldır o zaman be kardeşim.

ÖSYM tekrar düşünür: Biz bu sistemle tesadüfen üni¬versite kazananlara engel olduğumuzu düşünüyoruz.

Kaslına tekrar cevap verir: Hayal gücü yüksek olan in¬sanların ÖSS'de başarılı olmasına bu şekilde bir uygu¬lamayla engel olduğunuzu hiç düşünmüyor musu¬nuz?...Tamam 'P ise Q'dur' belki; ama hayatını buna bağlayan, 15 yıl hayal kurmuş bir gencin sınavda diz¬lerini titreten de bu acayip uygulamalardır.

ÖSYM konuşur, Kashna artık dinlemez...

23





Yerim Senî ÖSS

ÖSS Hayalleri Kırıyor

Düşün, işte seni böyle bir sistemle sınava tabi tu¬tan, her yıl iki milyon insandan yaklaşık iki milyonu¬nu işsiz olarak dolaşmaya mahkum eden bir sistem var ortada. Özel üniversiteye gidecek paran yoksa hepten yandın. İnanılmaz tezatlar var. Özel üniversi¬teye gidecek kadar parası olan kişi işi gücü olan ki¬şidir de zaten. Sonuçta bir okula yerleştirilemeyen öğrenci öyle ya da böyle muhakkak işsiz kalacaktır. Bunu düşündükten sonra bana hiç garip gelmiyor şimdi, hapishanelerdeki mahkumların büyük çoğunlu¬ğunun lise mezunu olması. Sınavdan sonra bunalı¬ma girenleri de anlayışla karşılıyorum artık ben.

İşin en garip kısmı da ne, biliyor musun? ÖSS yük¬sek hayal gücü olan öğrencileri daha işin en başın¬dan elemiş oluyor. Şöyle ki mide spazmı geçirip sı¬nav dışı kalanlar, bağırsak problemi yaşayanlar, baş ağrısına tutulanlar, migreni azanlar... yani bir şekil¬de heyecana bağlı sebeplerle yarış dışı kalanlar ha-yal gücü yüksek olan öğrencilerdir. Ortada bir kağıt ve bir kalem varken, heyecanlanmak ya da halden hale girmek başka türlü izah edilemez. E, bunu

24



özel sivrisinek

biraz abartanlar ki onlara ben yüksek hayal gücüne sahip, sosyal zekası yüksek insanlar diyorum, haliy¬le istenmeyen sonucun hayatlarına yansımalarını da¬ha detaylı düşünmek ve hayal etmek zorunda kala¬rak spazmlar mpazmlar geçiriyorlar...

Neyse, açıkta kalan, sınavda başarılı olamayan ya da ÖSYM tarafından elenen bu sosyal zekalar daha sonra karşımıza bambaşka bir formatta çıkarak bizi hayrete düşürüyorlar. Hatta meşhurdur, bunu bilme¬yen de yok gibidir neredeyse, dünyanın en zengin ilk 10 kişisi üniversite mezunu değildir.

Kalem Arkası Ayrıntılar 31 Ağustos 2006-16:40

Ankara'daydım, az önce döndüm... Evime hırsız girmiş. Ne var ne yok götürmüş. Yatak odama girmiş adam. Düşündüm. 'Bu adam bu cesareti nereden alıyor?' de¬dim. Benim arkamda devlet olsa yapamam bunu ben. Sonra dediler ki: 'Aman haa... Eğer evinde hırsız falan yakalarsan sakın bir şey yapma, suçlu çıkarsın!' Şaşır¬dım... Meğer adamın arkasında devlet varmış©.

Acaba: Yakaladığı hırsızı, hapse atıp yasalar çerçeve¬sinde birkaç ay sonra özgür bırakan bir ülkede, bir sa¬bah zirvede bulunan büyük adamın kafası kızsa ve 'Şu

25



Yerim Seni ÖSS

andan itibaren hırsıziıi< yapanları inadım edeceğiz!' di¬ye bir yasa çıkarsa, sence o andan itibaren bir daha kim cesaret edebilir hırsızlık yapmaya?... Bence kesin¬likle hadım edilmeli yakalanan hırsızlar. Böylece soyları da tükenmiş olur bu hırsız milletinin©!

ÖSS Toplumu Yıkıyor

Kabul etmek lazım. Ülkemizde 3-5 tane üniversi¬te varken kalkıp

- Herkesi üniversiteli yapacağız!

şeklinde ortalarda ahkam kesmek çok da mantıklı ol¬mazdı; çünkü kapasite belli! 100 kişi sınava girecek, 10'u üniversiteli olacak, buna itiraz eden yok! Yani var da hadi susalım -da nasıl susalım?- 'Sosyal yı¬kım' diye bir şey var. Bir aileyi düşün! Çocuklarını okula ve okullara gönderiyorlar. Yıllarca emek harcı-yorlar. Hangi anne - baba, oğlunu ya da kızını ilko¬kula yazdırırken çocuğunun üniversiteye gideceği gü¬nü hayal etmez ki? Ebeveynin en büyük hayalidir bu.

- Hele oğlumuzu bir yazdıralım ilkokula da üniversi¬

teye gitmese de olur...

demez hiçbir baba. Bu itibarla ilkokula alınan her öğ¬renciye Milli Eğitim Bakanlığımız ve ilgili yetkililer ta¬rafından bir de 'Üniversite Hayali' sunulmuş oluyor.

26



özel Sivri Sinel<

Özetle, okulun birinci gününün akşamı, her anne ba¬ba, çocuğuyla beraber bir de hayal getiriyor eve...

- Benim kızım büyüyünce mimar olacak!

- Benim oğlum büyüyünce doktor olacak!

- Benim kızım avukat olacak!

- Benim oğlum mühendis olacak!...

beklentilerinin çıkış günüdür o gün ve aynı gündür çocuğun milletin içinde babasını ya da annesini ga¬za getiren o cümleyi söylediği gün.

- Ben doktor olacağım!

Bunu hem de komşuların önünde söyler çocuk. Şüp¬hesi ya da riyası yoktur. İnanarak söyler, bunu söy¬leyen her çocuk.

- Ooo benim yeğenim büyümüş de okula da başla¬

mış. Söyle bakiim yeğenim, büyüyünce ne olacak¬

sın?

cümlesini müteakiben ansızın çıkar dizilimi milim şaşmayan bu kelimeler...

- Doktor olacağım ben...

Okul devam eder. Çocuk büyür ve her geçen gün hayallere biraz daha yaklaşılır ailecek. Her ne kadar bahse konu öğrenci kendi kusurlarını biliyor olsa da ki bilir ve bildiği için de bu hayalini çoktan terk eder;



27



Yerim Seni ÖSS

ama anne ve baba ÖSS gününe kadar bu hayalle¬

rini büyüterek muhafaza ederler. '

- Bizden geçti artık, çocuklarımızı kurtaralım.

- Onların geleceği parlak olsun.

Bu cümleler kurulurken, bir eminlik içerir, 'Kurtardık kurtaracağız!' edası vardır bu ifadelerde. Baba abartmaya devam eder çoğu zaman ve hatta mekan değişikliği bile gelir gündeme.

- Çocuk üniversiteyi bir kazansın, bir dakika bile dur¬

mam ben İstanbul'da.

Bunu söyleyen babanın psikolojisini bir düşünsene. Eğer çocuğu üniversiteyi kazanamazsa, istemediği halde yerinde çakılıp kalacaktır.

Bu beklentiler çocuğun önünde aşikar serilir ortaya. Ve çocuğun karnındaki ağrıyı büyütür bu tavır; ka¬zanmak vicdan azabıyla yoğrulmuş bir mecburiyet olur çocuk için.

Dünyada konusuyla ilgili en rahat harcamayı ÖSS'ye hazırlanan öğrenci yapar. Üçe beşe bakmaz. Soru bankasının fiyatıyla ilgilenmez mesela. Satın aldığı şey zaten bir nevi bankadır©.

- Bunu niye aldın?

28



özel Sivri Sinek

diyen de çıkmaz aileden. Çünkü beklenti çok yük¬sektir ve aile her türlü planını yavrusunun üniversi¬teyi kazanmasına bağlamıştır.

Sınav yaklaştıkça baba daha da çok atar elini cebi¬ne. Bunu zevkle yapar üstelik. Derken zamanı gelir ve zorunlu bir ödeme baş gösterir. Bu zorunluluğun adı, 'Dershane parası'dır. Baba, daha üç yıl varken sınava, dershane parasını hazır eder. Günü geldi mi de gözünü hiç kırpmadan en iyi dershaneye yazdı¬rır yavrusunu...

Neyse, gün gelir sınav yapılır. 2.000.000 öğrenciden sadece 350.0001 kazanır üniversiteyi. Bu her sene tekrar edilir. Ve aslında kaybeden sadece sınava gi¬ren öğrenci değildir. Eğer öyle olsaydı sadece 1.700.000 küsur insan kaybetmiş olurdu. Ve bunun çok büyük bir zararı da olmazdı; çünkü sınava giren öğrenci ailesine yansıtmasa da zaten kendi potansi¬yelini üç aşağı beş yukarı biliyor. Bu sebeple öğren¬ci için çok büyük bir kayıp yok ortada. Kanserli has¬tasının öleceğini beklerken hazırlık yapar insan ve kanserli olduğu bilinen bir hastanın ölümü çok da bü¬yük bir yıkıma sebep olmaz. İşte öğrenci açısından sınavı kaybetmek bu tarz bir etki yapar. Ancak ailesi

29





Yerim Seni ÖSS

açısından durum asla böyle değildir ve bir öğrenci¬nin ailesi irili ufaklı, ortalama 5 kişiden oluşsa bu yaklaşık 10.000.000 insan demektir. Bu 10.000.000 insan öğrenciye fazlaca güvenmiştir ve hastaları as¬la kanserli değildir. Onlar daha çiçeği burnunda bir delikanlıyı kalp krizinden kaybetmiş oluyorlar sınav ertesi. İşte biz her ÖSS ertesi tekrarlanan bu süre¬cin adına 'Sosyal yıkım' diyoruz.

Kurt Necati Ateşi Köriil
Aradan zaman geçti, yeni gelenler bir de baktılar ki kazandaki su iyice ısınmış; ama birçoğunun eli ha¬len kazanın içinde. Bu manzarayı görür görmez, ate¬şin ayarını hemen yükseltme kararı aldılar. Lacivert kırovatiı hemen devreye girdi.

- Dur bakayım hele! Ne oluyor burada böyle? Ne¬

cati çözer bu işi...

dedi. Necati geldi ve sordu:

- Ne oldu yine?

- Abi sorma, yine yığılma oluyor, baş edemiyoruz.

dedi orada bulunan küçük ve iyi adamlar. Onun ön¬cülüğünde kurulan ÖSS sistemi başarılı olduğu için daha da bir karizmatik giriş yaptı Necati konuya:

30





özel sivri Sinek

- Kolay oğlum, bas odunu, bas kömürü... Bakalım

kim dayanabiliyormuş bizim ateşimize?

deyince dayanamadı lacivert kırovatlı ve hemen ma¬lum sorusunu sordu:

- Nasıl?

- Şu meslek liselerinin katsayılarını düşür hele ba¬kim!

- Eee?!

- İmam Hatiplerinkini de düşür!

- Tamam abi.

dedi ve hemen harekete geçti küçük ve iyi adamlar. Kısa bir zaman sonra geri döndüler.

- Büyük adamsın Necati Abi.

- Ne oldu şimdi?

- Bir hayal gerçek oldu ve tam 500 bin kişi anında elendi abi.

- Buna zeka diyorlar işte. Isı geçirmez bir zırh ya da eldiven bulmadıkları sürece biz onların ellerini mutlaka yakacak bir yol buluruz.

dedi ve tekrar odasına kapandı kurt adam Necati. Şeytan gibi bir adamdı. Şeytana acı çektirecek ka¬dar güçlü bir dehası vardı. Bu yüzden ona 'Kurt Ne¬cati' diyorlardı.

31





Yetim Seni ÖSS

Bin Dershane Bir Üniversite

Bir defa dershane okuldaki öğretmenin utanç duyma¬sı gereken bir şeydir. Öğrenci soruyor:

- Hocam hangi dershaneye gideyim? Öğretmen gururla cevap veriyor:

- Falan dershanesine git yavrum.

Bu, neredeyse bütün öğretmenlerin ortak cevabıdır. Aslında bu cevabın altında başka bir anlam daha saklıdır. Bak şimdi!

- Hocam hangi dershaneye gideyim?

- Ben iyi bir öğretmen değilim yavrum, sana bunca yıldır hiçbir şey veremedim. Sen en iyisi falan ders¬haneye git de kendini kurtar...

Nasıl rencide olmadan böyle bir cevap verebilir, ken¬disini 'öğretmen' olarak tanımlayan bir insan. Kim¬se sormaz mı bu adamlara:

-Be kardeşim senden dünyayı kurtaracak bir formül

beklemedik, 'Gaus ol!' demedik, 'Pastör ol' deme¬

dik... Sadece bilineni öğretmeni istedik, işini yapma¬

nı istedik yani. Sen nasıl bir öğretmensin ki mate¬

matiği öğretemiyorsun öğrencine de ona matematik

öğrenesin diye bir dershane tavsiye edecek kadar

kendini inkar ediyorsun.

32





özel Sivri Sirek

Şahsen ben öğretmen olsaydım ve benim öğrencim branşımla ilgili başka yerlerden eğitim almaya kalk¬saydı bunu kendime yapılmış en ağır hakaret kabul ederdim.

Belki öğretmen düşünür: İyi ama bizim müf¬redatımıza göre haftada verdiğimiz ders sa¬atiyle ilgili konuyu bitirme şansımız yok!

Kashna cevap verir: Peki bunu MEB'in ilgili birimlerine duyurdun mu? Yani bu şikayetini dile getirdin mi?

Başka bir öğretmen araya girer: Buna gerek yok! Biz dersi en iyi şekilde anlatıyoruz öğ¬renciye ve öğrenci de öğreniyor her anlattığı¬mızı. Dershanede ise öğrenci aslında ders öğrenmiyor; sınav tekniğini, yani metodu öğ¬reniyor.

Bu sefer Kashna öğretmenleri bırakır ve ÖSYM'ye sorar: Eğer bu doğruysa, ey ÖSYM neden tekniği okulda öğrenilebilecek bir sınav yapmıyorsunuz da bu insanları dershanelere



33







Yerim Seni ÖSS



gitmek zorunda bırakarak, öğretmenlerimizin karizmasını duman ediyorsunuz?

ilginç: Bu arada ben dikkat ettim. Bu teknik detaylar dershanelerde uzaylılar tarafında öğretilmiyor, sıradan öğ-retmenler tarafından öğretiliyor... O halde tekniği öğren¬mek için öğrencinin dershaneye gitmesi yerine, öğretme¬nin dershaneye gitmesi daha akıllıca olmaz mıydı?

Tabi ki bunları anlatırken, yani bir sisteme karşı çı¬karken bir de alternatif çözüm teklifi getirmem lazım, farkındayım.

Sorun: Üniversite sayısının az olmasına kar¬şılık, öğrenci sayısının çok olması sebebiyle bir eleme sistemine ifıtiyaç duyulmaktadır. Bu sebeple öyle ya da böyle eleme yapmak bir mecburiyettir. İşte ÖSS buna hizmet eder, bu yüzden de öğrenciyi bir şekilde eleyen bir sistemin olması şarttır.

Çözüm: ÖSS adil bir sınav değildir. Bu sına¬vın adil olabilmesi için yıllara bölünmesi ge¬reklidir. Yani üniversiteye gelinceye kadar 12 yıl süren bu maratonda öğrenci her biri



34



özel Sivri Sihel<

merkezi sisteme göre hazırlanmış 12 tane ÖSS'ye girmeli ve elde ettiği ortalama değe¬re göre bir ijniversiteye yerleştirilmelidir. Bu şekilde uygulanan bir eleme sistemi öğrenci¬nin ailesi üzerinde yukarıda bahsettiğim gibi çiçeği burnunda delikanlının kalp krizinden öl¬mesi şeklinde bir etki yapmaz. Ayrıca anne baba da çocuklarının üniversiteyi kazanıp ka¬zanamayacağını daha ilk yıllarda anlama fır¬satını elde etmiş olurlar.

Çatlak Ses: İyi de siz her yıl milyonlarca öğ¬rencinin böyle bir sınava girmesinin ne anla¬ma geldiğini biliyor musunuz?

Kadife Ses: Devlet öğrencilere kitap veriyor ya hani, sadece yazı karakterini bir punto kü¬çültürseniz her kitaptan %10 tasarruf edersi¬niz ki böylece kağıt ve mürekkep masrafınız çıktı demektir... Gelelim bu sınavın denetlen¬me masraflarına. Her yıl 12 ay maaş alan öğretmenler yazın 4 aya yakın tatil yapıyor¬lar. 4 aylık bu tatili 3 aya indir olsun bitsin. Hiç para pul harcamadan yap sınavı ve

35







Yerim Seni ÖSS

böylece 100 binlerce öğrenciyi kabustan ve tesadüften kurtar!

Not: 'Olur mu canım, ne 4 ayı?' şeklinde bir itiraz cüm¬lesi geçebilir diye milletin aklından, üşenmedim gittim karnelerin üzerinde 'Okulun açık olduğu gün sayısı'

adıyla bilinen haneye baktım. Tek dönem için 90 gün yazıyor. Sonra 90'la 90'i topladım 180 çıktı... 180'i 30'a böldüm, 6 çıktı. Emin olmak için makineyle tekrar böl¬düm, yine 6 çıktı...

İçimde kalmasın: Bütün bu hesaplamalardan sonra, orada atıl olarak duran, profesyonel potansiyelin heba olması beni kahretti. Ve konumuzla hiç alakası olma¬masına rağmen, belediyelerin profesyonel eğitim şirket¬lerine trilyonlar vererek düzenlettiği 'Okuma - Yazma seferberlikleri' geldi aklıma. Uyuz oldum...

Böyle 12 basamaklı bir sınav yapılsa öğrenci sade¬ce lise dönemini önemsemekten de kurtulmuş olur. Her yılı aynı derecede önemser ve böylece bilgileri daha kalıcı olmuş olur.

36





Özel Sivtl Sinek

Mevcut Sistemde

Herkesin Başarılı Olması İyi Bir Şey mi?

Mevcut sistemde herkesin ÖSS'de başarılı olması aslında istenilen bir durum değildir; öte yandan her¬kesin üniversiteli olması insanı 'Keşke' dedirten bir durumdur. O halde neden üç dershane birleşip bir üniversite kurmuyor? Acaba yetkililer yarın sabah böyle bir çağrı yapsa kim itiraz edebilir buna? Aka-demisyen enflasyonunun yaşandığı ülkemizde bunun için ne beklendiğini ciddi anlamda merak ediyorum.

Anlayamıyorum! Binlerce dershane varken ve herkes üniversiteli olmak için can atarken, nasıl oluyor da bir girişimci çıkıp:

- Ben bir dershane açmaya karar verdim. Bu işte

çok para var!

diyebiliyor? Ve nasıl oluyor da bu girişimcinin arka¬daşları:

- Valla çok iyi düşünmüşsün, benim de param olsa

hemen bir dershane açardım. Hiç durma...

diyerek arkadaşlarına destek verebiliyor?

37





Yerim Seni ÖSS





Her yıl 2.000.000 insanın dershaneye gidiyor olması bir girişimciye çok cazip gelebilir; ama köşe başları çoktan tutulmuş ve insan dershaneye çarpmamak için yan gitmek zorunda kalıyor yolda yürürken. Ya¬ni bir girişimci olarak sen dershane açmasan da za¬ten bu insanlar şu ana kadar bir dershaneye gidi-yorlardı. Ve biraz sonra bunlardan yaklaşık 1.700.000'i üniversiteye giremediği için ya kahveye ya bunalıma girecekler... Peki dershane yerine bir üniversite açsan, bu insanlardan birkaç kişiyi üniver¬siteli yapsan, hem sosyal bir fayda üretsen hem de para kazansan fena mı olur?

Hadi diyelim ki bu girişimci para kazanmayı değil de prestij yapmayı hedefleyerek bir dershane açtı. 'Be¬nim bir dershanem var!' demek onu ne kadar yücel¬tebilir? Bu arada 'Benim bir üniversitem var!' diyen kaç adam tanıdın sen ve hangisi daha prestijli?

Peki buna rağmen neden dershane açmak üzere olan birkaç girişimci bir araya gelip bir üniversite aç¬mazlar? Çok düşündüm, buna bir türlü cevap bula¬madım.

38



özel Sivri Sinek

Not: Dershane açmak tabii ki kötü bir şey değildir; an¬cak açılan her dershane ötekine benzediği için şu ha¬liyle bir anlam ifade etmemektedir... Kendinden yola çık ve düşün! Kaydolmak için gittiğin hangi dershane seni bir cümlesiyle cezbedebildi? Ya da hangi dershane fark¬lı yaptığı bir uygulamadan bahsedebildi sana? Bir tar¬laya domates ekilse ve her domates kırmızı çıksa bu şaşırtmaz insanı; ama her dershanenin kırmızı olması cidden şaşırtıcı bir durumdur.

Ve

Sonuçta kabul etmemiz gereken bir gerçek var orta¬da: Kazanın ve altındaki ateşin kontrolü bizim elimiz¬de değil, şimdilik... O halde isteyerek ya da isteme¬yerek, sen de bu kazanın içine elini sokmak zorun¬dasın. Yapabileceğin en akıllıca hareket, bu kazanın içinden elini en son çeken insan olabilmek için mü-cadele vermektir! Sabırsızlandığını biliyorum ve seni ikinci bölümle baş başa bırakıyorum...

39





ÖNCE KENDİNİ KAZAN

Bu bölümde muhtemelen ayakların yerden kesilecektir; çünkü birazdan dünyayı değiştirebilecek bir donanıma sahip olduğunun farkına varacak ve yıllardır kendine haksızlık ettiğini anlayacaksın. Sonrası malum hikaye... Kendini fark eden herkesin yaptığını yapacak, silinmeyen derin izler bırakacaksın... ÖSS zordu ya hani, kendini keşfedince anlayacaksın, değilmiş...





ÖSS'ye Değil Kendine Hazırlan

Kendi için OSS'ye hazırlandığını iddia edip kendini

ihmal ederek körü körüne ÖSS'ye çalışan sıradan bir öğrenci gibi değil, dünyayı değiştirmeye hazırlanan, o büyük adam gibi hazırlan geleceğe; çünkü ÖSS de hazırlanman gereken diğer her şey gibi yarının içinde saklı!... ö halde önce kendini kazan ki bir bü¬tün olarak yarınını kazanasın...

Kendini Büyüt

Yaklaş! Yakından bak! Yaklaş, daha yaklaş... Bu gördüğün yazılar var ya, bu harfler, bu kelimeler, bu noktalar... Sana da bana da Mevlana'ya da Yunus'a da aynı mesafedeler. Onlar da en fazla senin kadar yaklaştılar bunlara. Hele bir dokun. Dünyayı titreten¬lerle aynı olduğunu, aynı şeye dokunduğunu hisse¬derek dokun. Hadi şimdi, yavaşça dokun onlara:

ABCÇDEFÛÛHİDKIMNOÖPRSŞTUÜVYZ

Gördün mü, sen de dokundun onlara, tıpkı senden öncekiler gibi... Türlü bahanelerle bu gerçeğin üstünü



43





Yerim Seni ÖSS

örtsen de hiçbir yere kaçamazsın. Senin de bir bey¬nin var, tıpkı onlar gibi. 'Bunu zaten biliyordum!'de¬me sakın; çünkü bilmiyorsun. Bilenleri iyi bilirim ben... Onlar asla bahane üretmezler. Mükemmele aşık olurlar önce ve sonra gider, gemilere rağmen başarırlar... Ben iyi bilirim onları. Onlar oksijene say¬gı duyarlar nefes alırken. Ormanda sessiz sessiz du¬ran bodur bir ağacın da kıymetini en iyi onlar bilir¬ler. Zirveleri zorlarlar. Hep ön yargısız yaşarlar. En güç zamanlarında dimdik dururlar ayakta. Asla vaz¬geçmezler. Fırtınalara göğüs gererler, meydan okur¬lar, 'en' olurlar... Onlar hayatı küçültürler avuçların-da, kibrit kutusunda dünyayı taşırlar... Ve dostum, onlar başkalarının hayal bile edemeyeceği kadar akıl almaz yaşarlar avuçlarında tuttukları bu hayatı... Kaf Dağı'nın arkasından yıldız toplarlar günün tam orta¬sında, güneşe dokunurlar bir gece vakti, herkes uyurken...

Sana bir sır vereyim mi? Senin onlardan hiçbir far¬kın yok; ancak sen bahanelerinle kendini küçültüyor¬sun. Değer kaybediyorsun. Sen küçülünce, harfler büyüyor, yazarlar büyüyor, yazılar büyüyor, ressam¬lar büyüyor... Sen küçülünce mahalle büyüyor, sokak

44





önce Kendini Kazan



büyüyor, dünya büyüyor; kıçı kırık bir sınav büyüyor sen küçülünce.

Şimdi bırak bütün öğretilenleri, büyük sandıklarını... Ve sadece bir şeye inan: Sen yaratılmış her şeyden daha büyüksün! Senin inanıp harekete geçtikten son¬ra üstesinden gelemeyeceğin hiçbir şey olamaz!

Hemen bir ayna bul ve kendini seyret. Gücünü his¬set. Orada bir adam göreceksin. Sana bana benzi¬yor. Da Vinci'ye, Dali'ye benziyor. Sokrat'a, Hipok-rat'a benziyor. Onu diri diri gömemezsin toprağa, saklayamazsın ağacın arkasına.

Düşün bakalım, kendin için iyi şeyler yapmak istiyor musun? Ailen için, ülken için, dünyan için gerçekten iyi şeyler yapmak istiyor musun...

İstiyorsun biliyorum. Sen bir insansın, iyi şeyler yap¬mayı tabii ki istiyorsun. Peki hiç düşündün mü, se¬ni durduran, hareket etmeni engelleyen şey ne? Ga¬rip ve acı ama seni durduran engelleyen tek yaratık sensin. Şimdi bu kitabın bundan sonraki kısımlarını okumadan önce kendine bir söz vermeni istiyorum.

45





Yerim Seni ÖSS

Şerefine namusuna değil, insanlığına söz vermeni is¬tiyorum... 'Kendimi engellemeyeceğime söz veriyo¬rum!' demeni istiyorum. Üç kere, beş kere, kırk beş kere değil, bir kere adam gibi inanarak söyle bunu: 'Bundan böyle hayatımın sonuna kadar kendimi as¬la engellemeyeceğime söz veriyorum!'

Kalem Arkası Ayrıntılar 09 Eylül 2006-16:30

Özürlülere yönelik bir seminer için Abant'a geldim. Se¬miner bitti ve ben az önce fark ettim, 'Dış görünüş mü¬him değil!' diyenlerin içinde, buna en çok inananlarm kör olan insanlar olduğunu. Ve az önce fark ettim yi¬ne; hiçbir ön yargısı olmayan bu insanlara bizim 'özür¬lü' dediğimizi!

Sen Nesin

Hayal et, sizin evin tam karşısına bir dükkan açtılar. Bu dükkanda 'Var' denince aklına gelen ne varsa hepsi var. Bisküviden şekerlemeye, inşaattan gemiye, hastaneden sigorta poliçesine kadar her şey var. Şimdi sana bunlardan sadece üç tanesini seç¬me hakkı veriyorlar. Hangilerini seçerdin? En sevdi-ğin üç şey ne ve sen burada en çok hangi üç şey¬le uğraşmaktan keyif alırdın?

46



Önce Kendini Kazan

Şimdi bu seçtiğin üç şeyi alt alta yaz ve o üç şe¬yin arasından en sevdiğini işaretle. Eğer emin ola¬mıyorsan ya da karar veremiyorsan hemen mutlu ol; çünkü kararsızlık dünyadaki en zevkli şeydir. İş, ya¬zı - turaya kalır©...

'İş, yazı turaya kalır!' dediğim anda seçtiğin bu üç şeyden birinin derhal elendiğine eminim. Şimdi geri¬ye kalan iki şey için gerçekten de kararsızsan yazı tura atmak için bir tane bozuk para bul ve hangisi¬nin yazı, hangisinin tura olduğuna karar ver. Kafan karıştı değil mi?

- Geleceğimi yazı turaya ya da şansa bağlayacak kadar aptal değilim!

diyorsun, duyuyorum. O halde tekrar düşün, en sev¬diğin hangisi? Enine boyuna düşün! Bu konularla il¬gili birer makale yazacak olsan hangisi seni daha çok heyecanlandırırdı? Seçtiğin konularla ilgili birer film yapılsaydı hangisini önce izlemek isterdin? Seç hadi, eğer hala kararsızsan yazı tura atmanın hiçbir sakıncası yoktur. Diyelim ki sen bu uçsuz şeyler şe¬yinden en çok kar eden şirketi, en iyi hastaneyi ve bir de dünyanın en büyük tünel inşaatını seçtin kendine... Bunların uzantısı işletme, tıp ve inşaat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder